Resim ve heykele peygamberler mi, mirasçıları mı düşman?

Oysa nüfus ağırlığı Müslüman olan bir ülkenin öğrencileriydik. Duyumsuyor, görüyorduk, bu insanların genelde sanatla, özelde resim ve heykelle ciddiye alınır sorunları vardı. Bu sorun, asıl biz sanatçı adaylarının sorunuydu

 

KÖKSAL ÇİFTÇİ

Giriş

Liseyi bitirdiğimiz yıl yaşıtlarımız ilgi alanlarına göre farklı kentlerin farklı okullarına dağılıp gittiler, biz de hayalimizin peşinde koştuk, güzel sanatlar eğitimi için İstanbul’a geldik. Sınavı kazandık, ders başı yaptık, artık özlemini çektiğimiz sanat ortamındaydık, mutluyduk.

Çok beklemedik, daha okul yıllarındayken gazete ve dergilere karikatür çizdik, ekmek paramızı mesleğimizden kazanmaya başladık.

Merakımız bizi daha okul sıralarındayken sanat kuramlarına yöneltti.

Batılı kuramcıların güzel sanatlar hakkındaki fikirleri el altında, uzanma mesafesindeydi. Hocalarımız da Sanat Tarihi derslerinde bunları ayrıntısıyla işliyorlardı zaten.

Oysa nüfus ağırlığı Müslüman olan bir ülkenin öğrencileriydik. Duyumsuyor, görüyorduk, bu insanların genelde sanatla, özelde resim ve heykelle ciddiye alınır sorunları vardı. Bu sorun, asıl biz sanatçı adaylarının sorunuydu. Konuyu amatörce araştırmaya başladık.

Önceliği İslam’a verdik. Gördük ki bizim aydınlanmacılar bu olguyu pek sorun olarak görmemişler. Konuyu kendi aralarında ciddiyetle tartışanlar ise ilahiyatçılar olmuş.

İşin sıkıntılı yanı, yasağı savunanların da yasağa karşı çıkanların da konuya ağırlıklı olarak akıl yürütme yöntemiyle yaklaşmış olmalarıydı.

Temel kaynaklara yöneldik, işe, hadis koleksiyonlarından başladık, İslam tarihleri, siyerler, siretler, şemailnameler, mezhep tarihleri, önümüze ne çıktıysa okuduk.

Gördük ki resim-heykel yasağı İslam’ın iç dinamiklerinden gelmemiş, Hıristiyanlıktan geçmiş.

Bu kez İncil başta olmak üzere ulaşabildiğimiz hemen her Hıristiyan metnini okuduk. Gene gördük ki resim ve heykel kırıcılığı Hıristiyanlığa da Yahudilikten geçmiş.

Bu bilgi bizim bu kez başta Tevrat, tüm Yahudi kaynaklarını taramamızı gerektirdi.

Süreç sonunda anladık ki yasakçı olanlar peygamberler değil, mirasçılarıymış.

Solda üstte Rab Allah’ın gönderdiği ustalar Kerrubi heykellerini yontuyor. Solda altta Kerrubiler Musa denetiminde Ahit Sandığının üstüne monte edilmiş. Sağda Kral Süleyman gene Rab Allah’ın görevlendirdiği ustalara sarayının önüne 12 öküzün taşıdığı bir havuz yaptırmış.

1

Yahudi mirasçıların resim ve heykel düşmanlığı

Yahudilerdeki resim ve heykel yasağının, aşağı yukarı Babil Sürgünü’nden ikinci kez döndükten bir süre sonra, Selevkit Krallığı yıllarında başladığını düşünüyoruz.

Büyük İskender Yahudilere Helen dinini dayatıyor

MÖ 538’de Babillileri yenen Persler, Yahudilerin Kudüs’e dönmesine, Süleyman Tapınağı’nı onarmasına izin verdi. Yıl MÖ 332’ye geldiğinde Büyük İskender ortaya çıkıp Persleri yendi. Kudüs dahil, bölgenin pek çok kentini egemenliği altına alarak Helen kültürünü egemen kıldı.

