Ruhumuzu kirleten sözcükler

Sözcükler beynimizin de öfkemizin de sözcüsüdürler.  Her sözcük bilgi içerir somut ya da soyut bilgi. Dünyaya ilişkin, yaşama ilişkin, güzelliklere ilişkin bilgi taşıyan sözcükleri yeğliyorum. Dürüst, temiz, aydınlık anlamlarla dolu sözcükleri… Ruhumuzu kirletenleri değil.

Hidayet KARAKUŞ
karakushdyt@gmail.com

Son aylarda toplumun dilinde dolaşan sözcüklere dikkat ediyorum. Gazetelerde, televizyonlarda, kahvelerde, sokakta, pazarda bu sözcükler…

Kimi zaman yerinde kimi zaman yersiz kullanıldığını düşünüyorum bunların.. Bu sözcüklerin sözlük anlamlarını yazarak çağrışımlarıyla insanımızın neler düşündüğünü, ne kadar düşündüğünü, aydınlarımızın çevrenini saptamak istiyorum.

Acaba hangi sözcüklerle konuşursak ülkemizin sorunlarını aştığını söylemek mümkün olacak, dersiniz?

Bugünlerde aşağıya aldığım sözcüklerle düşünüp konuştuğumuza göre yurdumuzun esenliği için hangi önerileri geliştirebiliriz bu sözcüklerin taşıdığı anlamlarla?

Gerçekte bu sözcüklerin çevresinde dolaşıp durmak hem bir bilisizliği hem de bilisizlikle büyüyen bir umarsızlığı göstermiyor mu?

Aşağıda sıraladığım sözcükleri rast gele seçtiğimi belirtmeliyim. Kulağıma en çok çarpanları buraya abece sırasıyla alıyorum. Bunları, Dil Derneği’nin Türkçe Sözlüğü’nden yararlanarak açıklamaya çalışacağım.

Ahkâm kesmek: Bir konuyu incelemeden kesin yargılarda bulunmak.

Cahil: Bilisiz, bilmediğini bilmeyen.

İdlip: Suriye’de haritada zor bulunan küçük bir bölge.

Demagog: Halkavcısı, halk dalkavuğu, laf ebesi, sözcük oyunlarıyla halkı aldatan kimse.

Demokrasi: Halkın egemenliğine dayanan yönetim biçimi.

Bu açıklama çok genel, çok yetersiz bir açıklama. Halkın egemenliği için düşünce, anlatım, örgütlenme özgürlüğü zorunluluğu vardır. Bu haklar, bu özgürlükler yürütme erkinin denetimini getirir.

Din taciri: Dinsel duyguları kullanarak kendisine siyasal, ekonomik, konumsal çıkar sağlayan; inancı çıkarından sonra gelen.

Dinci: Dinsel inançlarının başkalarının yaşamına da egemen olmasını isteyen kimse.

Ekonomi: İnsanların yaşamlarını sürdürebilmek için üretim biçimlerinden doğan üretim ilişkilerinin tümü. Üretime dönük, ürünü değerlendirmeye dönük her çaba ekonomik bir çabadır.

Eyyamcı: Güncel duruma uyarak düşünce, davranış değiştiren; ilkesiz, fırsatçı. Politikada bunlara halk dalkavuğu da denir.

Görgü: Bir toplum içinde var olan toplumsal saygı, incelik kuralları; incelikler kazandıran deneyim. Görgüsüz doğaldır ki bu inceliklerden yoksun kişi, demektir.

Halife: Peygamberin vekilliğini, Müslümanların imamlığını, şeriatın koruyuculuğunu üstlenmiş kimse.

Hırt: Kaba, kötü, yararsız adam.

Hışır: Ham, olmamış, aptal, sersem, kaba.

İğrenç: İnsanda tiksinti uyandıran durum, tutum, kişi.

İki yüzlü: Özü sözü bir olmayan, riyakar, mürai.

İşsizlik: İşi olmayan, işten atılan insanların oluşturduğu gerçeklik.

Bu açıklama da çok düz, insafsız, hiçbir duygu içermeyen insanlık dışı bir öbeklemenin adıdır. Belki şu açıklama daha bir yerine oturur: Ekmeği çalınmış, yaşamına umutsuzluk egemen varlık.

