Tayyip Erdoğan da bizi rüyasında görüyor mu?

Rüyamdaki Erdoğan, gerçek hayattaki Erdoğan’ın aksine son derece babacandı, duyguluydu ve çok üzgündü. Ya bir seçimden yenik çıkmıştı ya da bir mitingde konuşurken protesto edilmişti, orasını hatırlamıyorum. Ama “beni anlamıyorlar,” demesi gün gibi aklımda.

MECİT ÜNAL

Başlıktaki sözün Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele filmindeki bir replikten esinlendiğini anlamışsınızdır…

Filmde Belediye başkanı, belediye binası önüne topladığı halka, ilçeye “vizontele” geldiği haberini müjdelemek üzere balkondan konuşmakta, televizyonu anlatmaya çalışmaktadır…

O sırada kalabalıktan biri sorar:

– Vizontele nedir ki?

Belediye başkanı (Altan Erkekli):

– Radyonun resimlisi… Zeki Müren’i hem dinleyecek hem göreceksiniz…

Fikri (Cem Yılmaz):

– Peki Zeki Müren de bizi görecek mi?…

Belediye Başkanı’nın bu soruya cevabı elbette “hayır”dır. Zavallı Zeki Müren, milyonlarca insanı nasıl görsün?!

İNSANIN HURAFEDEN MEDET UMDUĞU ZAMANLAR

Velakin, konu rüya olunca iş değişiyor!

Rüyalarımızda, gerçek hayatta olmasını hayal bile edemeyeceğimiz şeyler görüyoruz. Kimini hiç unutmuyor, kimini hatırlamıyoruz bile.

Oysa uykusunda gördüklerinin yorumlanması, insanın binlerce yıldan bu yana ihtiyaç duyduğu ruhsal bir şey.

Rüyada gördüklerinden gerçek hayata, geleceğe ilişkin bir şeyler çıkarmaya çalışmak, salt merak duygusuyla açıklanamaz. İnsan kendisini bugünde değil, asıl bilmediği gelecekte güvende hissetmek ister.

Haksız da sayılmaz hani…

Milyonlarca insanın bir odanın dört duvarı arasına tıkılıp kaldığı, işsizliğin önceki rakamların on katına, yirmi katına ulaştığı, ölü sayısının durmadan arttığı şu korona günlerinde ne Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ne de bizim Bilim Kurulu, kesin bir şey söyleyemiyor, bir tarih veremiyor salgının ne zaman son bulabileceği konusunda.

İnsanın hurafeden en çok medet umduğu zamanlar işte böyle zamanlar… O zaman da gelsin kahve falları, gitsin rüya tabirleri…

Hadi, astrolojik yorumlar da bizden olsun!

Gerçekten de hayatlarımıza biz istemesek de bu kadar çok giren Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli de bizi, yani halkı rüyalarında görüyorlar mıdır?

RÜYAMDAKİ ERDOĞAN

O bu değil de, ben Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan için geçenlerde söylediği “Geceleri beni rüyasında görüyor” sözüne takıldım bu rüya bahsinde. Epeydir aklımda olan bu yazıyı biraz da Kılıçdaroğlu’nun o sözü hızlandırmış oldu.

Haldun Çubukçu ve Turan Karatepe ile bundan birkaç ay evvel sohbet ederken söz nasıl olduysa rüyalara, oradan da biz yurttaşların devlet büyüklerini gördüğümüz rüyalara geldi.

Yıllar önce, 12 Eylül günlerinde birkaç kez Kenan Evren’i görmüşlüğüm vardı rüyamda. Rüyama ne şekilde girmişti hatırlamıyorum şimdi ama, kendisini ikinci Atatürk yerine koyan, Atatürk hangi tarihte yurdun hangi beldesine gitmişse oraya giden, astığı astık, kestiği kestik bu diktatörün insanın rüyasına girmemesi olası mı?

Ardından, Erdoğan’ı gördüğüm rüya geldi aklıma…

Tuhaftır, rüyamdaki Erdoğan, gerçek hayattaki Erdoğan’ın aksine son derece babacandı, duyguluydu ve çok üzgündü. Ya bir seçimden yenik çıkmıştı ya da bir mitingde konuşurken protesto edilmişti, orasını hatırlamıyorum. “Beni anlamıyorlar,” demesi gün gibi aklımda. “Beni kabul etmiyorlar” diyor bir yandan da ağlıyordu. Çok üzülmüştüm. Ben de ağlamaya başlamış, o üzgünlükle “siz bizim cumhurbaşkanımızsınız, ne olur üzülmeyin” diye teselli etmeye çalışırken uyanmıştım, bunu anlattım…

ONLAR DA BİZİ GÖRÜYORLAR MI?