İskender, Süleyman Tapınağı’na Zeus heykeli koydu ve Yahudi rahiplere: “Sizin Rab Allah sandığınız tanrı gerçekte Zeus’tur. Şimdi buna saygı gösterecek ve domuz kurban keseceksiniz!” talimatı verdi. Fetihlerine devam için Maveraünnehr’e doğru hareketlendiği sırada İskender, her zaman yaptığını yaptı, Kudüs merkezli Filistin bölgesini koyduğu kurallarla yönetmesi için generallerinden birini bölge valisi olarak geride bıraktı.

Yıl MÖ 198 olduğunda bu generallerin ardıllarından Ptolemaios, Helen kültürüne dayalı kendi krallığını, MÖ 168’e gelindiğinde de bir başka Helen kökenli lider olan Selevkos, Ptolemaios krallığını yıkıp Filistin bölgesinin Selevkit Krallığı’nı kurdu.

İskender’in başlattığı emperyalist baskı tüm ağırlığıyla 370 yıl sürdü.

Dönemin Selevkit kralı Antikos Efifanes, disiplin boşluğundan yararlanan Yahudilerin İskender’in koyduğu kuralları terk edip Süleyman tapınağına konan Zeus ve diğer Helen tanrı heykellerine domuz kurban etmekten, sünnetsiz çıplak atletlere tapınak önünde spor karşılaşması yaptırmaktan vazgeçerek eski Rab Allah ritüellerine döndükleri gerekçesiyle Kudüs üstüne ordu gönderdi.

Fakat Selevkit komutan, karşısında isyancı Yahudi haham Mattatias’ı buldu.

Mattatias, Antikos’un emirlerini tanımayıp silaha sarıldı. Başta beş oğlu, bölgenin tüm Yahudileri ona destek verdi. Mattatias, üzerlerine gönderilen subay dahil neredeyse tüm Selevkit askerlerini kılıçtan geçirdi. Yaklaşık 16 yıl süren isyanın liderliğini baba Mattaias’ın ölümünden sonra oğlu Makabi (çekiç) devralıp gerilla savaşına başladı, ardı arkası kesilmeyen tüm Selevkit saldırılarını püskürttü ve MÖ 152 yılında Kudüs başkentli Yahudi Haşmoni Krallığı’nı kurdu. İsyancıların tapınağı kurtardıkları günü Yahudiler, Hanuka adıyla bayram ilan ettiler.

Tapınak yerine içinde resim heykel bulunmayan Sinagog

Yeni dönemde bazı Yahudi müminler, içini Helen resim ve heykellerinden bir türlü temizleyemedikleri Kudüs’teki Tapınak’tan kısmen de olsa vazgeçtiler ve Babil Sürgünü yıllarında temeli atılmış olan, içine resim ve heykel koymayı reddettikleri Sinagog kutsal mekanlarına yöneldiler. Resim ve heykeli dışlamadaki dayanakları ise Tevrat’ın On Emir’indeki “Hiçbir şeyin suretini yapmayacaksın!” kapsamlı ayeti idi. Tarihsel süreç bize, bu hamlenin Selevkit ve Roma emperyallerini durdurmakta işe yaradığını söylemektedir. Bu bahaneyle Yahudi halkı Zeus’a saygı göstermek ve domuz kurban etmek eziyetinden kurtulmuş oldu.

Oysa Yahudiler On Emir’in “Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın yahut aşağıda yerde olanın yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin.” (Çıkış, bap 20, ayet 4) ayetiyle Rab Allah’ın genelde resim ve heykeli değil, özelde başka tanrıları kastettiğinin bilincindeydiler. Yoksa aynı Rab Allah, Makdis Çadırı ve Ahit Sandığı inşasında Musa’dan, sarayını süslemesi için de Kral Süleyman’dan ustalarını bizzat kendisi göndererek resim ve heykel yapmasını istemez, hatta emretmezdi.

Nitekim Musa’dan yaklaşık 1200, Makabi İsyanı’ndan da yaklaşık 300 yıl sonra Suriyeli Yahudiler, On Emir’i doğru yorumlayarak Fırat Nehri kıyısında kurudukları Dura Europos Sinagogu duvarlarına Tevrat metinlerini betimleyen çok sayıda fresk yaptırmışlardı.

