Salvador Allende’yi Unutma!

Allende’nin elindeki aygıt artık  komutasından çıkmıştır, her geçen gün ma­kamdan makama “fiili bir baş eğmezlik” durumu doğmuş, o, yönetme olanaklarını elinden bir bir yitirmiş ancak yine de direncini sürdürmüştür 

 

 

AV. CEM BAYINDIR

Ülkemin işçileri, Şili’ye ve yazgısına inanıyorum. Başka insanlar, ihanetin galebe çaldığı bu karanlık ve acı anı yenecekler. Siz de bunu bilerek ilerlemeye devam edin er ya da geç, o büyük caddeler tekrar açılacak ve özgür insanlar yeni bir toplum oluşturmak için o caddelerden yürüyecekler.

Yaşasın Şili! Çok yaşa halkım! Yaşasın işçiler!

Bunlar benim son sözlerim, fedakarlığımın boşuna olmadığından eminim. Sonunda, en azından, suçu, alçaklığı ve ihaneti cezalandıracak bir ahlak dersi olacak.

 

1908 doğumlu Allende 1908, demokrasi tarihinde serbest seçimlerle iktidara gelen ilk sosyalist devlet adamı ve siyasetçidir.

Soylu bir aileden gelen Allende tıp fakültesinde okurken öğrenci lideri olmuş, ülkeyi diktatörlükle yöneten Carlos İbanez’e karşı mücadelesinden dolayı çok kez tutuklanmış,  okulu bitirdikten sonraysa üniversiteden uzaklaştırılmıştır.

Arkadaşlarıyla birlikte Sosyalist Parti’yi (Partido Socialista) kuran Allende,1937’den başlayarak milletvekilliği yapmış, sağlık kurumlarında çalışmış, öğretim üyeliği yapmıştır. 1939 yılında Halk Cephesi hükumetinin başkanı Pedro Aguirre Cerda onu Sağlık Bakanı seçmiştir.

Ekonomik durumu kötü, sosyal düzeyi düşük ailelere özel ilgi göstermesiyle yoksulların başkanı olarak adlandırılmasını sağlamış ve 1943’te de Sosyalist Parti Genel Sekreterliği’ne seçilmiştir. Ülkesinde özellikle sağlık alanında yoksullar için çıkan birçok yasada etkin rol oynamıştır.

4 Eylül 1970’te Halk Birliği (Unidad Popular) adayı olarak başkanlık seçimlerine katılmış ve halk oyuyla seçilen ilk ilerici, sosyalist başkan olmuştur. Şili’yi işçi sınıfının yönetiminde sosyalist bir topluma dönüştürmek istemiş, özel mülkiyete el koyarak, bunları yoksul ailelere dağıtarak toplumsal sınıflar arasındaki ayrılıkları gidermeye çabalamış, 15 yaşından küçük çocuklara, gebe ve emziren annelere süt vermiş, en düşük gelire sahip çalışanların ücretlerini üçte iki oranında yükseltmiş, devlet memurlarının ücretlerine bir üst sınır getirmiştir.

Allende’yi emperyalistlerin hedefi yapan ise, yabancı işletmeleri devletleştirmesi, birinci derecede, tümü ABD işletiminde olan bakır madenlerine el koyması ve Küba devleti ile diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması oldu.

Salvador Allende seçildikten sonra, özellikle bakır madenlerinin devletleştirilmesi olmak üzere çok sayıda reform gerçekleştirdi. İktidarın ilk yılında etkili olan ekonomik reformlar sonucunda önemli bir büyüme sağlandı.

1973 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde oylarını %10 artıran Salvador Allende reform çalışmalarını sürdürdü. Yukarıda da söz ettiğim gibi, özellikle madenlerin devletleştirilmesinden sonra ABD, Allende’nin Küba Devlet Başkanı Fidel Castro’nun Şili’ye yaptığı geziyi gerekçe göstererek Şilili General Pinochet eliyle darbe yapılmasını sağladı. Darbede en büyük rol ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ve CIA olmuştur. 

Kissinger’in şu sözleri önemlidir:

“Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.”  

ABD’nin II. Dünya Savaşı sonrası antikomünizm üzerinden etki alanındaki Latin Amerika’yı şekillendirmesi Küba dışında başarılı olmuştur. ABD bölgede Küba benzeri yönetimlerin oluşmasını engellemek için hem açıktan hem de gizliden tüm gücünü̈ kullanmış, demokrasi geleneği ve kurumsallaşmış anayasal sürekliliği olan bir ülke olan Şili’de de Marksist bir başkan adayının en çok oyu almasıyla bu ülke de büyük bir tehdit olarak görülmüştür. 

