Zap Suyu’nda kaybolan öğretmen

Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenler salt öğretmen olarak değil, birer aydın olarak da hizmet ettiler. İçlerinden çıkan yazar ve şairler sayılmayacak kadar çoktur. Selahattin Şimşek de bunlardan biriydi. Zap Suyu’nda kaybolan bu şehit öğretmenin adını, 1963’te Hakkâri’de bir ilkokula ve okulun bulunduğu sokağa vermişler. Sulara kapıldığı yerin adı ise o günden beri “Selahattin’in Yeri”…

Mecit ÜNAL
mecitunal@gmail.com

Bu 6 Mayıs Denizler’in idam edilişlerinin 38. yılı. Denizlerle ilgili, gerek yıldönümlerinde gerek başka zamanlarda başka nedenlerle çok yazılar yazıldı. Bu yıl da yazılacak, daha sonraki yıllarda da… Ben bu hafta, 6 Mayıs’ın bir gün öncesine giderek çok trajik bir başka ölümden söz edeceğim; Denizlerin kuşağının öğretmenlerinden, Köy Enstitülü bir eğitimcinin görev sırasında Zap Suyu’nu geçerken sulara kapılarak kayboluşundan…

BUNDAN TAM ELLİ YIL ÖNCE

Yıl 1960. Bütün kışı yoğun kar altında geçiren Hakkâri’ye bahar geliyor. Cilo’nun, Sümbül Dağı’nın erimeye başlayan karları Zap Suyu’nu azgınlaştırıyor. Bütün kış boyunca tipiye, borana aldırmadan çevredeki köylerin teftişini bitiren Selahattin Şimşek, kendisi gibi öğretmen olan eşi ve arkadaşlarının uyarılarına aldırmadan geriye kalan tek köyün, Oramar’ın yolunu tutuyor. Biliyor ki, görevini yapmazsa, alacağı terfiyle maaşı üç kuruş artacak olan, belki de tayini buna bağlı öğretmen, bir sonraki denetleme dönemini bekleyecek!

Mayıs başında bir katırcıyla çıkıyor yola. Yol Zap Suyu’ndan geçiyor. Katırcıya “ip köprüden sen geç, ben katırla sudan geçerim” diyor, ama geçemiyor. Zap, sularına kapılan bu öğretmen yazarın bedenini geri vermiyor. Mayıs’ın 5’inde, eşine Zap Suyu’nda kaybolduğu haberi geliyor.

16 YAŞINDA BİR ÖĞRETMEN

Kendisini hep Kızılırmak çocuğu olarak niteleyen Selahattin Şimşek, 1929’da Sivas’ın Gemerek ilçesine bağlı Çepni köyünde doğar. İlkokuldan sonra okutmak istemeyen babasından habersiz Sivas’a kaçarak Pazarören Köy Enstitüsü’ne kaydolur. Tarihten felsefeye, edebiyattan müziğe, marangozluktan ilk yardım bilgilerine dek birçok şeyi burada öğrenecektir. Mezun olup Gemerek’in Dendil köyüne tayin edildiğinde 16 yaşındadır. Burada on yıl çalışır. 57’de askerlik dönüşü Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’ne girer. 59’da ilköğretim müfettişi olarak tayin edildiği Hakkâri’de Selahattin Öğretmen, çığ tehlikesi altındaki köyleri çığ tehlikesi altındaki yollardan bin bir güçlükle ilerleyerek tek tek dolaştı. Yöredeki tek ulaşım aracı bazen kendisinin de bindiği, çantasını, okul araç gereçlerini ve hastaların “derman”ını yüklediği katırdı. Oysa katırın bile geçemediği yollar vardı Hakkâri’nin dağlarında ve böyle yolları, yükün yarısını omuzlayarak aklı, ruhu ve yüreği ışık ve “derman” götürme aşkıyla yanan bir köylü çocuğu aşabilirdi ancak.

