27 Mayıs: İktidar Bloğunun Nöbet Değişimi

1960 askeri müdahalesinin en önemli sonuçlarından birisi iktidar bloğundan büyük toprak sahiplerinin dışlanması, sanayi sermayesi hegemonyasında büyük ticaret burjuvazisinin de katıldığı yeni bir iktidar bloğunun kurulmasıdır

 

DR. ABDULLAH KÖKTÜRK

27 Mayıs, müdahalenin ilk günü yapılan açıklamada da belirtildiği gibi “gitgide bir baskı rejimine dönüşen iktidara karşı kardeş kavgasını önlemek” amacıyla yapılan bir darbe olarak görülse de, sonuçları ekonomi-politik olarak incelendiğinde bu askeri müdahalenin 1950’lerin ikinci yarısında başlamış olan yeni birikim rejimini (İthal İkameci Sanayileşme) hızlandırdığı görülecektir.

Türkiye 1950’lerin ortalarına kadar geleneksel ihraç mallarını dünya piyasalarına satarak ülke içinde hatırı saylır bir ticaret burjuvazisi yaratabilmişti. Kore savaşı dolayısı ile dünyada tarım fiyatlarının yüksek gitmesi büyük toprak sahipleri ve ticaret burjuvazisinden oluşmuş iktidar bloğu koalisyonuna Demokrat Parti iktidarı ile balayı imkanı veriyordu.

Ancak Kore savaşının bitmesi ile ABD ve Kanada stoklarındaki buğdayı dünya piyasalarına satmaya başlayınca dünyada tarım fiyatları büyük bir düşüş göstermiştir. Bunun sonucunda Türkiye’de büyük toprak sahipleri ve bu ürünü dünya piyasalarına satan büyük ticaret burjuvazisinin kârları büyük ölçüde düşmüştür. Dış ticaretinin geleneksel mal ihracına dayalı olduğu ülkede bu durum döviz darboğazına yol açmış, Menderes hükümetinin dış yardım arayışları da gerekli karşılığı bulamamıştır.

1950’li yılların ikinci yarısında, uluslararası sermayenin üçüncü dünya ülkelerinde doğrudan sanayi yatırımlarına girmesine paralel olarak, ticaret sermayesinin belli kesimleri, yabancı sermaye ile doğrudan ve dolaylı bir işbirliği içinde sanayi sermayesine dönüşmüştür. Bu süreçte, tarım ve ticaret sermayesine dayalı bir modelden, ağırlıkla iç pazara yönelik sanayi sermayesi birikimine dayalı bir modele geçilmiştir. Bu modele göre, daha önce ithal edilen sanayi malları (ara parçaları ithal edilerek) Türkiye’de montajı yapılarak üretilmeye başlanmıştır.

İthal İkameci Sanayileşme olarak adlandırılan bu dönem, yeni bir burjuva sınıfının, (sanayi burjuvazisinin) oluşumuna da tanıklık etmiştir. Demokrat Parti (DP), sanayi burjuvazisinin bu yükselişine rağmen sanayiye karşı tarım ve ticarete öncelik veren çizgisini inatla sürdürmüştür.

Ekonomideki bu sıkışıklık siyasi hayatta da kendini göstermekte gecikmemiştir. Ekonomik sıkıntılar ve DP’nin liberal politikalardan ayrılması kendi içinde de iç çatışmaların yaşanmasına neden olmuş, bütün bunların sonucunda, daha çok liberal kanatta yer alan sanayi sermayesine yakın 19 milletvekilinin DP’den istifası ile 19 Kasım 1955’de daha sonra CHP ile birleşecek Hürriyet Partisi (HP) kurulmuştur. HP 1958’de CHP’ye katılacaktır.

