Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

18 HAZİRAN SALI

Şu anda başbakanı dinliyorum. Sokağın verdiği mesajı aldığına dair tek bir söz çıkmadı ağzından. Başbakana göre Gezi Parkı protestosuna katılanların yüzde 74’ü CHP’li, 16’sı BDP’li. Amaçları da oy sandığında yapamadıklarını sokaklara çıkarak, kışkırtıcılık yapıp yakıp yıkarak iktidarı düşürmek, başbakanı koltuğundan etmek. Elbette olayın ardında uluslararası büyük medya kuruluşları ve bazı kötü niyetli ülkeler var. Başbakanın bu sözlerini başta Egemen Bağış, Bülent Arınç olmak üzere hemen bütün yetkililer paylaşıyor. Başbakan ve başbakanın gölgesi olarak davranan AKP yetkilileri ile diğer kamu yetkililerinin bu sözleri, mitinglerden umduğunu bulamayan başbakanın sokağı ve sesi, sokağa çıkarak kendisini şaşırtan halkın iradesi karşısında duyduğu yenilgiyi örtbas etme düşüncesini gösteriyor. Şu anda ev ev gezip tutuklama yapan hükümetin oysa daha sağduyulu davranması gerekiyor. Bu tutum kimseye hayır getirmeyecek. Umarız sokak sesini bu defa diğer demokratik yollarla halka daha gür bir biçimde ulaştıracaktır. Sosyal medyaya düşen şimdi bu görevdir. Zira medyada birkaç demokratik kuruluş dışında olayları yalan mekanizması işletilerek çarpıtma gayreti devam ediyor.

