Arkadaşlıktan dostluğa doğayla iç içe, emek dolu bir yaşam

Kader birliğidir bazen insanları birbirine yaklaştıran. Okulda, askerde, seyahatte ya da tesadüfen yolunuzun düştüğü herhangi bir yerde birileri çıkmıştır karşınıza, unutulmaz olmuştur yaşadıklarınız, paylaştıklarınız. Elinize tutuşturulmuş sıcak bir somun, içten bir gülümseme, uzatılan bir bardak su,  gözlerden akan duyguların yoğunluğu, birlikte atılan kahkahanın yüreklerde bıraktığı hafiflik.

 HATİCE BEKTAŞ

Kader birliğidir bazen insanları birbirine yaklaştıran. Okulda, askerde, seyahatte ya da tesadüfen yolunuzun düştüğü herhangi bir yerde birileri çıkmıştır karşınıza, unutulmaz olmuştur yaşadıklarınız, paylaştıklarınız. Elinize tutuşturulmuş sıcak bir somun, içten bir gülümseme, uzatılan bir bardak su,  gözlerden akan duyguların yoğunluğu, birlikte atılan kahkahanın yüreklerde bıraktığı hafiflik. Yaşananlardan bazen sınırsız arkadaşlıklar, bazen dostluğa varan duygular hep sıcak kalır. Ne aradan geçen zaman ne de yaşanılan coğrafyanın farklılığı yüreklerde taşınan duyguları değiştirmez. Yıllar sonra karşılaştığınız bir okul arkadaşınız sizi bir anda yıllarca geriye götürür ve mazide kalmış, unutulmamış ama puslanmış anıların orta yerine bırakıverir. Farkında olmadan  paylaştığınız kader ya da onlarda bıraktığınız  izlenimlerin yüreklere serpilmiş izdüşümünü yaşarsınız, duygularınız savaş alanına döner.

Okul arkadaşlığı

Neredeyse yarım asra yakın bir zamandır görmediğim okul arkadaşımı ziyaret ettim geçenlerde. Yaşadığı şehre yolum düşünce yanına uğramadan geçmek istemedim. Aynı sıralarda dirsek çürütmüş, aynı şeylere gülüp ağlamış, aynı kaygılardan uykularımız kaçmıştı okul hayatımız boyunca. Birbirimizi tamamlamış, kol kanat germiş, elimizdekileri cömertçe paylaşmıştık. Saftık, hayatın getirdikleri ve yaşadıklarımızla zihnimiz kirlenmemişti henüz. Dostluklarımız da paylaştıklarımız da katıksız sevgi doluydu. İdeallerimiz vardı, hayat avuçlarımızın içinde yoğurabileceğimiz bir çamur gibi gelirdi bize. Hayallerimiz ütopik, gözlüklerimiz pembe, yüreğimiz çelikti. Dünyayı değiştirebilme gücümüze inanır, yarınlara umutla bakardık.

Ancak hayat kodlayarak yaşanabilecek bir şey değil, aritmetik hesaplarının şaşmaz sonuçlarına göre şekillenmiyor. Aksine çok bilinmeyenli denklemlerin şaşırtıcı sonuçlarının yeni denklemlerin içine yerleştirilmesiyle yeniden ve sürekli değişen bilinmeyenlerin sonuçlarına katlanarak geçiyor. Bazen denklemler yerine otursa da çoğu kez  başkalarının denklemlerinin içinde ya değişiyor, ya da kayboluyor. Yolumuzun kesiştiği insanların düşünceleri, insanlık değerleri, ahlak anlayışı, önyargıları ve art niyetleri bu denklemi sarsıyor ve dengeler yeniden, yeniden kuruyor. Kişiliğimiz bu faktörlerle savruluyor, yontuluyor, peri bacaları gibi geriye sadece dayanıklı kısmımız kalıyor. Hayatı ve insanı algılama ölçütlerimiz, ahlaki değer yargılarımız ve yaşadıklarımızdan çıkardığımız anlamlar bütünü kişiliğimizde ya ucubeler ya da harikalar yaratıyor.

Öğretmenlikten ejder meyvesi yetiştiriciliğine

Abdullah okul yıllarında sakin, masum, dürüst, içtenlikliydi. Paylaşımcı yapısıyla bencillikten ve kapristen uzak, insanı sarıp sarmalayan, gözleriyle değil, yüreğiyle gören biriydi. Toprakla uğraşanların sabrı ve  çalışkanlığı, anadolu insanının azmi iliklerine işlemişti. Şikayet etmeden sadece elinden geleni değil, yapması gerekeni yapmaya, sonuçlarına gururla katlanmaya, yenilgiye boyun eğmeden savaşmaya devam etmeye alışkındı. İnsana güven veren duruşuyla, sessizliğine rağmen varlığını belli ederdi.

