Yeni Evime Doğru ya da Kaosun Laneti

Köydeki insan da şehirdeki kadar kibirli, hayvan ve börtü böcek âlemine karşı. Doğayla uyumlu olmak demek bir canlıya bilinçli zarar vermemekle başlıyor. Doğanın bir parçası olmak demek;  hem canlıları, hem toprağı koruyup gözün gibi bakmaktır. Bu aslında bir felsefe değil doğanın işleyiş ilkesidir. 

 

ALİ HAN EREÖRNEK

Eminönü’nü küçüklüğümden beri hep kalabalık bir semt olarak hatırlarım. Eskiden sebze meyve hali vardı şimdiki Ticaret Üniversitesi’nin bulunduğu yerde. Kamyonlardan dolayı trafik bir kilitlendi mi açılmak bilmezdi. Mısır Çarşısı, Tahtakale, Mercan, Mahmutpaşa, Sirkeci, Karaköy insanların hep alışveriş yaptıkları yerlerdir. Şimdi nispeten trafik çözüldü,  ancak toplu ulaşım araçları sayesinde kalabalık daha da fazlalaştı. Yukarıdaki fotoğrafı sanırım 2016 yılında, Galata Köprüsü’nün üzerinden çekmiştim. Uzun soluklu bakamadığım, bakınca da hafakanların bastığı bir fotoğraf çıktı ortaya. Bir proje için fotoğraf çekiyordum, huzurlu fotoğrafları da sevmiyorum itiraf edeyim. Bunca insan seli buraya gezmeye geliyorsa bundan nasıl mutlu olabilirler, diye soruyorum kendime. Aslında o gün bu fotoğrafı çekerken ne hissediyordum hatırlamıyorum. Çoğunlukla bu tip kalabalık yerlerden hızlıca sıyrılıp gideceğiniz yere varınca da bu kalabalığı unutuyorsunuz, ta yeni bir kalabalığa denk gelene kadar. Büyük şehir insana bu unutkanlığı veya umursamazlığı veriyor. Bir de bu fotoğrafta kalabalığın bir parçası olmaktan mutluluk duyan kişiler görünüyor. Acaba deniz kenarında oldukları için mi yoksa omuz omuza, kıç kıça olmak hoşlarına mı gidiyor çözebilmiş değilim. Ben kendi adıma bir çözüm buldum daha iyi oldu. Fotoğraf tutkusundan dolayı o anı hatırlamadığımı ifade etsem de altgeçide doğru yürürken o kalabalığın içinden nasıl geçtiğimi hatırladım. Ayağa sürekli dolanan boş su şişelerini ve çöpleri ortalıktan sürükleyerek insanlar temizliyormuş meğer. Bir de temassız kartların; temastan bunca hoşlanan insan varken bu kadar benimsenmesi ticari bir başarı hikâyesi olarak aklımızda bulunsun.

Eminönü ( Fotoğraf: Ali Han Ereörnek )

Modern şehirlerin romantik çocukları değiliz. Bir birey olarak bize biçilmiş rolü oynamaya çalışan amatör tiyatro oyuncuları gibiyiz. Amatör tiyatrocuyla en büyük farkımız, eğer tiyatrocu yetenekliyse mesleğe devam edip pişiyor, yaptığı işin hakkını veriyor. Sonrasındaysa amatörlükten çıkıyor ve profesyonel oluyor. Şehirde yaşayan insanlarsa, amatörlüğü kanıksamış, sürekli aynı acemilikle ve aynı rolü oynamaktan bıkıp usanmıyor. Bir girdabın içinde dönüp duran insan yığınlarını gördükçe, lunaparklardaki dönmedolapların senelerce popüler olmasına şaşırmamak gerekiyor. Şehir yaşamındaki stresten ve kaostan ara sıra kendileri veya aileleriyle kaçış hayallerine dalıyorlar insanlar belli ki. Ancak burada onları şehre bağlayan birtakım sebepler giriyor devreye. Çocuğun okulu, para kazanma derdi, ne yeriz- ne içeriz kaygıları bizi girdabın içinde tutmaya yetiyor. Buradaki girdap sonunda bizi yutmuyor, sadece içinden çıkılması imkânsız bir yapı yaratarak sistemin çarkındaki müşteriyi tutuyor. Sistem dediğim şeyi de, kaosu da yaratanlar, aynaya baktığımızda gördüğümüz yüzler. Bu kaotik sistemi nasıl yarattıysak, bir o kadar da kurtulma ümidimiz var. O kadar da karamsar olmayalım.

Pragmatik bir insan olsaydım ben bu kararı çok zor alırdım. Öncelikle kişiliğinizi iyi çözümlemeniz gerekiyor. Şehirdeki yaşamdan tiksindiğim doğru, ancak köye varınca ben de kendime “ne yapacağım” diye sordum.
Önceliklerim doğa ve hayvan sevgimdi. Onları fazlasıyla burada bulduğumu söyleyebilirim. Burada yaşamanın bir felsefesi veya ilkesi olması lazımdı. İlke daha doğru bir kelime sanırım. Doğayla uyumlu yaşamak benim düşünce yapıma ters diyorsanız, duruma bir de tersten bakalım: Doğanın bir parçası olarak yaşamaya ne dersin? Köydeki insan da şehirdeki kadar kibirli, hayvan ve börtü böcek âlemine karşı. Doğanın sadece insan için yaratıldığı söylemi, içi bomboş bir söylem. Daha keşfedilmemiş belki milyonlarca tür canlı insan için yaratıldıysa onlardan uzak ve onları yok ederek beton korunaklarımızda neden yaşıyoruz? Madem bizim için yaratıldılar korkmayın katılın aralarına!