“DOĞU KARANLIKLARA GÖMÜLÜ”

Gezi notlarında şöyle diyor: “Güneşin doğudan doğduğuna bakmayın siz. Işığı Batıyadır onun. Doğu karanlıklara gömülü. Yeni yeni, sağından solundan zorlanıyor karanlıklar. Kımıldayacağı yok. Öyle oturmuş ki toprağa, yapılan zorlamalar, tutulan ışıklar zayıf kalıyor yanında.” (Hakkâri Dedikleri, Martı Yayınları, 1990, İstanbul, sf 78).

Mahmut Makal’a yazdığı bir mektupta da şunları diyecektir: “Buralarda kardeşim, ağalar dimdik ayakta. Sefalet, hastalık diz boyu. Benim için bu yılı doldurmak çetin olacak, hatta mucize. (…) İlahi Mahmut, bir de ‘değişelim’ diye tutturmuştun. Koçhisar Paris’tir buraya göre. Bir köyden bir köye iki günde gidiliyor. Katırın gidebildiği yerler de var ama. Çoğu yaya gitmek zorunluğu var. Yol boyunca kurt, ayı, domuz, eşkiya… Yatağa ev sahibinin ayakucundan girmek de var…”

DERMAN

Gördüğü cehalet, yoksulluk ve çaresizliği anlatacak sözcük bulamıyor: “Bir kişi idare lambasını tutuyordu. İyice eğildim. Yaralar bir değil, beş değil… Ciğer gibi yaralar… Bulunçsuzca dişlemiş ayı. Bazısından hala kanlar sızıyor. Ağızları geniş geniş duruyor. Sanki onlar da ‘derman’ diyorlar. ‘Derman’ yok. İşte en büyük iç ağrısı şimdi başladı. Çantamı ansıdım, ama yoktu buna yarayacak ‘derman’. Kitap doluydu çantam. Neye yarar? Kitapları atmak geçti içimden… ve daha neler: ‘Bundan böyle kitap değil, ilaç dolduracağım çantama… Köylere ilaç götüreceğim… öğretmen, eğitmen, Haso, Hüso, Celo… Anam, babam… çocuklarım. Nereniz ağrıyor? Getir çantamı katırcı arkadaşım. Kaynat şu enjektörü… Al sana aspirin, al sana kinin… Senin gözüne damla, bacı… Ayı boğmuşlara…’ Uyanık düş, ama ne tatlı…” (Sf. 40).

“SELAHATTİN’İN YERİ”

Köy enstitülerinden yetişen öğretmenler salt öğretmen olarak değil, birer aydın olarak da hizmet ettiler. İçlerinden çıkan yazar ve şairler sayılmayacak kadar çoktur. Selahattin Şimşek de bunlardan biri oldu. “Yeni Ufuklar”, “Eğitim Yolu”, “Köy ve Eğitim”, “Yücel”, “Demet”, “Varlık”, “Pazar Postası”, “Cumhuriyet”, “Yenilik” gibi dergi ve gazetelerde aydınlanma ve eğitim sorunları üzerine yazılar, öyküler, şiirler yazdı. Kayboluşundan kısa bir süre sonra yayımlanan Hakkâri gezi notları ile “Köycü Oktay” adlı bir çocuk romanı var Selahattin Şimşek’in.

1963’te Hakkâri’de bir ilkokula vermişler bu şehit öğretmenin adını. Okulun bulunduğu sokağa da “Şehit Selahattin Şimşek Sokağı” denilmiş. Zap Suyu’na kapıldığı yerin adı “Selahattin’in Yeri” olmuş. Mezar taşının yerinde ise şimdi iki yakayı birleştiren daha iyi bir köprü…

Ferit Edgü’nün “O” adlı romanından sinemaya aktarılan “Hakkâri’de Bir Mevsim”i bilenler, romandaki ve filmdeki kahramana hem benzeyen hem de hiç benzemeyen –inanılmaz, müthiş ve hatta korkunç denecek bir ümide sahip- Selahattin Şimşek’i, yazılarını, yayımlanmış bu iki kitabını, bilmem bilirler mi? Ben yakın zamanlarda öğrendim ve mücadelesine hayran kaldım.

Zapsuyu’nda kayboluşunun 60. yılında hatırası önünde saygıyla eğilirim.