Arkadaşım bizi okul yıllarındaki candanlığıyla yolun başında karşıladı. Emekli olduktan sonra, daha önce hiç tecrübesi olmadığı halde, çocukluğundaki toprağa geri dönmüş, insanoğlunun bencillikleri yerine toprağın cömertliğini seçmiş, ejder meyvesi yetiştiriciliğine başlamıştı.

 Doğayla iç içe, ama emek dolu bir yaşam kurmuştu kendisine eşiyle birlikte.  Serasını gezdirirken anlattıklarına, işe hakimiyetine hayran olduk. Yeni bir şeyler öğrenmenin heyecanıyla onu soru yağmuruna tutsak ta, o her zamanki sakinliği ve alçak gönüllülüğüyle soruları yanıtsız bırakmadı. Ejder meyvesi hakkında merak ettiğimiz her konuda bilgiler sundu. Yetiştirdiği meyveleri ikram ederken Türkiye’de yeni yeni tanınmaya başlayan bu meyvenin geçirdiği evreleri,  hayatına yepyeni anlamlar katmanın gururuyla anlattı.

Üniversite ve daha sonra öğretmenlik yaşamı boyunca yaşadıklarını dinlerken ise üzüldük. Hevesle başladığı üniversite ve iş hayatı süresince yaşadığı dışlanmalar, ayrımcılıklar, ikiyüzlülükler ve önyargılar yüzünden zaman zaman kendine ve insanlara olan güveni sarsılsa da, bütün bunlar inandığı insancıl değerlerine zarar vermemişti. Resim öğretmeni olarak mezun olduğu üniversite hayatını anlatırken sadece yüzüne değil, sesine de yansıyan bir hayal kırıklığıydı bizi hüzünlendiren. Buna rağmen duruşundan ve inandığı değerlerden vazgeçmemiş, eğilmek yerine kırılmayı tercih etmişti. Doğru bildiklerini, değerli saydıklarını korumayı başarabilmişti. Yaşadıklarından geriye bir ucube değil, harika bir insan portresi kalmıştı. Yaşamını acı tecrübelerine hayıflanarak geçirmemiş, okul yıllarındaki sabır ve azmiyle kendini aşmış, elinden geleni değil, olması gerekeni yapmış, hayatına yeni anlamlar katmıştı.

Doğayla iç içe, emek dolu bir yaşam

Emekli olduktan sonra zamanını toprakla uğraşarak geçirmeyi tercih etmiş, geleneksel ürünler yetiştirmek yerine, gelecek kuşaklar için de farklı bir tarım alanı yaratmak adına, tropik bir meyve olan, ülkemizde henüz çok da bilinmeyen ejder meyvesi yetiştiriciliğine başlamış. Pitahaya da denilen ejder meyvesinin anavatanı Orta Amerika. Sömürge döneminde Fransızlar tarafından Vietnam’a götürülen ejder meyvesi günümüzde en çok uzakdoğu ülkelerinde yetiştiriliyor. Farklı renklerde olan bu meyve, akşam üzeri, “gece kraliçesi” de denilen müthiş güzellikte beyaz bir çiçek açıyor. Sadece on-on iki saatlik ömrü olan bu çiçeğin tozlanması insan eliyle gerçekleşiyor. Normal şartlarda arıların yardımıyla gerçekleşen tozlanma, sadece gece açan bu çiçek için yeterli olmuyor.Bunun için gece uykusundan vazgeçmek zorunda kalan Abdullah bu işi zevkle yaptığını söylüyor. Serada hem beyaz hem de kırmızı ejder meyvesi var. Aromasının bizim daha önce yediklerimize göre daha yoğun olmasının nedeni ise tropik bölgelere göre daha sıcak bir ortamda yetişiyor olmaları. Organik ürün yetiştirmeyi prensip edinmiş olan Abdullah, hayvan gübresi gibi doğal gübreler dışında gübre kullanmıyor.  Ürünleri ise toptancılara veriyorlar. Yetiştirdiklerini pazarlama konusunda eşinden büyük destek alıyor. Yeteneklerini en iyi şekilde değerlendirerek emekliliklerinde doğayla iç içe, emek dolu bir yaşam kurmuşlar kendilerine.

Vedalaşma vakti geldiğinde ise baba evinden eli kolu dolu dönen yeni gelinler gibiydik hepimiz. Yüreğinin her zamanki cömertliğiyle doldurmuştu arabanın bagajını. Ejder meyveleri, kaktüs sürgünleri, sebze, çiçek tohumları ve yürek dolusu sevgisiyle uğurladı bizi sevgili eşiyle birlikte. Unutulmaz anılarla döndük eve. Duygu dolu anların yüreğimizde bıraktığı sıcaklığın tarifi yok. Okul yıllarında başlayan arkadaşlık yerini ömürlük bir dostluğa bıraktı. Yaşadıklarımız ise tazeliğini uzun süre koruyacak şüphesiz. Eve getirdiğimiz ejder meyvesi bitkisi toprağa salındıkça yürek dolusu sevgileri anımsatacak bize geri kalan ömrümüzde.