14 mart tıp bayramına şair selamlaması

Biz bu ülkenin aklıselim genç hekimleriyiz. Takım elbiseden evvel beyaz önlüğü, kravattan üstün stetoskoplarımızı, bütün koltuk ve makamlardan önce hekimliğimizi layık yerde tutacağız. Bu ülkeyi, insanını ayrımsız sevmeye, yaşatmaya ve onurumuzla yaşamaya devam edeceğiz.

DR. MÜJDAT GÜVEN

 

Öncelikle son yılların en büyük mücadele ruhuna tanık olduğumuz, tıbbiyenin yeniden uyanışını, hekimlerin seslerini daha iyi ve yaşanılabilir yarınlar için yükselttiği ancak hekimliğin en zor dönemlerinden geçtiği bir dönemde 14 Mart Tıp Bayramımızı ve büyük beyaz görevi kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün okuyacağım dizeler, benim de naçizane aralarında olduğum hekim-şairin dizeleri…

Pandeminin ağır yükü omuzlarına bırakılmış olup bu süreçte yaşamını yitiren, görevleri başında katledilen, görevlerinden haksızca mahrum edilen meslektaşlarıma ve dün Taksim’de kabul edilemez bir muamele yapılan 89 yaşındaki meslek büyüğüm Dr. Erdinç Köksal başta olmak üzere beyaz önlüğün lekelenmemesi için mücadele eden tüm meslektaşlarıma ithaf ediyorum.

“yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.”

Derken Nazım Hikmet bunları kastetmemişti. Öldürülmeyi değil, yaşamını insan hayatına adamayı, hakkıyla, hakkımızla yapmayı kastetmişti olsa olsa… ve demişti ki;
“Sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman!
Vatan ki; bu insanların evidir. Sevgilim, onlar vatana düşman”

Hasan Hüseyin’in dizeleriyle tanımlamak gerek saldıran bu kör karanlığı;

“Yüzleri yıkanmamış bu çocukların
Açılmamış gözleri aydınlıklara
Tabanca, zincir, muşta
Bilmemişler bundan başka, tanımamışlar…

Ağaç görmüş, yakmışlar
Kanat görmüş, kırmışlar
Şimdi de düşmüşler insan izine
Nerede insan, nerede ışık, vurmuşlar…

Bilmiyorlar ipler kimin elinde
Kim oynatır bu kuklayı bildikleri yok
Cepte mangır, elde silah
Vuruyorlar, yarın için çırpınanları
Vuruyorlar, vurur gibi açlığı
Vuruyorlar, vurur gibi yokluğu
Vuruyorlar kendi kardeşlerini…

Yüzleri yıkanmamış bu çocukların
Açılmamış gözleri aydınlığa…”

Yoksa Dr şair Ceyhun Atuf Kansu’nun deyimiyle;
“Kim istemez ki, yaşaması tam yaşama olsun.
Gündüzleyin bütün yaşayanlar için bir çalışma,
Aşk ve huzurda sofraya kalsın, akşama…”

Ama öyle miyiz? Soralım şaire;

“sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan her şey gibi
aşklarınız da.

yaşamı ölüm
diye anlatıyorlar size
yalanı gerçek diye

ne leylakların tomurundan haberiniz var

ne önünüzden
kara bir tabut
gibi geçen geceden.

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler
yalan aşklarınız
da.”

Diyerek ‘yalanın hükümranlığını’ vuruyor yüzümüze, Sivas’ta yakılan Dr. Şair Behçet Aysan,güzel bir dünya geleceğine inançla, kederin atlasında ilerler ve şiirin, kardeşliğin, barışın, eşitliğin şarkısını söylemeye devam eder, yarının umudunu eksik etmeyelim diye…

“bilirim yarın diye bir şey var
çeliğin su katılmamış yanı
ırmakların geçilecek, fırtınaların
dinecek

bir yanı var
ömrümüzün
belki bir gün gülecek.

selam verip
selam alacak
barışa kardeşliğe

hep tok yatan
çocuklar görecek

el ele
aşklar, omuz omuza
dostluklar

ne dikenli teller olacak
ne tanklar tüfekler

ne tüberküloz kalacak
ne lösemi

ne işsizlik / ne banka /ne borsa

süt gibi duru ve ak
ekmek gibi sıcak

bizim de  / bizim de
günlerimiz olacak.

güle değecek
kuşların kanadı

ve kuşlar sırtlarında
gül taşıyacak

kardeşlerim koşar adım
moraran beyazla

zincirlerimizle
yaralarımızla

ırmakların geçilecek, fırtınaların

dinecek bir yanı var
ömrümüzün
belki bir gün gülecek.”

Evet, gün gelecek, kolay ve kendiliğinden gelmeyecek ama. Biz bu ülkenin aklıselim genç hekimleriyiz. Takım elbiseden evvel beyaz önlüğü, kravattan üstün stetoskoplarımızı, bütün koltuk ve makamlardan önce hekimliğimizi layık yerde tutacağız.

“Sabredin göğe çok bulaşmış
Yokluğumuzun izi
Sileceğiz karasını gökyüzünün
Sınır koymaksızın yeryüzüne
Beyaz önlüklerimizle…”

Bu ülkeyi, insanını ayrımsız sevmeye, yaşatmaya ve onurumuzla yaşamaya devam edeceğiz.

Bugün gelecek ve yaşam kaygısı içindeki hekimlerle beraber, ‘’Ananızı, babanızı tedavi ettik biz. Yapmayın, Allah aşkına’’ diyen, 89 yaşında, ülkenin yarını için çırpınan hocalarımız da, koltuklarına sıkıca yapışanları, saldıranları, susanları da unutmayacağız.

Ve güzel güneşli günler gelir mi bilinmez ama son olarak dediği gibi Adnan Yücel’in;

“bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”

 

PAYLAŞIM İÇİN