Öte yandan Kudüs’ten uzakta olmak, Dura Europos sakinleri için Roma baskısından kurtulmaya yetmemişti. Yerleşimleri işgal edilirken sinagoglarını kuma gömüp oradan ayrıldılar ve sonradan inşa ettikleri sinagoglarına ise Kudüs’teki dindaşları gibi resim ve heykel koymaz oldular. Bu, dini değil, siyasi bir tercihti onlar için.

Sonraki Yahudi nesilleri ise emperyal baskıdan korunmayı sağlayan bu resim ve heykel perhizini içselleştirerek bir din ritüeline dönüştürdüler.

Böylece tek tanrılı dinlerde resim ve heykel yasağının temeli Tevrat’tan, bir başka deyişle Musa’dan yaklaşık 1300 ya da 1250 yıl sonra atılmış oldu.

2

Hıristiyan mirasçıların resim ve heykel düşmanlığı

Haşmoni Yahudi Krallığı yarı bağımsız statüde yaklaşık yüz yıl ayakta kaldı.

Sonraki yıllarda bölgeye Roma Cumhuriyeti egemen oldu. Romalılar MÖ 40’ta işbirlikçi Herod’u kukla Yahudi kralı yaptılar. Roma-Herod ortak yönetimi birçok farklılık içerse de sonuçta İskender döneminin bezdirici politikaları Filistin topraklarına geri getirilmişti.

İsa’nın doğduğu yıllarda Yahudiler

Yahudiler daha Makabi İsyanı yıllarında Tapınakçılar ve Sinagogçular diye iki ana grupta öbeklenmişlerdi. Roma döneminde ise Kudüs merkezli Saduki ve Ferisi mezhepleri topluma egemen oldu. Aynı dönemlerde Yahuda Çölü’nün Kumran Yaylası ve Ölü Deniz kıyısında yaşayan Esseniler adlı bir mezhebin faaliyet gösterdiği de bilinmektedir.

En ateşli çatışmalar, İsa’nın ortaya çıktığı dönem yaşandığı için bu mezheplerin yapısına da kısacık değinmek yararlı olacaktır.

Sadukiler: Elit sınıftandılar. Musa’nın 5 kitabı dışındaki metinlerini kutsal saymaz, ahiret, cennet-cehennem, sonradan dirilme tasarımına inanmazlardı. Tapınak rahipliği tekellerindeydi. Roma adına vergi toplar, ikiye bölünmüş bu paralarla lüks yaşam sürerlerdi.

Ferisiler: Orta sınıftandılar. Kutsal mekanları tapınaktan çok sinagogdu. Cennet, cehennem, öldükten sonra dirilme başta olmak üzere tüm ahiret tasarımına inanmaktaydılar. Teslimiyetçi sayılmazlardı ama işgalci valilere karşı silahlı isyandan yana da değillerdi. Yoksul ve alt sınıf insanlarla ilişkileri sıcaktı, onları koruyup kollamaya çalışırlardı.

Esseniler: Alt sınıftandılar. Saduki ve Ferisilerin aksine nüfuslarının tamamına yakını ya merkezden uzak kentlerde ya da kırsalda ikamet etmekteydi. Münzevi sayılırlardı. Çoğunlukla ortak üretir, büyük bir masa çevresinde ortak tüketirlerdi. Her yemek öncesinde tüm bedenlerini yıkarlardı. Onlar için zenginlik utanç kaynağı, yoksulluk erdemdi. Silah kullanmak ve insan öldürmek ilke olarak yasaktı. Ama özgürlükleri tehlikeye girince yasa tersine dönerdi. Ünlü Roma karşıtı isyancı Zealot militanlarının bu mezhepten çıktığını söyleyenler vardır.

İncil, İsa’nın Ferisi olduğunu söyler. Tarihi kayıtlarda ise kardeşlerinin adı Zealot İsyanı önderleri arasında yer alır. Havarilerden Simon’un Zealot militanı olduğu ise kesin gibidir.

Roma yurttaşı Paulus ve Yahudi kökenli Leon’un resim-heykel düşmanlığı

Aziz Paulus çıkarcılığından, kurnazlığından, imparator III. Leon ise tutuculuğundan dolayı resim ve heykel düşmanlığı yapmışlardır.