1950’lerin ikinci yarısından itibaren artan enflasyon oranı ve siyasi istikrarsızlık muhalefet hareketlerin artmasına yol açmış, DP Hükümeti ise bu muhalefeti denetimi ve baskıyı attırarak önlemeye çalışmıştır. 1956 yılı Mayıs ve Haziran aylarında çoğu Yargıtay üyesi 23 yargıç emekli edilmiş, yeni basın kanunu ile basın kontrol altına alınırken, üniversite üzerinde baskılar ağırlaştırılarak, birçok öğretim üyesi siyaset yaptıkları gerekçesi ile bakanlık emrine alınmış, siyasi partilerin açık hava toplantıları yasaklanırken, seçim kanunu da değiştirilerek muhalefet partilerinin güç birliği yapmaları engellenmiştir.  Muhalefet buna partilerin fiili olarak birleşmesi ile cevap vermiş, 16 Ekim 1958’de Türkiye Köylü Partisi, Cumhuriyetçi Millet Partisi ile, 24 Kasım 1958’de ise Hürriyet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ile birleşmiştir. DP iktidarı bu güç birliği oluşturma girişimlerine Türkiye’nin tüm yerleşim yerlerinde “Vatan Cephesi” ocakları kurarak karşılık vermiştir.  DP iktidarı yükselen muhalefet hareketleri karşısında otoriter bir demokrasiye yönelmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere muhalefet hakkında 1960 yılı Nisan ayından itibaren  “Tahkikat Komisyonları” kurulması ve bu komisyonların ilk karar olarak, partilerin kongrelerini, toplantılarını, yeni örgüt kurmalarını ve bütün siyasi faaliyetleri hatta komisyonların faaliyetleri hakkındaki görüşmelerin yayımının dahi yasaklanması DP iktidarının bir baskı rejimi kurma isteğini göstermektedir.

Ekim 1959’da dış borç bulabilmek amacıyla gittiği ABD’nin para vermeyi reddetmesi sonucu,  Menderes 1960 Temmuz’unda Sovyetler Birliği’ni ziyaret etmeye karar vermiştir.  1958’den itibaren sanayi burjuvazisinin de ABD gibi DP’den umudunu kestiği ve yeni ittifaklar oluşturmaya çalıştığı belirtilmektedir; İktisadi faaliyetteki yavaşlamayla, 1957-58 bunalımıyla ve Ağustos 1958 istikrar tedbirleriyle birleştiğinde bu politika yeni gelişmekte olan sanayi sermayesine büyük bir darbe vuracaktır. Bu durum burjuvazinin genç ama ötekilerden çok daha yüksek bir örgütlenme kapasitesine sahip sınai kanadının, DP’nin temsil ettiği sınıf ittifakından uzaklaşmasına yol açmıştır.

Türkiye’deki ekonomi/politik dönüşümlerde dışsal dinamiklerin etkili olduğu genel kabul gören bir düşünce ise de, belli bir politika rejiminin özgül bir dönemin hâkim politika rejimi olabilmesi için ülke içi aktörlerden oluşan bir koalisyon tarafından desteklenmesi gerekmektedir.

Menderes hükümetinin uygulamalarından memnun kalmayan sanayi burjuvazisi desteğindeki memurlar, aydınlar, öğrenciler ve işçilerin bir kesiminden oluşan koalisyon, iktidardaki ticaret burjuvazisi, büyük toprak sahipleri ve onları destekleyen küçük köylüler karşısında azınlıkta kalmaktaydı. Bu ekonomik/politik dönüşüm sorunu ancak ordu içindeki genç rütbeli subayların da bu koalisyona katılması ile harekete geçirilerek çözülebilmiştir.