Kaba: Özensiz yapılmış, eğitimsiz, görgüsü kıt, nezaketsiz.

Kahraman: Savaşta ya da tehlikeli bir durumda yararlık gösteren; bir öyküde yeri olan kimse. Afur tafuruyla ortalıkta hem hayranlık hem nefret uyandıran kişi.

Kömür: Karbonlu maddelerin kapalı, havasız yerlerde için için yanmasından ya da uzun zaman toprak altında kalarak birtakım kimyasal değişmelere uğramasından oluşan, siyah renkli, bitkisel kaynaklı, içinde yüksek oranda karbon bulunan yakıt; odun kömürü, maden kömürü… gibi türleri vardır.

Kriz: Birden ortaya çıkan bunalım, yaşamsal zorlukların gün gün arttığı dönem..

Makarna: İrmik ya da una yumurta karıştırılarak hazırlanan, türlü biçimlerde kuru hamurdan yapılan yemek.

Monşer:  Çekirdekten yetişmiş diplomat. Dış ilişkilerde uzman kişi.

Bu sözcük hiçbir sözlükte yok. Bu anlamı sözcüğün dilin dolaşımında kazandığı anlamdan çıkarıyorum. Büyük olasılıkla Osmanlıca’nın ne Arapça, ne Türkçe, ne Farsça olması gibi bu sözcük de ne Fransızca, ne İngilizce, ne Almanca… Bizim yarattığımız, çekemediğimiz kimseleri küçümsemek için kullandığımız bir sözcük. Bir başkasının uzmanlığıyla alay etmek için kullanılan bu sözcüğün açığa çıkardığı bir kişilik bozukluğu bilisizliği örteme ereği güden bir ruh yoksulluğunu anlatır.

Saldırgan: Kışkırtma olmadan başkasına saldıran, yapısında saldırma özelliği olan devlet, hayvan, kimse.              

Satılmış: Elden çıkmış, başkalarının çıkarlarının öznesi, nesnesi, malı olmuş varlık, hayvan, kimse.

Türkçe bir sözcük olduğu için sözlüğe bakma gereği duymadan anlamını yazıyorum. Başka anlamı olduğunu bilen varsa uyarırsa sevinirim.

Talan: Yağma, çapul.

Takıye: Sakınma, çekinme, olduğundan farklı görünme, kendini gizleme, mezhebini belirtmeme, saklama.

Uşak: Çocuk; herhangi bir bölge halkından erkek; başkasının hizmetinde olan, onun işini yapan.

Yağma: Zorla ya da kılıfına uydurarak başkasının ürettiğini, kazandığını elinden almak, çapul, talan.

Yağmacı: Yağmayı varlık nedeni kılan, zorba, uğursuz.

Yağcı: Yağ çıkaran; makineleri yağlayan kimse; dalkavuk.

Yağdanlık: İçine yağ konulan, makineleri yağlamak için ince uzun bir borusu olan kap.

Yalancı: Yalan söylemeyi huy edinmiş, çıkarı için bunu meslek bilmiş kişi.

Biliyorum ki daha çok sözcük var ortalıkta dolaşan. Yabancı hayranlığıyla yerli yersiz kullanılan, dilimizi kirleten sözcükleri konu etmiyorum şimdilik. Onlar da konuşanların ağzından bir bilgiçlik gösterisiyle gezip duruyor güzel Türkçe’mizin içinde ama yukarıya aldıklarım dilimizin, çirkinlikleri betimlemede kullanılan sözcüklerinden olduğu için bilgiden uzak, öfkemizi yatıştırmaya yarayan ama aynı zamanda bir gerçekliğin adı olan sözcüklerdir.

Okurlarımdan onları çok meşgul eden, benim atladığım; günümüzün ekonomik, siyasal, ruhsal bozukluklarını anlatan başka sözcükler varsa açıklamasıyla birlikte yazmalarını diliyorum. Sözcükler beynimizin de öfkemizin de sözcüsüdürler.  Her sözcük bilgi içerir somut ya da soyut bilgi. Dünyaya ilişkin, yaşama ilişkin, güzelliklere ilişkin bilgi taşıyan sözcükleri yeğliyorum. Dürüst, temiz, aydınlık anlamlarla dolu sözcükleri… Ruhumuzu kirletenleri değil.