Fakir Baykurt’la nasıl tanıştım

Bir ara döndüm ki, ne göreyim! Şoförün arkasındaki koltukta oturan orta yaşlı bir adam kalkmış, yerine eşimi oturtmuyor mu! Onun ünlü yazarımız Fakir Baykurt olacağı nereden aklıma gelsin, Almanya’da olduğundan haberim bile yok!

HALİT ÜNAL

Fakir Baykurt’la bir otobüs yolculuğunda tanıştım.

Kuzey Ren Vestfalya (NRW) Sosyal Danışmanlar Derneğimiz 1983 yılı ilkbaharında bir Paris gezisi düzenlemişti. Gezi otobüsle yapılacaktı. Otobüsümüz Gelsenkirchen tren istasyonunun önünden kalkacaktı. Geziye katılanların çoğu Ruhr bölgesindendi, biz Detmold’dan gidecektik. Detmold ile Gelsenkirchen arası 150 kilometredir, otomobille en az 2 saat sürer. Tren ile gidecek olsak otobüsümüzün hareket saatine yetişemeyecektik.

Fakir Baykurt ile Duisburg’da Immanuel Kant Parkı’nda.1980’li yıllar.

En iyisi, dedik, biz arabamıza binelim doğrudan Aachen üzerinden Belçika hududuna gidelim, otobüse orda bineriz. Hareket gününden bir kaç gün önce kararımızı geziyi düzenleyen arkadaşlarımıza da bildirdik. Tamam, biz sizi oradan alırız, dediler.

Kararlaştırılan gün bindik arabamıza ve düştük yola. Belçika sınırına vardık, arabamızı bir park yerine çektik, çıktık dışarı; bekliyoruz.

Ne gelen var ne giden…

“Seni burada bıraktılar, gördün mü?”

Arada tek tük de olsa otobüsler geçiyor ama, park yerine uğrayan yok. Eşim sabırsızlanıyor, “hani” diyor, “senin toz kondurmadığın Türkdanışların, onlar çoktan geçip gitmişlerdir…”

“Bizi” de demiyor, “seni burada bıraktılar, gördün mü?” diyor. Ben de tedirginim ama, belli etmiyorum. Yahu diyorum, otobüs Ruhr bölgesinden geliyor, oralarda bu saatlerde trafik yoğun olur, sabret, az sonra gelir! 

Ve beklediğimiz GE plakalı otobüs sonunda geldi, park yerine yanaştı.

Uzatmayalım, otobüsün ön kapısından içeri daldık. Bir de ne görelim, otobüs ağzına kadar dolu; tanımadığım bilmediğim bir sürü kadın erkek doldurmuş otobüsü. Üstelik ön koltukların çoğunu da kapmışlar. Eşim iki canlı, beş altı aylık hamileydi. Şoför bize eliyle otobüsün en arka koltuğunda iki kişilik yer olduğunu işaret etmesin mi! Eşimin karnı burnunda, “ben orda oturmam” diyor da başka bir şey demiyor. Sağıma bakıyorum, soluma bakıyorum, belki bir Allah’ın kulu, bir Türkdanış meslekdaşım eşimin vaziyetini görür de insafa gelir koltuğunu verir. Yok, kimse oralı olmuyor. Tepem attı. Eşim de hâlâ, “Halit ben o arka koltukta oturamam, bana buradan, ön taraftan koltuk bul” diyor, ha bire canımı sıkıyor.

Ben de, eşimin durumunu gören, hiç aldırış etmeyen duyarsızlara kızıyor, eşime “kadın sus, canımı sıkma, diye çıkışıyor, şoförün işaret ettiği, otobüsün en arkasındaki koltuklara doğru gidiyorum. O da bana hâlâ “Halit, Halit” diye seslenip duruyor.

Koca otobüsteki tek duyarlı kişi

Bir ara arkamı döndüm ki, ne göreyim! Şoförün arkasına düşen ikinci sıradaki koltukta oturan orta yaşlı bir adam koltuğundan kalkmış, yerine eşimi oturtmuyor mu!

1988 veya 89 olmalı. Schwallenberg Sanatçılar Köyü’nde bir toplantı arası. Soldan sağa ben, oğlum Onur, Sami Sülük (kucağında bir kaç haftalık çocuğu), Fakir Baykurt, Ramazan Özgentürk’ün oğlu İsmail ve Muzaffer Baykurt.

Olduğum yerde kaldım. Türkdanış arkadaşlarımdan biri değildi bu kişi. Eşimi koltuğuna yerleştirdikten sonra, bana doğru geldi, “dur hele dur” dedi, “niye sinirleniyorsun be arkadaşım, sakin ol biraz!” Kolumdan tuttu otobüsün en arkasındaki iki kişilik koltuğa doğru yürüdük.

Koltuğa önce beni yerleştirdi, yanıma da kendi oturdu. Ben “kim bu adam ya”, diye düşünürken, o bana mesleğimi soruyordu, hem de adımı söyleyerek.

-“Öğretmen misin, Türkdanış mısın Halit?”

“Türkdanışım”, dedim kısaca. (Meğer, otobüste biz sosyal danışmanların dışında öğretmenler de varmış.)

Bende de saflık var! Adam beni alttan alttan sorguya çekiyor, benim aklıma gelip de sen kimsin necisin diye sormuyorum. Öyle ya, koca otobüsteki tek duyarlı kişi sen misin, rahat koltuğunu el aleme veriyorsun!

Münster kentinde düzenlenen bir edebiyat/şiir söyleşisinde Fakir Baykurt ile.

Adamcağız, kafamın içindekileri okumuş gibi, “Geçenlerde Köln yakınlarında bir kasabada açılan bir fotoğraf sergisinde Biz köyü terk ederken… diye bir şiire rastladım. Altında Halit Ünal yazıyordu, o Halit sen misin?” diye sorunca, evet o şiiri ben yazdım, dedim. Dedim ama şaşırmıştım da. Meğer bizim şiir ortalıkta dolaşıyormuş da haberim yokmuş.

Bu arada otobüsün ön taraflarından birileri sürekli Fakir abii gelsene yaa, gel buraya otur, diye çığrışıp duruyor. Ben hâlâ uyanamıyorum.

“Fakir Baykurt’u tanımıyor musun”

Oturduğu koltuğu eşime veren yanımdaki adamın ünlü yazarımız Fakir Baykurt olacağı nereden aklıma gelsin. Onun Almanya’da olduğundan haberim bile yok.

“Başka şiirlerin var mı, Halit?” diye sordu. Birkaç şiirimin daha olduğunu söyledim. İyi dedi, yazmaya devam et. Başka neler konuştuk hatırlamıyorum. Bir süre sonra yanımdan kalktı, otobüsün ön tarafına doğru yürüdü gitti. O kalkıp gittikten sonra sol yanımda oturan kişi, bana döndü usulca, “yanında oturan bu adam Fakir Baykurt’tu, tanımıyor musun?” dedi.

Fakir Baykurt çocuklarımızla. Fotoğraf 1990 ilk baharında Herford-Schweicheln’da “Buchenhof Eğitim Tesisleri”nin bahçesinde çekilmiştir.

Gezimiz bitmiş, geri dönüyorduk. Akşamüzeri Almanya sınırına varmıştık.

Otobüsten inerken, Fakir Baykurt, “şiirlerini yollamayı unutma Halit!” diye arkamdan seslendi.

Fakir Abiyle dostluğumuz böyle başladı, Kuzey Ren Vestfalya Türkiyeli Yazarlar Çalışma Grubu’nu oluşturmamızla birlikte de giderek derinleşti.

 

PAYLAŞIM İÇİN