Aziz Paulus ve Hıristiyan resim heykel perhizi

İsa’nın Celile’nin Nasıra kentinden sıpa sırtında gelip tapınak içindeki -olasılıkla işbirlikçi- Saduki mezhebi mensuplarına ait ticaret tezgahlarını tekmeleyerek yıkması ve bu kan emici tayfayı sille tokat kovması, Tarsus’ta yaşamakta olan Paulus’u çok kızdırdı. Yurttaşı oluğu Roma’nın çıkarlarını zedelemek anlamı taşıyordu bu eylem. Hem Tarsus Yahudi cemaatinden hem de Romalı yöneticilerden yetki alıp İsa’ya haddini bildirmek, gerekirse bertaraf etmek için yola çıktı. Fakat o Kudüs’e ulaştığında İsa çoktan öldürülmüştü. Havarilere yöneldi. Ne var ki İsa taraftarlarını canları pahasına korumak için elde kılıçla bekleyen Zealot militanlarını hesaba katmamıştı. Roma valisi ve dönemin kukla Yahudi kralı Antipas ona yardım eli uzatamazdı. Çünkü isyan yüzünden hepsi can derdine düşmüştü. Paulus, Kudüs’te kalırsa kısa süre içinde Zealot militanlarının kendisini bulup öldüreceğini anladı, yardımcılarıyla Suriye çöllerine kaçtı.

Bütün olanlara karşın aklında hâlâ Roma’nın kutsal çıkarları vardı.

Çölde göklerin açıldığını, İsa’nın “Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” diye seslendiğini, pişman olduğunu söyleyince de kendisini havarisi yaptığını söyledi.

Eski Roma’yı süper güç yapan Helen kökenli antik inanç sistemi, o günün Roma’sını yıkım aşamasına getirmişti. Ülkenin Helen kökenli başka bir inanç sistemine gereksinimi vardı. Paulus çok geçmeden sevgili Roma’sının bu gereksinimini, son günlerde Helen topraklarında hızlı bir yükseliş gösteren İsa öğretisinin karşılayabileceği fikrine vardı.

Tek yapması gereken, öğretiyi herkesin kabul edeceği hale sokmaktı. Bu nedenle Roma soylularını ürkütmemek için sünnet olmak ve domuz eti yememek başta olmak üzere pek çok Yahudi gelenek ve ritüelini kaldırdığını, sıradan Romalıyı ve Yahudi yurttaşları ürkütmemek için de Sinagog kültürünü ve bazı önemsiz Yahudi bayramını yerinde bıraktığını söyledi. Bunu kabul ettirmek için de yolculuklara çıktı, Romalılar, Korintliler, Galatyalılar, Efesliler başta olmak üzere pek çok Helen yerleşim bölgesi yöneticisine ve toplumun doğal önderlerine mektuplar yazdı.

Yargılandığı ve bir isyan sırasında kim vurduya gittiği Roma’da, yüz yüze görüştüğü Roma yöneticilerinin önemli bir kısmına, harmanladığı yeni İsa öğretisini kabul ettirmeyi başardı.

Buna karşın dinin alenileşmesi hiç kolay olmadı. İlk Romalı Hıristiyan inanlıları cemaat olarak tapınmalarını ancak mezarlıklarda oluşturdukları yeraltı kiliselerinde, katakomplarda gerçekleştirebilmekteydiler. Katakomplar Romalı Hıristiyanlar için sinagog anlamı taşıyordu ve gelenek gereği içlerine resim ve heykel konmuyordu.

Bu perhiz, Hıristiyan Roma’da yaklaşık 300 yıl sürdü.

Solda Roma katakomp mezarlık kilisesinin erken dönemi. Sağda geç dönemi. Erken dönemde resim ve heykel yok. Geç dönemde ise kaba saba da olsa duvar ve tavanlarda resim var.

Hıristiyan resim ve heykel sanatının doğuşu

Romalı katakomp dönemi Hıristiyanları başlarda kutsal emanet topluyorlardı.

300 yıllık dönemin sonlarına doğru katakomplardan çıktılar. Roma’nın günlük yaşamını belirliyorlardı artık. Kiliseler arasında temsil yarışında belirleyici rol oynayan kutsal emanetler tükenmek üzereydi. Beklenti içindeki müminlerin talebini karşılayabilmek için onlara eş değer olduğunu söyledikleri ve kutsadıkları ikonalar üretmeye, kilise duvarlarına şematik resimler, el yazmalarına derinliksiz minyatürler çizmeye başladılar. Kutsal Hıristiyan sanatı doğmak üzereydi.