Sonra Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” romanında Turgut Özben’in gördüğü Abdülhamit rüyasına değindim, bu konuda yazdığım yazıları belirttim.[1] Söz, aydınların gördükleri bu türlü rüyalara geldi sonunda ister istemez.

Oğuz Atay Turgut’a o rüyayı niçin gördürmüştü. Rüyadaki Atatürk neden yorgun görünüyordu? Abdülhamit neden iktidarının en güçlü günlerindeki görünümündeydi? Neden Ecevit’i, Demirel’i, Ahmet Necdet Sezer’i veya Abdullah Gül’ü görmüyorduk da… bunlar üzerinde konuştuk. 

Nereye geleceğim…

Gerçekten de hayatlarımıza biz istemesek de bu kadar çok giren bütün bu siyasi kişiler; Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli vd. de bizi, yani halkı rüyalarında görüyorlar mıdır?

Görüyorlarsa nasıl ve ne şekilde görüyorlar, belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Bunu onlara soramayacağımıza göre, öte yandan da, böyle şeyler zaten onların umurunda olmayacağına göre, iş şair ve yazarlarımızın hayal gücüne düşüyor.


[1] Bu konuyla ilgili ilk yazıyı “Roman Kahramanları” adlı üçaylık derginin Ocak-Mart 2011 tarihli 5. Sayısında yayımlamıştım. Bu yazının kısa bir özetine ise aynı günlerde başka konulara da değinerek Aydınlık’ta yer verdim. Şöyle yazmışım:

“Romandan ve Selim Işık’tan çok etkilenen, kendisini ona benzeten ve ona benzemeye çalışan, ona öykünerek, onun gibi yazılar yazan onlarca, belki yüzlerce aydın, kendi kayganlıkları kadar toplumsal-siyasal düzenin kayganlıklarının da kurbanı durumundadırlar ve “Tutunamayanlar”ı yanlış okumanın sonucu bütün bunlar…

Romanın dünyasından gerçeğin dünyasına geçerek söylersek; günümüzün yaşayan gerçek “Selim Işık”ı ya da “tutunamayanlar familyası”nın facebook aydını; Oğuz Atay’ın, Selim Işık’ın hiçbir şeye tutunamamasını kapsamlı bir aydın eleştirisi olarak ele aldığını, Abdülhamit kadar (toplumsal siyasal düzen), Dilazer’i de (aydın) eleştirdiğini, toplumsal-siyasal düzenin kendisi kadar (Abdülhamit), aydını da (Dilazer) suçladığını görmedikçe, 12 Eylül düzeni ve onun zulmünden -şimdilerde kurulmakta olan yeni bir düzen ve onun zulmünden- karşı koymak yerine kaçmaktan -çünkü Turgut’un rüyası çoktan gerçek olacak-kaça kaça facebook’ta bile yer yer bulamayacaktır kendisine.”

Daha sonra ise Tutunamayanlar’daki bu “Abdülhamit Rüya”sının bir adım ilerisinde ve gerçek hayatta aydınların görmüş olabilecekleri ve gördükleri benzer rüyalara değinen bir yazı yazdım.

Aşağıda linkini verdiğim Eskimiyen’deki yazı ise, Abdülhamit ile Atatürk’ü korku/sevgi bağlamında ele alırken aydınların gördüğü rüyalara da göz atıyor.

Bazı yazılar iç içe açılan odalara benzer. Konu konuyu, imge imgeyi getirir. Aydınların sultanları, siyasetçileri gördüğü rüyalardan sultanların, siyasetçilerin halkı ve aydınları gördükleri rüyalara… Abdülhamit rüyasında acaba Namık Kemal’i görmüş müydü hiç? Ya da İnönü, Bayar, Şükrü Kaya, Recep Peker, Menderes Nâzım Hikmet’i…

Bu arada uzun süredir profili üzerinde düşündüğüm Dilâzer’in günümüzdeki somut karşılığını buldum sonunda. Ama o da işte, başka bir yazının konusu….

Bkz. https://eskimiyen.com/abdulhamid-ile-mustafa-kemal-biri-cok-korkuldu-fakat-korkuldugu-denli-sevilmedi-digeri-cok-sevildi-ama-sevildigi-denli-korkulmadi/