Şakası bir yana bir sineğe tahammül edemeyen ve çocuklarına örnek olmuş bir ebeveynin böyle bir ortamda yaşama şansı yok. Tarla, bahçe yaptınız diyelim, o güzelim biber ve domatesleri koparırken illa ki bilmediğiniz veya görmediğiniz değişik böceklere rastlar ve temas edersiniz. Zaten o domates ve biberin sağlığının genel testi o böceklerin gelmesidir. Onlardan iğrenen kitle, süpermarketlerden bol tarım ilaçlı kimyasal gıdaları tüketerek rahatlıkla “beslenebilir” ve bahçedekini ellemekten sakınır. Tarlaya hayvan gübresi atmaktan, kokusundan rahatsız oluyorsanız yine beton korunaklarınızda, balkonda saksıda bir şeyler yetiştirmenizi tavsiye etmek durumundayım. Aslında yakın zamanda kendi ev atıklarını kompost (organik ev atıklarıyla hazırlanan bir tür gübre) hazırlayıp balkonunda, terasında gıda yetiştirmek oldukça popüler hale geldi, şehirde kalan için neden olmasın?

Doğayla uyumlu olmak demek bir canlıya bilinçli zarar vermemekle başlıyor, doğaya aldığının fazlasını vermekle son buluyor. Yetiştirdiğin bitkilerin toprağın üst katmanından çektikleri besinlerin yerine artıklarından, yabanıl otlardan, hayvan dışkılarından hazırladığın menüyü toprağa sunmalısın ki o da seni beslesin. Doğanın bir parçası olmak demek, hem canlıları, hem toprağı koruyup gözün gibi bakmaktır. Bu aslında bir felsefe değil doğanın işleyiş ilkesidir. İşleyişe çomak sokanlardan olduğumuz sürece dünyanın bizi barındırmaya pek niyeti yok, hatırlatmakta yarar var. 

Kimse anne karnından yetenekli doğmuyor, kimseden “doğada tek başına” belgeselini hazırlayan Serdar Kılıç olmasını beklemiyorum. Kendimden de beklemiyordum, ancak onun da belirttiği gibi yeteneğin genlerle geldiğini, yani avcı-toplayıcılıktan geldiğimizden bir şekilde içimizde var olduğunu düşünüyorum. İnsan isterse her şeyi başarabilir. Bir tabureyle bir ev bile inşa edebilir kendi başına. Tabii ki ev derken 1000 odalı  saraydan bahsetmiyorum. Bu olsa olsa doğa katliamı olur. İnsan isterse ve ihtiyaç anında her işini kendi başına görebilir.

Ebeveynlerin çocuk yetiştirme konusunda işi zor. Bilgisayar başında yetiştirdikleri çocuklarını doğadan kopuk yetiştiriyorlar, ancak gelecek kesinlikle doğayla uyumumuzda yatıyor. Belki benim akranım anne ve babaların bir kısmı, iyi kötü sokakta, doğada vakit geçirmiştir. Çocukları doğadan kopuk yetiştirmek, sistemin çarkına ne de güzel su taşıyor değil mi?

Taşındığım evimin baharatlık, raf, tabure, masa gibi ihtiyaçlarını kendim yaptım. Malzemeye de para vermeden üstelik. İstanbul’da bulup getirdiğim birkaç eski tahta palet bunları yapmamı sağladı. Acemilikleri attığınızda adeta bir mimar veya mühendis gibi tasarımlar yapabiliyorsunuz, yine de bu isteğin de içinizde olması gerekiyor. Eliniz kesilmiş veya sıyrılmış boş veriyorsunuz. Kendi ayakları üzerinde durabilen bir insanın, ilk başta yanlış tasarladığı bir tabureden düşmesi kadar olağan bir durum yok. Düştükçe ayağa kalkıyor insan, düştükçe doğruyu görüyor. Bu insanın duyularını ve gözlem yeteneğini artırıyor. Ben de bu süreçleri düşünüp şehrin kaosuna bir kelebek etkisi katmadan, tası tarağı topladım vurdum kendimi yollara. Kendime olan inancım ve sistemden çıkabilme gayretim motivasyonumdu.

Muğla’nın bir köyüne yerleştiğimde, evin zeminine, bir koli üzerine koyduğum uyku tulumuna yatıp gözlerimi kapamadan kedilerimle birlikte teptiğim onca yolun bana yüklediği stresi düşündüm. Yarın kalkıp yeni bir güne, yeni bir hayata merhaba diyeceğim için düşünceliydim. O sabahın ne kadar güzel bir hayatın başlangıcı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.

Bütün bunlar dört yıl önceydi. Şimdi her şey değişti. Bugün salgından ötürü; İstanbul ve büyük kentlerin dışında bir yaşamayı hayal edemeyenler, Ege kıyılarına öyle bir talep oluşturdu ki arsa ve ev fiyatları tepe noktasına çıktı. Bayramda buraya kaçanlar belde nüfuslarını tarihi noktalara taşıdı kıymetli varlıklarıyla. Hani diyorum ki insan kaçıyorsa sakin bir yere gider, bir araya gelmeye değil.

Sanırım çektiğim fotoğrafın laneti bizi takip ediyor ve o kaostan kaçmakla da kurtulamadım.

PAYLAŞMAK İÇİN