Kavimler Göçü istilası sonrası yıkım aşamasına gelen Roma, Doğu Roma ve Batı Roma adlarıyla ikiye ayrıldı. Batı Roma Vatikan’a dek küçülürken Doğu Roma Bizans adıyla serpildi ve Hıristiyanlığın çok önemli merkezi haline geldi. Vatikan, başlarda Bizans’ın da tabi olduğu ruhani merkezdi. Zaman ilerledikçe, teolojik ve siyasi ayrılıklar iki merkezi karşı karşıya getirdi.

Kabaca söylersek, MS. 300 ile 730 yılları arasında Vatikan fresk, Bizans ise mozaik ağırlıklı olmak kaydıyla kurumsallaşmış kiliselerinin iç mekanlarına İncil öykülerini betimleyen resimler yaptılar, estetik değeri düşük de olsa İsa, Meryem ve azizlerin heykellerini koydular.

Birinci dalga Hıristiyan resim heykel kırıcılığı (ikonaklazm)

717’de III. Leon Bizans imparatoru oldu, Hıristiyan sanatı bir dönüm noktasına geldi.

Leon 685 Kahramanmaraş doğumludur. Kaynaklar onun Kuzey Suriyeli olmasına karşın Grek olmadığını söylemekte ve atalarının Yahudi kökenine gönderme yapmaktadırlar. İmparator olunca iç isyanları bastırdı, Müslüman saldırılarını püskürttü ve yerini sağlamlaştırdı. Söylentiler doğruysa eğer o, şeklen Hıristiyan olmasına karşın, teolojik inanç ve kültürel yaşam yönünden Yahudi’ydi. 726’da Musa’nın 10 Emir yasasını gerekçe göstererek kilise içlerindeki tüm resim ve heykellerin kırılması emrini verdi. Böylece birinci Hıristiyan ikonaklazm dönemini başlattı. Dönemin Vatikan Papa’sı III. Gregory’nin, bu kararı şiddetle kınayıp reddederek sorumluları aforoz etmesi etkili olamadı, Bizans topraklarındaki Ortodoks din görevlileri eliyle yapılan resim ve heykel katliamı yaklaşık 100 yıl aralıksız sürdü. Katliamın sloganı şuydu: Başsız canlı olamayacağına göre heykelin başını kopar, kollarını da buda, figürü taş yığınına dönüştür.

780’de İmparatorun annesi İrini inisiyatifi ele aldı, İkinci İznik Konsili’nin toplanmasına ön ayak oldu ve özetle “Boyanmış olsun, mozaikten yapılmış olsun ya da diğer uygun malzemelerden yapılmış olsun kutsal resimlere saygı duymalı ve Tanrı’nın kutsal kiliselerinin duvarlarında, evlerde, kamuya açık yollarda gösterilmelidirler.” kararı aldırarak yaklaşık 100 yıllık Hıristiyan resim ve heykel kırıcılığına son verdi.

İkinci dalga Hıristiyan resim heykel kırıcılığı

İkinci sanat kırıcılığının mimarları, bazılarınız şaşıracaktır, kapitalizmi kuranlardır.

Batı Avrupa’mın çeşitli kent kiliselerinde uygulanan ikinci dönem Hıristiyan ikona kırıcılığına üç örnek.

John Calvin, Tevrat’ın 10 Emir kuralını anımsatarak Avrupa kiliselerinden resim ve heykellerin çıkarılması kampanyası başlattı. Karşılık bulan kampanyayı 1523’te ilk Zürihliler hayata geçirdiler. Onları 1530’da Kopenhag, 1534’te Münster, 1535’te Cenevre, 1537’de Augsburg, 1559’da İskoçya, 1562’de ise Saintes, La Rochelle kent ve ülkeleri izledi. Batı Avrupa’nın Protestan inançlı insanı, burjuva sınıfının himayesi altında elde çekiç, kendi egemenlikleri altındaki kiliselerde yaklaşık 50 yıl resim ve heykel kırdı. Kıyımdan kurtulup günümüze ulaşan resim ve heykeller yalnızca Katolik Kilisesi inanlılarının kurtarabildikleridir.

