“Mehmet” sözcüğüne, “-cik” ekinin eklenmesiyle oluşmuş olan sevgi dolu anlam, her söyleyeni Mehmet’e biraz daha yakınlaştıran büyünün oluşumu, tabii ki bir ölçüde Türkçenin gücüyle de ilgilidir. Fakat Mehmet’in Mehmetçik olmasındaki süreç Türk dilinden ve her şeyden önce içtenlik, gündelik ahlak, düz cesaret ve beklentisiz bir adanmışlık üzerinden yükselmiş bir abidenin hikâyesidir.
CAFER YILDIRIM
cfryildirim@hotmail.com
Mehmetçik, bu ülkenin en sade ve en içli duyarlıklarıyla, en içten duygularıyla donatılmış bir varlıktır. Bütünüyle yalınlık ve samimiyetle değerlenmiştir. Bu nedenledir ki onun değeri kutsallık ölçüsündedir ve ölçümsüzdür. Üzerine ne kimse ek yapabilir ne de o söz konusu olduğunda “ama” ile başlayan bir cümle kurabilir.
Bütün bunlar ona yakışan bir durumdur. Böylesine yüksek bir zaviyede bulunmasına rağmen aslında Mehmet fazlasıyla garibandır. Bir tarafıyla daima köylüdür. Çoğunlukla yoksuldur. Eğitimi yarım yamalaktır. Hatta yedi yüz yıllık tarihte Mehmet’in mezun olduğu tek okul “Ali okulu”dur. Bu armağanı da ona son yüzyılda Cumhuriyet sunmuştur. Gerçek olansa vatanın yegâne garantisinin o olduğudur.
MEHMETÇİK OLMANIN SIRRI
Toplumsal vicdanda edindiği yer bütün bunların toplamıdır. Daha doğru bir deyişle o, halkın kendisidir. Ve aynı anlama gelmek üzere o anonim bir değerdir. Bu nedenle midir Mehmet’e bir üstü tokat atabilir, hakaret edebilir, onu dizleri ve dirsekleri üstünde üstelik karda öfkesi soğuyana dek yürütebilir. Askerȋyenin literatüründe “süründürmek”tir bunun adı. Askerȋyenin literatüründe Mehmet için buna benzer daha onlarca özel kelime bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de “posta”dır. Posta, emir eri olduğu komutanın birçok resmȋ ve özel işlerini görür. Gerekli gördüklerinde komutanın eşi ve çocukları da postayı kendi hizmetlerine koşturabilir. Fakat her ne olursa olsun halk için Mehmetçik olmak hayatın her alanında varlığını sürdüren sürekli bir duygu halidir. Başı dik, onuru arık yaşayabilme felsefesinin adıdır bu.
Mehmet’in bedenini olduğundan daha fazla ruhunu örseleyen davranış ve uygulamalar karşısında yine de kendisi kalabilmesinin ruh iklimini bu sade felsefe oluşturmaktadır. Mehmet’in örselenmiş bir ruhun sığınaklarında vatan hissiyatını korumasının ve onu daima özel bir konumda tutmaya devam etmesinin temeli de bu felsefedir.
Mehmetçik olmanın sırrı da zaten buradadır.
DÜZ CESARET VE BEKLENTİSİZ ADANMIŞLIK
Bu sırrın vicdanlarda yarattığı sempatiye siz, ülkenin en umutsuz dönemlerinde, kargaşanın en koyu anlarında, savaşın en ateşli cephelerinde onun kendisini en ileriye atışını ekleyin.
O, budur. Hesap yapmayan ve artık hesap da soramayacak olandır.
Hayatın dramatik sahnelerinden kendisine sunulmuş seçkinliği o bu şekilde kazanmıştır.
“Mehmet” sözcüğüne, “-cik” ekinin eklenmesiyle oluşmuş olan sevgi dolu anlam, her söyleyeni Mehmet’e biraz daha yakınlaştıran büyünün oluşumu, tabii ki bir ölçüde Türkçenin gücüyle de ilgilidir. Fakat Mehmet’in Mehmetçik olmasındaki süreç Türk dilinden ve her şeyden önce içtenlik, gündelik ahlak, düz cesaret ve beklentisiz bir adanmışlık üzerinden yükselmiş bir abidenin hikâyesidir.
(Sürecek)