İçinizdeki İnsanı İçinizdeki Mezardan Çıkarın!

En çok da birbirine sığınan yalnızlıklar yaralar birbirlerini.  İnsani değerlerini soyunmuş, içi boşaltılmış, cinsel organından başka elinde hiçbir şey kalmamış yapayalnız insanlar yığını. Hayat bu mu şimdi?

 

MAHMUT AYAZ

 

“Bu açgözlülük ve para hırsı ortamında, bir tek insanca duygu ya da görüşün lekelenmeden kalması olanaksızdır.” Karl Marx

 

İnsanların içini boşalttılar, onları yalnız, mutsuz, umutsuz, insansız bıraktılar; içi boş tüketim manyağı yaptılar. Bunalımlı tek tip insan yarattılar, ama nereye kadar? Nereye ve ne zamana kadar? İnsanların tüm değerlerini elinden alıp içini boşaltarak, o boşluğa sadece cinselliği bıraktılar. Salt cinsellik insanların ne işine yarar, ne zamana kadar işine yarar ki? Yani bu taktikleri fossmodern teorileri gibi kısa ömürlü! Yani totoları, lotoları, lotaryaları, astrofalları, tarikatları, futbolları, televoleleri, paparazzileri, sosyete hayatları, uzatmalı aşkları, tüketim artıkları, hayasızca üretim organları, reklamları, kısa yoldan mülkiyetleri, kendilerinden menkul ve sadece bir kağıt parçasından ibaret kariyerleri, götleri-başları, gelmişleri-geçmişleri, çürümüş, kokuşmuş her şeyleriyle işte… saldırıp durdular. Ee sonuç? Yarasalar yasalarını bir şekilde sürdürüyorlar işte. Kap – it – al – izm bu: itiş kakış hengamesinde anasını bile satar! Her şey meta, her şey satılık! Ama insan yok, kişilik yok, ahlak yok. İnsansız, kişiliksiz, ahlaksız bir sistemde kim, ne kadar kendisi olabilir, kim ne kadar insan olabilir ki? İnsansız bir sistem neye yarar ki? Robotlar çağını yaşıyoruz! Durmadan klonlanan tek tip insanların yalnız, mutsuz, umutsuz, bunalımlı, depresif ve nevrotik fossmodern yaşantısı! İnsani değerlerini soyunmuş, içi boşaltılmış, cinsel organından başka elinde hiçbir şey kalmamış yapayalnız insanlar yığını. Hayat bu mu şimdi? Yaşamak bu mu? Mutsuzluğun kaynağını, ebenizin damını hala mı görmüyorsunuz? O zaman canlı cesetler olarak yaşamaya devam ediniz! Hayat buysa eğer, buyurun yaşayın, bu boktan hayat sizin olsun. Yaşayan ölülersiniz, yaşamıyorsunuz!

* * *

Bu nereden mi belli?

En başta iletişimsizliğin adını iletişim koyduğunuzdan! “Sizce” doğanın ikinci sınıf varlığı olan hayvanlar bile iletişim kurarken (hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa… deyimi size aittir, ki hayvanların konuşmadığını nereden çıkardınız?) siz, eskiden yarım yamalak kurulan iletişimi bile iletişimsizliğe çevirdiniz. İletişimsizlik ki dilin, yüreğin ve beynin, yani insanın fiilen ölümüdür. İlişki iletişimle kurulur, iletişimsiz bir ilişki yoktur, varsa da içi boştur; kuru, yavan, mekanik, metalik, plastik bir ilişkidir, yani gerçek anlamda bir ilişki değildir. Birbirinizi anlamadan çok ve boş konuşuyorsunuz. İşte yalnızlığınızın ve mutsuzluğunuzun kaynağı! Siz en başta kendinizle konuşmuyorsunuz! Sağırlar, körler ve dilsizler özerk cumhuriyetinin mağrur ve mağlup ve hep ama hep mutluluk yanılsamasıyla malul ve mamul zavallı robotlarısınız. İçiniz irin tutmuş bir suskunluk. Sustukça kendinizden uzaklaşıyor, yavaş yavaş ölüyorsunuz. Son çağrımdır: Derununuzdaki, derinliklerinizdeki kendinizi, özünüzü arayın, orada can çekişen insanı bulun ve onun o kimsesiz ellerinden tutarak, o karanlık ve daracık hücreden sevgiyle, şefkatle çıkarın. İçinizdeki insanı içinizdeki mezardan çıkarın. İşte o zaman kendinizi bulacak, insan olacaksınız. Oysa sıradanlığın sığ koyaklarında güvenlikte olmayı, sıra dışı olmanın belirsizliğine tercih ediyorsunuz. Kurallara ve değerlere olabildiğince ayak uydurmaya çalışıyor, olabildiğince normal olmak için çırpınıp duruyorsunuz. Anormallik sizin için cüzamlı bir cehennemdir. (Cinnetle cennet arasında cinayetler vardır! Cinnetle cehennem arasında bir cennet var mıdır?)