Günümüzde durum nedir?

Protestan -ki kuramcılarından Max Weber bu dini “Kapitalizmin ruhu” olarak tanımlar- sanat düşmanlığı, Calvin’den beri hız kesmemiştir. Başta İstanbul olmak üzere Avrupa’nın hangi kentinin Protestan Kilisesi’nin içine girerseniz girin üç beş haç formu, bir iki zevksiz bezeme bordür dışında iç mekanı tamamen boş bulursunuz. Din görevlileri de bu sanatsızlığı “Kilisemiz israfa karşıdır, sadelikten yanadır!” türünden gerçeği yansıtmayan sözlerle açıklarlar.

Batı Avrupa kentlerindeki resim ve heykel müzeleri aklınızı çelmesin. O müzeler, kentsoylular için oluk gibi para kazandıran dört duvar içindeki resim ve heykel mezarlıklarıdır.

Özetle söylersek: Kapitalizm, sanat düşmanlığına hâlâ tam gaz devam etmektedir.

3

İslam mirasçılarının resim ve heykel düşmanlığı

Sanıldığının aksine İslam’da resim-heykel yasağı ve kırıcılığı -Maide 90. ayet dahil- Kur’an’ın emri değildir ve Muhammed’le de başlamaz. Yazılı ve görsel belgeler bize Dört Halife ve Emeviler döneminde resim ve heykel yapımının serbest olduğunu söylemektedir. Yasak ve kırıcılık, 750’de Abbasilerin Emevileri yıkıp Bizans’ın hukuk, bürokrasi, kılık kıyafet gibi kurum ve geleneklerini aktararak kurdukları imparatorlukla başlar.

Muhammed döneminde resim ve heykel

630’da Mekke’yi teslim alan Muhammed’in Kabe içindeki bazı resimleri sildirdiği, bazı heykelleri kırdırdığı inkar edilemez bir gerçektir. Bir sanatçı için gerekçe ne olursa olsun, sanat eserlerine zarar vermek kabul edilir bir eylem değildir. Öte yandan gerçekte neler olup bittiğini anlamaya çalışmak da biz aydınların boynunun borcudur. Bu sorumlulukla baktığımızda biz şu ayrıntıları görmekteyiz:

Mekke’yi bölgenin ticaret merkezi yapan Amr b. Luhay adlı Muhammed öncesi eski bir yönetici, Kabe’de Zemzem Kuyusu’nun başına Suriye’den getirdiği Hübel adlı bir heykeli dikmişti. Yoksul halktan insanlar bir iş yapmadan önce yüklü “hediye” götürüp bakıcısı aracılığıyla bu heykele fal oku çektirerek onay almak zorundaydılar. Örneğin oğlunu evlendirmek isteyen kişi, çekilen ok onay vermezse evliliği ertelemek, ya da iki misli “hediye” ile ikinci kez fal çektirmek zorundaydı. Bu ritüel bazen on kez tekrarlanır, her seferinde de “hediye” miktarı artardı. Özetle söylersek, bu Hübel aracılığıyla heykelin sahibi aile her gün darphane gibi para basardı.

Muhammed, tebliğinin ilk gününden itibaren müşriklere -Kur’an ayeti indiğini söyleyerek- heykel ve resimler aracılığıyla yoksul insanları sömürmekten vazgeçmelerini söyledi. Böylesi tatlı gelirden kimseyi vazgeçiremeyeceğini anladı ve Mekke’nin yönetimini ele geçirince bu ve bunun gibi işlevi olan tüm heykelleri kırdırdı, resimleri sildirdi.

Peki Muhammed bu eylemi resim ve heykel düşmanlığından dolayı mı yaptı?

Ezraki, Ahbaru Mekke adlı eserinin 168. ve 169. sayfalarında bize bunun doğru olmadığını şu bilgiyi vererek söylüyor: “Ravi dedi ki: Hz. Peygamber iki avucunu Meryem oğlu İsa ve annesinin resimleri üzerine koyarak ‘İki elimin dışındaki bütün resimleri silin,’ buyurdu.”

Bu resim, Yezit yıktırana dek Kabe içindeki sütunda sorun edilmeden korundu.