Kissinger ve CIA’nın Şili Büyükelçisine ve ABD Dışişleri Bakanlığında hiçbir birime haber vermeden gizli operasyonla yapılmış bu askeri darbeyle, General Augusto Pinochet ve onun yönettiği ABD destekli cunta, başkanlık sarayını bombalamış, sarayda çatışmalar yaşanmıştır. 11 Eylül 1973’te Cunta tarafından katledilmeden önceki son fotoğrafından anlaşılacağı üzere Allende, son ana değin elindeki silahını bırakmamıştır.

Regis Debray’ın belirttiği gibi, Salvador Allende darbeye sonuna değin mücadele ederek ve dövüşerek öldü. Cunta ona hiçbir şeyi zorla yaptıramadı. “Üstümde pijamayla kimse beni uçakla kaçmaya zorlayamaz! Herhangi bir elçilikten sığınma hakkı da istemeyeceğim!” diye yineleyip durmasından da anlaşılacağı üzere bu kaos içinde bile; aynı duruma düşmüş benzerlerinin, ürkekliğinden, korkaklığından en küçük bir ize rastlanmamıştır.  

Allende aslında darbenin olacağını, bir tank alayının 600 adam ve 10 tankla yapmaya çalıştığı ayaklanmayı bastırdığı ama ordunun içindekilerin bu zaferi asla bağışlamayacağını anladığı aynı yılın 29 Haziran gününden beri biliyordu. Ertesi günü Silahlı Kuvvetlerin etkin görevdeki bütün generallerini toplamış, bu on sekiz askerden ancak dördüne güvenebileceğini de görmüştü.

Salvador Allende o andan sonra savaşını, o büyük enerjisiyle, boşlukta ama yalnızca işi, görevi, tutkusu bu olduğu için sürdürmüştü. Umutsuz sayılamazdı ama umutlu da sayılamazdı.

Uzlaşma yanlısı, insanlarla tartışmayı seven, reformcu bir sosyalist devlet adamı olarak,  halkı için mutsuz bir sonun kaçınılmaz mantığından dehşete düşmüş, içi parça parça ölmüşse de insan olarak mutlu, hatta gülümseyerek ve yiğitçe öldüğü de son derece açık.

Senato baş­kanı iken, ülkesinde darda kalmış devrimcileri kurtarmak, onlara yardım edebilmek için, tüm siyasal yaşamını tehlikeye atmaktan çekinmeden, And dağlarını yalınayak aşmış Bolivya dev­rimcilerini karşılamaya gitmiş, Paskalya Adasına onları eliyle götürmüştü.

Cumhurbaşkanlığı sırasında bu gibi eylemlerden çekinmiyor, durumunu ve mevkiini sık sık tehlikeye düşürecek olsa bile, ona içtenlikle başvuran tüm Güney Amerikalı devrimcilere yardım ediyordu. Ülkesi Arjantin’e etine ve buğdayına o kadar gereksinim duyduğu halde, o Arjantin cuntasına, “Trelew kaçakları”nı geri vermemiş, onlarla savaşa girmeyi göze almıştı.

O dönem, Şili’nin günde ortalama iki ya da üç bunalımı olduğundan Allende hiçbir şeyi planlayabilecek bir düzeni olmadığından tehlikeye öylesine alışmıştı ki, birisini, ardın­dan ötekisini atlatabilmiş olmak siyasal bir çözüm sanılıyordu.

Elinde maddi gücü olmayan siyasal ikti­dar, ancak sözde iktidar olabilir. Patri Libertad’va bir eylem­cisini tutuklatabilmek, bir kamyona el koyabilmek için, Engels’in dediği gibi ‘silahlı adamlardan oluşan özel bir birlik’, yani devlet aygıtı gerekir. Allende’nin elindeki aygıt artık  komutasından çıkmıştır, her geçen gün ma­kamdan makama “fiili bir baş eğmezlik” durumu doğmuş, o, yönetme olanaklarını elinden bir bir yitirmiş ancak yine de direncini sürdürmüştür.

Allende, tarihe kötü geçmemek, kendine inanların ve örnek olduklarının gözünden düşürmemek, ardında insanlığa bırakmak istediği sosyalizm düşünü yıkmamak için hiçbir şantaja, tehdide boyun eğmemiş, elinde silahıyla onuruyla savaşmaktan ve inandıkları uğruna ölmekten kaçınmamıştır.

 

 

paylaşmanız için