Aşk

Bakma aşka gel diyen sözlerime. Dermansız dertlerin girişinden çoktan geçti memleket; memleket için ağıdım bitti, gözyaşım kurudu, aşkına özeniyorum doğanın

 

 

EMİNE SUPÇİN

Koy dertlerin mabadına, rahvan gitsin; gel biz aşktan konuşalım…

Boşver yalancı insanların, yalancı insan hakları vaatlerini, varsın kanan kansın bir kere daha; gel biz aşkın sahici vaatlerinden dem vuralım.

Dem demişken, demlenmeden olmayan çaya benzetirim aşkı, elbette dökerken yaşam bardağına süzgü kullanılmaz. Yoksa aşkın acısı boğazı nasıl yırtıp geçsin. Çay dediysem öyle naif bir içecek sanmayasın, müshil ilacı gibidir, burar bağırsaklarını dört dönersin. Yoksa gül yaprağından ince avazından, yanardağ ağzına yaraşır çığlığın olur muydu?

“Peh peh peh! Kiziroğlu Mustafa Bey… Girizgaha da bakınız!”

Konuşan kim mi? Erika. Şu benim Çamlık’a 2007’de diktiğim ve artık tam bir genç kadın havasındaki erik ağacım. Zaman zaman yanına gider sohbet ederim. Dibinde kahvaltı etmişliğim, çay içmişliğim ve dertlerimi dökmüşlüğüm vardır. Fakat o biraz yelloz mu desem, havai mi desem öyle bir şey işte. Dertlendiğim her şeyle bir çeşit dalgasını geçer, ben de onu ısırmakla tehdit ederim. Sanırım sık ziyaret etmediğim için böyle yapıyor. Ti’ye alıyor beni. Tıpkı kendi ellerinle besleyip büyüttüğün çocuğun nasıl gün gelip karşında mızrak gibi dikilirse, o da öyle. Ben diktim, ben suladım, ben korudum kolladım ama gel gör ki benden çok daha bilmiş ve benim hiç olmadığım kadar ukala. Eh, n’apalım. Nasıl ki evladını seçemiyorsan, diktiğin ağacın karakterini de seçemiyorsun. Varsın olsun bakalım. Ben devam edeyim dertlenmeye…

“Bakma girişe. Bakma aşka gel diyen sözlerime. Dermansız dertlerin girişinden çoktan geçti memleket; memleket için ağıdım bitti, gözyaşım kurudu, aşkına özeniyorum doğanın.

Öyledir, bilirsin. Çaresizliğe düşen benlik çıkış kapısı arar. Kör labirentlerde ufacık bir ipilti umuduna dolan ha dolan. Çıkışı bulamayan bilinç, kaçışın hayalini dağ başlarında bembeyaz gelinlikleri ile baharı karşılayan bir erik ağacına kondurur. Erik ağacı olur. Fakat memleketin kara talihinden dağ başlarında bile kurtulamaz. Demirden ayakları, çelikten elleri ile dağın bağrını kazmaktadır gözü doymaz insan. Boynu bükülür, döner yeniden kör labirentine.

“Dur… Dur… Dur dedim! Aşkla başlamıştın ne güzel. Aşkı yaz, aşkı.”

“Ne’sini yazayım aşkın, söyle.”

“Nesini mi? Nesim’isini yaz mesela. Kul Nesimi’sini… Mesela har içinde biten gonca güle minnet eylemem, de.”

“Vay benim gelinlikli kızım! N’oldu, yüz vermiyor mu kapı ağzındaki delikanlı?”

“Hayır, onunla bir sorunum yok. Benim siz insanlarla sorunum var. Haydi o dörtlüğü benim için oku.”

“Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi Farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem.”

“Hah, işte aşk bu!”

“Bunun neresi aşk söyle de bileyim.”

“İblisin talim ettiği yola minnet eylemeyenden büyük aşk sahibi mi olur? Baksana kârım var deyip iblise meyledenlerden değil. Oysa siz insanlar, bir küçük çıkar uğruna şeytana ruhlarını satanlardan değil misiniz?”

“Haklısın Erika. Sözüm yok bu yorumuna. Ruhlarını şeytana satanların ekmek kavgasını izliyoruz şimdi.”

“Üstelik iblisten kurtulmanın yolunun başka bir iblis olduğunu sanıyor ve ondan medet umuyorsunuz ya, neremle güleceğimi bilemiyorum vallahi.”

“Sorma… İblisin şeytanla iş tutmasına mı yanayım, üst üste toprağa verdiğimiz canlara mı yanayım bilemedim. Bu yüzden çıkıp geldim yanına, azıcık aşktan konuşalım istedim.”

“Acıyı gören insanın, üreme sevdasına benzettim durumunu. Yazık… Özlememişsin beni.”

“Trip yapma. Hiç çekecek halde değilim. Vazgeçtim aşkı konuşmaktan, gel ben sana Nefi’den okuyayım.”

“A köpek diyen dizelerini oku lütfen. Çünkü benim içimden siz insanlara “A köpek!!” demek geçiyor.”

“Sattınız soysuzlar bir olup toprağı
Kimseyi etmedünüz bu işe mahrem a köpek

Paymal eylediniz devletin ırzını hem
Yok yere oldı telef ol kadar adem a köpek

Hiç toprak satılır mı hey edepsiz hain
Tutalım olmamış ol fitne muazzam a köpek

Sen kadar düşmen-i devlet mi olur a hınzır
Ne turur saltanatun sahibi bilsem a köpek

Böyle kalur mu soysuzlar elinde devlet
N’oldu ya gayret-i şahenşeh-i azam a köpek

Oldu mu? Rahatladı mı çiçeklerin?”

“Aşk olsun…”

“Olsun olmasına ama o da kalmadı şu cihanda…”

 

 

PAYLAŞMANIZ İÇİN