***

Ortalama insan yığınının sıradan bir mensubu olmanın kolaylığını, yani vasat bir koyun sürüsünün en besili küçükbaşı olmayı, yani her zaman en kolay, en kestirme, en sıradan, en ucuz olanı tercih ediyor ve bununla da mutlu oluyorsunuz. Pop-arabesk kıskacında, magazin kültürünün çıkmazında en popüler olanın en iyi olduğu konusunda fikir birliğine varıyor, sığlığın sığınaklarında kafatasınızın içindeki büzüşmüş et parçasının turşusunu kuruyor, doğmuş ve doğmamış çocukların gelecekleri ve düşünsel gelişimlerine ipotekler koyuyor, doğanın ve doğadaki tüm canlıların katliamına göz yumuyor, hatta katkıda bulunuyor, bindiğiniz dalı büyük bir hazla, iştahla, hırsla, inatla, aptallıkla kesiyor ve kendinizle gurur duyuyorsunuz. Kör gözlerinizden, pas tutmuş beyinlerinizden, kirlenen yüreklerinizden ve ellerinizden, onursuz, kişiliksiz hayatlarınızdan gurur duyuyorsunuz. Sonra da kalkıp o kuş beyninizin (tüm kuş türlerinin affına sığınıyorum, ya da en doğrusu kuş kadar beyninizin) bir türlü almadığı/anlamadığı Marks’a aptal, Baudelaire’e ahlaksız, Nietzsche’ye deli diyorsunuz. Birileri ya da bir şeyler hakkında söz söylemek için trenin tünelin içinden geçtiği gibi içinden geçmek gerektir. “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” hem aptallık, hem de şarlatanlıktır. Hakaretamiz, aşağılayıcı, iğneleyici konuştuğumu düşünüyor ve öfkeleniyorsunuz belki. Belki’leri çoğaltmak mümkün ama bunu da siz yapın bari. Siz belki’leri çoğaltadurun, izninizle ben geceye uygun bir müzik ve şarap açayım. Pencereme yapışan ay ve yıldız sağanağı, yanında biraz, kanatları ıslanmış Edith Piaf, biraz Yorgos Dalaras, ardından Humeyni’nin hışmına uğramış Mumammet Rıza Şeceryan, biraz Reşid Behbudov ve olmazsa olmaz tar üstadı Ramiz Guliyev…

* * *

Ne güzel bir gece… aaa ama siz hala bıraktığım yerde burnunuzdan soluyorsunuz! Hadi biraz rahatlayın, sakinleşin ve kaldığımız yerden devam edelim. A be güzel yurdumun bahtı kara ortalama güzel insanları, ben bilmez miyim her şeyin arka planını! Bilmez miyim insanları neyin, kimin bu hale getirdiğini! Ama yine de insanların hayatlarını çalanlar kadar, hayatlarını çaldıranlar da suçludur! Sanırım hala kızgınlığınız geçmedi… En iyisi siz gökyüzüne bakın. Gece de olsa, gündüz de olsa sık sık gökyüzüne bakın; az da olsa rahatladığınızı göreceksiniz. Ayı, yıldızları, güneşi, bulutları, kısacası gökyüzünü ihmal etmeyin. İhmal ettikçe kendinizi ihmal edersiniz! Geceyi, gökyüzünü, şiiri, müziği, insanı ihmal etmeyin. Ettiyseniz yeniden iletişim ve ilişki kurun. Hayat hızla akıp gidiyor, kaçırmayın, hayatı yaşayın, kendinizi yaşayın. Gözlerinize, yüreğinize, beyninize hak edilmemiş hiçbir şeyi sokmayın; aksi halde yalnızlık, mutsuzluk, hayal kırıklığı, öfke vs. şeyler çöreklenir o mevzilere. Sevinci de, coşkuyu da, mutluluğu da, hüznü, acıyı, yalnızlığı, gözyaşını da hak edin, hak ederek yaşayın. Hayatı hak edin! Kendinizi hak edin! Artılarınızla, eksilerinizle, doğrularınızla, yanlışlarınızla kendinizi hak edin, kendinizi kabul edin, kendinizi sevin. İçinizdeki çocuğu (o hapsettiğiniz labirentte) bulup ortaya çıkarın, o çocuk olun! O zaman kendiniz olacak ve kendinizi ve başkalarını daha bir başka gözle görüp, daha içten ve dürüstçe seveceksiniz. Her şeyinizle kendinize sahip çıkın! Unutmayın ki, her yenilgi bir yengiye açılan kapıdır; her zafer bir yenilgiden doğar!

* * *

Yolunu, her şeyini yitirmiş kimsesiz bir çocuk gibi umarsızca ağlıyor zaman. Herkes kendine bir yalnızlık, kendinde bir yalnızlık oldukça içsel boşluklar büyür, melankolik uçurumlara dönüşür. Kimse kimseye sarılmaz; sarılsa da iğreti, sahte ya da ihtiyaçtan! Sığınılan korunaklar da (ki başka yalnızlıklardır) dindiremiyor içsel sızıları. Yalnızlığın yalnızlıklara yaslanmasıyla yalnızlıklar daha da büyür ki, en çok da birbirine sığınan yalnızlıklar yaralar birbirlerini. Sokak çocukları gibi itilip kakılarak bir kenara atılan hayat, ti’ye almıştır insanlığını yitiren insanı. Nâzım Hikmet boşuna dememişti “yaşamı ciddiye alacaksın” diye. Yaşamı ciddiye alıp, insan gibi yaşayacaksınız; yaşamın karşısında insan gibi duracaksınız. İnsanlığınızı yitirirseniz hayat da size saygısını yitirir ve ti’ye alır, hatta çok fena harcar, içinizi boşaltır ve boş bir çuval gibi yığılır kalırsınız umutsuzluğunuzun ve mutsuzluğunuzun orta yerine. Boş çuvalları kimse dik tutamaz! Çığlıklarınızın saçlarınızı yolması, gözkapaklarınızın acı ve acılı gözyaşlarıyla dolması bundandır! Boş çuvallar ayakta duramaz! Boş çuvalları kimse ayakta tutamaz!

 

paylaşmanız için