Muhammed’in resim ve heykel karşısındaki tavrını netleştirmek için Müslim kaynaklı üç hadisin giriş bölümlerini aktararak konuyu kapatalım:

“Aişe şöyle dedi: Bizim, kendisinde kuş şekli bulunan bir perdemiz vardı.”

“Aişe şöyle dedi: Ben, suretli (hayvan ve insan figürlü) bir kumaşı perde edinmiştim.”

“Ben Kasım’dan işittim; o da Aişe’den şöyle tahdis ediyordu: Aişe’nin, kendisinde birtakım tasvirler bulunan bir kumaşı vardı. Bu kumaş bir raf boyunca uzatılmıştı. Peygamber o rafa doğru namaz kılardı.”

Dört Halife döneminde de Müslümanlar resim ve heykeli sorun etmediler.

Emeviler döneminde resim ve heykel

Emeviler döneminde ise Müslümanlar yasak şöyle dursun, masrafı devlet hazinesinden ödenen resim ve heykel üretiminin altın çağını yaşadılar.

İslam’ın yönetim merkezini Şam’a taşımış olan Emeviler, buralarda içlerini ve dışlarını resim ve heykelle süsleterek saraylar, kasırlar, köşkler ve camiler yaptırdılar.

Üstte Emevi halifelerine ait saray, kasır, hamam iç mekanlarına yapılmış freskler. Altta resimle bezenmiş Umeyye Camii (Emevi Camisi)’nin günümüzdeki ön cephesi.

Bunların en ünlüleri Kusayr Amra, Kasru’l Hayru’l Garbi, Hırbetü’l Mefcir, Mşatta saray ve kasırları ile Ümeyye Camii’dir. Görselleri günümüze ulaşmış bu saray ve kasırlardaki resim ve heykeller hakkındaki bilgileri Bahriye Üçok’un İslam Tarihi adlı eserine bakarak öğrenelim:

“Resimlerin konuları çeşitlidir. Av sahneleri, zanaatkarların çalışmaları, tarih, felsefe ve şiiri gösteren sembolik tasvirler, Hz. İsa gibi bulutların üstünde tahta kurulmuş olarak resmedilmiş bir halife, duvar girintilerinde birçok kadın figürleri, çöl kuşları ve hepsinden daha ilginci, başında incilerle işlenmiş zengin bir başlık taşıyan çıplak bir kadın resmidir ki, şimdi bu resim Berlin’de Kaiser Friederich müzesinde bulunmaktadır.”

Umeyye Camii (Emevi Camisi) ise iç ve dış cephesindeki mozaik teknikli resimleriyle şu an ziyaretçilerini karşılamayı sürdürmektedir.

Veriler bize gösteriyor ki münferit olayları saymazsak İslam’ın, Peygamber, Dört Halife ve Emeviler döneminde kurumsal bir kararı yoktur, bu süreç içinde de -Peygamber’in ilk dönemi hariç- neredeyse hiç resim ve heykel yasağı ve kırıcılığı yaşanmamıştır.

Abbasiler döneminde resim-heykel ve İkonaklazm

Herkes bilir ve dillendirir, Abbasilerin Emevileri yıkmasının asıl gerekçesi inançsal değil, parasaldır: “Onlar yiyeceği kadar yedi, biraz da biz yiyelim!”

Abbasiler hem Ali torunlarına hem de mevalinin temsilcisi rolü üstlenmiş Ebu Müslim’e asla tutmayacakları cazip bir teklif yapıp harekete geçirdiler ve Emevi saltanatını yerle bir ettirdiler. Devleti ele geçirdiklerinin ertesi günü ilk işleri Ali torunlarını sürek avıyla avlamak, Ebu Müslim’i de tuzağa çekerek öldürmek olmuştur.

Yaptıkları tam bir Bizans entrikasıdır!

Taklit ettikleri yalnızca entrika mıdır?

Onlar İslam İmparatorluğu kurmak niyetindeydiler. Önlerinde örnek alacakları, taklit edebilecekleri tek bir ülke vardı, o da Bizans İmparatorluğu’ydu. Hukuku, kılık-kıyafeti, bürokrasisi, kültürü, sanat tarzı, ne varsa olduğu gibi aldılar.