19 HAZİRAN ÇARŞAMBA

Gezi Parkı olayları ülkemizi derinden sarstığı gibi dünya ülkelerinde de etkileyici oldu. Brezilya’da ve Yunanistan’da vahşi kapitalizmin yol açtığı hayat pahalılığına, ülkelerinde görülen benzeri sorunlara karşı protesto bayraklarını yükseltirken “Burası Taksim, her yer direniş” diye bağırıyor insanlar. Peki ne oldu Taksim’de? Öyle görülüyor ki ülkemizin kaderinde belirleyici bir rol üstlenen Taksim olayları hakkında eni konu düşünülmesi gerekiyor. 
Bilindiği gibi Gezi Parkı olayları görünürde çevreci bir duyarlıkla başladı. Yani Taksim Gezi Parkı’nın yeniden düzenlenerek kimilerine göre AVM, kimilerine göre Topçu Kışlası (II. Selim tarafından yaptırılan, Abdülhamit tarafından gericiliğin kalesi haline getirilen, alaylı asker ve subayların okullu subay avına çıktıkları, meşhur 31 Mart gerici ayaklanmasının gerçekleştirildiği yer) yapılmak istenmesi söylemleri üstüne Taksim Dayanışması göstericilerinin alanda gerçekleştirdikleri gösterilerle başladı. Derken bu olay başbakanın restleşmesi, polisin cop, panzer, tazyikli su, sis bombası, ses bombası ile düşman askerine saldırır gibi saldırması üzerine ülke çapında bir protestoya, isyana dönüştü. Gençliğin başını çektiği olaylar halkın her kesiminin dalga dalga, en geniş katılımıyla önüne geçilemez bir yükselişe geçti. 
Çevreci bir duyarlıkla başlayan ve bütün yurdu saran bir başkaldırıya dönüşen bu olayı nasıl açıklamalıyız? Bu olayların başbakanın küçümseyen, hor gören, aşağılayan, hakaret eden tavırları ile, ya da polisin halkın üzerine düşman askeri üstüne yürür gibi yürümesine duyulan tepki ile açıklanamayacağı açıktır. Ancak bunların isyanın patlak vermesindeki payı da azımsanamaz. 
Asıl da isyanın patlak vermesine sebep olan burada zaman zaman dile getirdiğim gibi bir süredir başbakanın üslubuyla katlanılmaz bir hal alan, farklı düşünce, kültür ve yaşam biçimleri benimsemiş bütün insanları aşağılayan, hor gören tutumuna; halkı hedef göstererek marjinal olarak nitelemesine ve küçümsemesine, kısaca ötekileştiren tavrına; halkın yaşam biçimine karışmasına, kadınların kaç çocuk doğuracağına, insanların ne yiyip ne içeceğine yön vermek istemesine karşı “artık yeter” isyanıydı. Geçekten de başbakan “Big Brader”cılık oynamaya, Başkan Baba’lığa soyunmuştu.
İşte isyanın dalga dalga yayılmasının gerçek sebebi buydu. Ve hükümetin, medyasıyla, yalaka yorumcuları, profesörleri, yetkilileri ile, yani bütün gücüyle provokasyon, ajan hareketi diye gözden düşürmeye, karalamaya çalıştığı, yalan mekanizmasıyla örtbas etmeye kalkıştığı, polisin her türlü saldırısına karşı umulmadık bir yenilgi aldığı, hükümeti dize getiren, ezber bozan hareket buydu. Hükümet ve iktidar olaylar karşısında acze düşüp olayları kışkırtan ajan peşine düşerken, uluslararası komplo teorileri düzerken 1980’li yıllardan kalma romantik solun üç-beş kişiden başkasına hitap etmeyen uzantıları, elbette ve belki ajan-provokatörler de olaylara daldılar. Cam çerçeve kırdılar, otobüs yaktılar, hınçlarını boşalttılar, birikmiş gazlarını aldılar. Bu münferit olaylar bile kendiliğinden örgütlenen ve oldukça sağlıklı ve demokratik bir işlerlik kazanan Gezicilerin ve halkın üstünde bir etkisi olmadı. Aksine yetkililer ve hükümet bizzat iddia ettiği rolü üstlendi. 
Ve bu muazzam hareket bütün dünyada yankı uyandırdı. 
Şimdi başta başbakan olmak üzere Arınç, Babacan gibi bütün sözcüler (bir iki aklı başında insan dışında) herkes olayları gözden düşürmeye devam ediyor. Başbakan, hükümet ve yetkililer AKP’nin iki mitinginin aslında bütün ülkeyi sarmış isyanı karşısında ne kadar etkisiz olduğunu bilmesine rağmen olayları gözden düşürmeye devam ediyor.
CHP deniyor, BDP deniyor. Oysa bu partiler olup bitenler karşısında en az AKP, hükümet ve başbakan kadar şaşkınlardı ve olaylarda yoktular. 
Olay açıktı oysa. Ülkenin ekonomik gelişmesine paralel olarak büyüyen ve güçlenen orta burjuva kesimde kentlilik olgusu ve bilinciyle dünyevi bir yaşam isteğinin gelişmesi, bu yaşam isteğinin en azından ülkemizde halâ var olan, kısıtlı da olsa özgür ve demokratik bir sistemle ancak mümkün olduğunun görülmesi. Gençlerdeki, özellikle de üniversite gençliğindeki özgürlük ve demokrasi özlemlerinin hükümetin uygulamalarıyla tehdit altında görülüyor olması. Yani bu halk isyanında öncü rolü oynayan gençlik, 1980 öncesi gençliği gibi sistemi değiştirmek yerine, bütün sorunlarına rağmen daha katı ve muhafazakâr bir rejime doğru gidişata dur demek, mevcut sistemi korumak ve elbette daha demokratik ve özgür, bireylerin yaşam biçimlerini, inançlarını teminat altına alan bir değişim/rejim için harekete geçti. Halkla bütünleşti, hükümeti uyardı, muhalefete ders verdi.
Herkesin, başta hükümet olmak üzere konvansiyonel bütün parti ve siyasi kuruluşlara büyük siyasi bir ders oldu bu. 
Ülke değişiyor, insanımız değişiyor. Dün yüzde altmışı köy kökenli olan ülke gençliği, bugün yüzde yetmişin üstünde şehirli/ kentli. Yalnızca Adana, Ankara, Bursa, Gaziantep, İstanbul, İzmir, İzmit, Mersin’in nüfusu ülke nüfusunun yarısından fazla. Şehirleşmenin, teknolojik olanakların bu büyük kentlerdeki gençliği, yaşam biçimlerini, zevklerini az çok hızla birbirine benzettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha özgür, daha bireysel, daha demokratik bir yaşam biçimi ister istemez bu gençliğin olmazsa olmazı. Dünün yarına ayarlı yaşam anlayışı yerine, bu gençliğin bugün ve hemen kendisi için istediği yaşam biçimi birbirinden oldukça farklı. İşte yaşanan ve bütün ülkemizi saran, hatta dünyayı etkileyen bu yeni gençlik ve onunla kenetlenen orta burjuvazinin isyanının altında yatan bu değişim-dönüşüm olgusu.
Artık ne bu ülkede ne dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve olamayacaktır. Bu olup biteni doğru okuyamayan, bu değişim ve dönüşüme ayak uyduramayan, dünün koşullarıyla yapılanmış partilerin hepsi çok yakın bir zamanda tarihteki yerlerini alacaklardır. Herkes şapkasını önüne eğip gereken dersi ya çıkarır ya çıkarır!

20 HAZİRAN PERŞEMBE

Beşir Atalay şimdi de Gezi Parkı olaylarını Çözüm Süreci’ne bağladı. Hem hükümeti, hem iktidarı hem kamuoyunu yanıltıcı bir dezenformasyon.
***
Gezi Parkı’nda BDP taraftarları da sonradan yerlerini aldılar. Gençlerin çoğu özgürlükçü, demokrasiden yana. Ve hepsi çözümü destekliyor.
***

Beşir Atalay neredeyse Gezi olaylarını MHP yaptı diyecek. Olayı CHP ile açıklamaya çalışmak, oradaki iradeyi, halkı, gençleri hiçe saymaktır. —

Şiirli günler dilerim