Bütün bu belirsizlikler içinde, en bilinçli taraf olan sanayi burjuvazisinin ilk isteği olan, kaynakların devlet tarafından denetlenmesi ve sanayi burjuvazisine yönlendirilmesinin bir aracı olarak Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) 30 Eylül 1960’ta kurulmasının, MBK’nin ilk icraatlarından olduğu görülmektedir.  Planlama 1960 öncesinden hem OECD, hem de Forum dergisince savunulmuş ancak DP hükümetlerince şiddetle karşı çıkılmıştır.  Askeri müdahalenin neredeyse asıl amacı, DPT’nın kurulmasıdır. Bu şekilde,  kaynakların ve bu kaynaklardan elde edilecek rantın, sanayi burjuvazisine gitmesi sağlanmış ve bundan böyle devlete hakim unsurun sanayi burjuvazisi olacağı belli olmuştur.

1960 askeri müdahalesinin en önemli sonuçlarından birisi iktidar bloğundan büyük toprak sahiplerinin dışlanması, sanayi sermayesi hegemonyasında büyük ticaret burjuvazisinin de katıldığı yeni bir iktidar bloğunun kurulmasıdır. Ancak bu blok içinde büyük ticaret sermayesi ve sanayi burjuvazisi kaynaklardan daha çok pay almak için mücadele etmeğe başlayacaklardır. Bu gerginlik MBK içinde de kendini gösterecek,  14 Milli Birlik Komitesi üyesi 13 Kasım 1960 tarihinde dünyadaki çeşitli Türk büyükelçiliklerine “müşavir” olarak gönderileceklerdir.  MBK’nin geri kalan 23 üyesi de seçimlerden sonra kurulan Cumhuriyet Senatosu’nda Senato’nun kaldırıldığı 12 Eylül 1980 tarihine kadar tabi senatör olarak görev yapacaklardır.

1960 sonrası dönemin en göze çarpan özelliği İktidar bloğunda hâkim sınıfın sanayi sermayesi olması ve kaynakların sanayiye aktarılmasıdır. İthal İkameci Sanayi rejiminde iktidar bloğundan dışlanan küçük çiftçiler ve köylülerin oylarına parlamenter demokrasinin gereği olarak ihtiyaç duyulduğundan yine bu dönemde iktidarlar popülist politikalara başvurmak zorunda da kalmışlardır.  Bu politikalar en çok yüksek taban fiyatları ile kendini göstermiştir.  Latin Amerika’nın aksine Türkiye’de tarımda hâkim unsur, az sayıda büyük toprak sahibi yerine, çok sayıda küçük üretici olduğundan tarım kesiminden sanayiye kaynak transferi yapılamamış aksine dünya piyasasından yüksek tutulan taban fiyatları ile tarım kesimi desteklenerek seçimde oylarına talip olunmuştur.

Bu dönemin partisi 1965 ve 1969 da tek başına iktidara gelecek Adalet Partisi olacaktır. 1961 anayasası da yeni birikim rejimini hukuksal açıdan destekleyecek bir sözleşme olarak görülmelidir. Yine 1961 yılında kurulacak OYAK sayesinde ordu sanayi sermayesine eklemlenebilmiş, TSK’nın 1971 de İthal İkameci Sanayi Rejiminin krizini çözmede ve 1980 de yeni bir birikim rejimine geçmede hegemon sınıfın zor araçlarından birisi olacağı ortaya çıkmıştır.

Sonuç olarak, 27 Mayıs 1960 yeni bir birikim rejimine geçişi hızlandırmış iktidar bloğunda ticaret sermayesi hâkimiyetine son vermiştir. Ticaret sermayesi bundan sonra CHP-MSP hükümetinde 1973-74 arası 8 ay, Yine Erbakan Hükümetinde 1996-97 arası 9 ay hariç iktidar bloğunda hâkim duruma gelemeyecektir. Bu anlamda 27 Mayıs’a ticaret sermayesinin idam fermanı veya İktidar bloğunun nöbet değişimi olarak da bakılabilir.

 

 

Fotoğraftaki yazı: “Sayın Köktürk’lere sevgi ve saygılarımla. Orhan Kabibay” Alparslan Türkeş ve Orhan Kabibay gazetecilerin sorularını yanıtlıyor.

paylaşmanız için