Örnekleyelim: M. Y. Kandemir’in Mevzu Hadisler, sayfa 41’de söylediği gibi halifeler başta olmak üzere, tüm din görevlileri Peygamber’den bu yana giyilen beyaz ağırlıklı giysileri attılar, sarıklarını, pelerinlerini, kaftanlarını Bizans imparatorlarınınki gibi siyah renk yaptılar. M. Ş. İpşiroğlu, İslamda Resim Yasağı, s 36’da Helen ve Bizans kitapları Arapça’ya çevrilirken “çevirilerdeki resimler de kopya ediliyordu.” demektedir. Bu yolla Bizans minyatür sanatı da İslam’a taşınmış oldu. Goldziher, MEB İslam Ansiklopedisi cilt 4, sayfa 603’te şu bilgileri veriyor: “Bu projede hususi hukuka dair kanunun yalnız bir babının mukayeseli surette tetkiki İslam hukukçularının Roma hukukundan ne geniş mikyasta istifade etmiş olduklarını ap-açık gösterir.”

Anımsatalım, Bizans İkonaklazmı 730 ile 843 yılları arasında gerçekleşmişti. Abbasiler Emevileri 750 yılında devirip 1258’e dek sürecek imparatorluklarını kurdular. Yani, Abbasi devleti, Bizans ikonaklazm başlattıktan 20 yıl sonra kuruldu. Bu, tam da yukarıda saydığımız kurum aktarımı yıllarına rastlamaktadır.

Yine anımsatalım, Bizans ikonakırıcıları “mermer blokuna benzemesi için heykelin başının koparılması ve kollarının kırılması” talimatı vermişlerdi. Abbasi sanat kırıcılarının yöntemi de Bizans’la aynıdır. Bunu Ebu Davud’dan özetleyerek belgeleyelim: Güya Cebrail Muhammed’in evine geliyor, içeri girmiyor. Nedenini de “Kapında heykeller vardı.” diye açıklıyor, Peygamber’e “Ağaca benzemesi için heykelin başını kesmelisin!” emrini veriyor.

Bizans sanat kırıcıları, gerekçelerini Musa’nın On Emir metnine, Abbasiler de Muhammed’in Hübel adlı soygun aracı heykeli kırma eylemine dayandırmaktaydılar.

Hıristiyanların şansı, İmparatoriçe İrini oldu. Geldi, sanat kırıcılığına 843’ten 1523’e, yani Calvin sahne alana dek ara verdi. Müslümanların böyle bir şansı olmadı, o günden bugüne sanat kırıcılığını sürdürmektedirler. Görünüşe bakılırsa sonsuza dek de ara verme niyetinde değiller.

Sonuç

Görüldüğü gibi resim ve heykel karşıtlığını Yahudiler emperyal işgale karşı siyasi bir direnme yöntemi olarak kullandı, sonraki nesiller ise içselleştirip dini ritüele dönüştürdü. Hıristiyanlar bu dönüşümün ritüel yönünü öne çıkararak sanat kırıcılığı yaptı. Onlardan da Abbasiler aracılığıyla İslam’a geçti.

Batı Avrupa kapitalist sisteme geçerken yeni bir dine gerek duydu. Bunun için Protestan dinini geliştirdi. Bu dinin ilk işi resim ve heykel kırmak oldu. Çünkü resim ve heykel başta olmak üzere tüm sanatlar insanlarda merhamet duygusu uyandırıyor, bastırmaya çalıştıkları “her şeyin para olmadığı, paylaşımın daha doğru olduğu” fikrini su yüzüne çıkarıyordu. Bu nedenle gerçek sanat eserlerini kutsal mekanlardan, sokaklardan, hatta evlerden topladılar, adeta “sanat mezarlığı”na koyar gibi müzelere hapsettiler ve ziyaretçilerden de para almaya başladılar.

Öte yandan asli görevlerini yapamasınlar diye resim ve heykel sanatçılarına kaynak aktararak “hiçbir şey anlatmayan” resimler yaptırdılar.

Daha çok para kazanmak uğruna resim ve heykel sanatını öldürdüler.

BAŞLIK GÖRSELİ: Solda Bizans’a, sağda Rusya’ya ait birinci dönem Hıristiyan ikona kırıcılığına iki örnek.