Putları yıkan düşünür, toplumu şaşırtmaya ve uyandırmaya devam edecek

Cazim Gürbüz İyi bir şair, iyi bir yazar, iyi bir araştırmacı. Gözlemci ve sağlam bir düşünür. Tutarlı bir düşçüdür de aynı zamanda. Gazeteciliği de basın tarihine büyük olasılıkla onurlu bir duruş olarak geçecektir onun.

hayrettingeckin@gmail.com

Her düşüncenin sürüsü vardır
Çok az insanın mesafe koyabildiği

Onu açık sözlü, ciddi ama bir o kadar da insana değer veren biri olarak tanıdım. Aydınlık yüzü dikkatimi çekmişti ta baştan. Tanıdığım insanlardan çok farklıydı. Kibar olduğu her halinden belliydi. Kaba saba bir yanı yoktu kesinlikle. Öyle olur olmaz lafa girip her konuda da konuşmuyordu.

Adını not ettikten sonra ilk işim İzmit’te onun yapıtlarını bulabileceğimi umduğum kitapçıya gitmek oldu. O zamana kadar çıkan hangi kitapları varsa her birini tek tek alıp bir solukta okudum diyebilirim. Ondan sonra çıkan kitaplarını ise zaten okudum.  Hatta zaman zaman kitaplarını satın alıp birilerine armağan ettiğim bile oldu.

“BİR KANADIMLA SANA UÇACAĞIM…”

İzmit’te yaşadığım sıralar uzaktan da olsa hep izledim kendisini; dostlarından, tanıdıklarından bilgi dahi edindim hakkında. Ulu Şair Ruşen Hakkı hariç pek çok kimsenin onun hakkındaki gözlem ve değerlendirmelerini yeterli ve derinlikli bulmadım. Beni çeken bir şey vardı Cazim Gürbüz’de. Öyle anlaşılıyordu ki onu tanımak bir anlama ve algılama eşiği gerekiyordu. Sıradan, düz biri değildi belli ki. Başka etkinliklerde karşılaştığımızda bu yargımın iyiden iyiye güçlendiğini fark ettim. Ağabey diye hitap etmeye başladım kendisine.

Tuhaf bir durum belki ama onu tanımak istediğim kadar başkalarının da tanımasını istiyordum. Bir tarafım “bu insanın, yanlışlarına da kefilim” diyordu.

Kahramanlarım yoktu, bir bir korkağa çıkmıştı adları. Bu yüzden aradığım bir kahraman değildi kuşkusuz. Kendisiyle savaş halinde olan, çok yönlü okuyup öğrenen, öğreneceği şeyler karşısında bildiklerini unutmaya hazır, kendi içine doğru yolculuklar başlatmış, her şeyi soran-sorgulayan, olaylara eleştirel bakabilen ve verili gerçekliklerden kopup kendinden yeni kendine doğru göç hazırlıkları içinde bir insan modeliydi kafamda. Yazdıklarını bir sancıdan geçirerek yazdığı apaçıktı. Zaman ilerledikçe hakkında yanılmadığımı da gördüm.

Size tuhaf gelebilir ama çoğu zaman iyi ki yazmışım dediğim “Bir kanadımla sana uçacağım/Biriyle kopacağım kendimden”

dizelerini keşke ben değil de o yazmış olsaydı dediğim bile olmuştur zaman zaman. Çünkü onun dünyayı anlama ve anlamlandırma yolculuğunu öylesine açıklıyor ki bu dizeler. Güçlü şiirlerinin yanına yakıştırırsa kendisine armağan etmeyi bile kabul ederim, hiç çekinmem.

BAŞKA TÜRLÜ NEFES ALAMAZ

İlk zamanlar, hatta yakın zamana kadar dünya görüşlerimiz birbirinden çok ama çok farklıydı Cazim Gürbüz’le. Onunla mesafeli kalmak için hiçbir zaman gerekçe yapmadım bu durumu. Bir tarafım adil, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya istediğine ve böyle bir dünya için mücadele verdiğine öylesine inanıyordu ki…

Çünkü karşımdaki insan kendisi olan, düşünen, düş kuran biri…

Kendisini bir sürü şeyin içinden süzerek, arındırarak, altüst oluşlar geçirerek yaşam yolculuğunu sürdüren biri…

Sanatın edebiyatın incelttiği dünyaya doğru koşar adım üstelik…

Başka türlü nefes alamadığı, alamayacağı belli.

Ondaki düşünce gelişimine, kitaplarına, sosyal medya üstünden yaptığı paylaşımlara ilgim hiç azalmadı bu yüzden.  Bu arada onunla arkadaşlığımızın, dostluğumuzun da bir hayli yol aldığını söyleyebilirim.

Muhtemelen aramızda bugün bile bir yığın görüş ayrılığı vardır Cazim Gürbüz’le. Açıkça söylemek gerekirse görüş ayrılıklarımızın aramızda bir bağ teşkil ettiğini bile düşünmekteyim kim ne derse desin. Bu iyi bir şey aslında! Diyeceğim farklılıkların zenginleştirici de olduğu…  

BİTMEYEN BİR KAVGASI VAR

Hakkını asla yememek gerekir. O kendine çok ama çok emek vermiş. Bu çok belli. Hatta diyebilirim ki kendini lif lif söküp adeta yeniden yapmış. Öyle kolay da yazmadığını düşünüyorum. Belli ki acı çekiyor. Sanıyorum ilk durduğu yerle bugün durduğu yer arasında dağlar değil, koca koca dünyalar var. Bir bakıma yeni bir gökyüzü edinmiş kendisine. Yalnızlığına sığınmaktan çekinmemiş.

Bugün o evrensel değerlere pek çok insandan çok ama çok daha yakın.

Cazim Gürbüz İyi bir şair, iyi bir yazar, iyi bir araştırmacı. Gözlemci ve sağlam bir düşünür. Tutarlı bir düşçüdür de aynı zamanda. Gazeteciliği de basın tarihine büyük olasılıkla onurlu bir duruş olarak geçecektir onun.

Yeniçağ Gazetesi’nden uzaklaştırıldığında tam da böyle düşünmüş; bu durumu ise gazete ve okurları için ciddi bir kayıp, bir değer düşmesi olarak değerlendirmiştim.

Geldiği noktayı şöyle özetlemek mümkün:

Putları yıkmış Cazim Gürbüz; hem kendi içindeki, hem toplumdaki… Bitmeyen bir kavgası var hâlâ. Bu yüzden toplumun acıları, sıkıntıları,  kolayca denetlenip sömürülebilmesi karşısında vicdandan bir kaleye dönüştürmüş kendisini. Hiç de kolay olmayan bir şey bu. Hayretle,  heyecanla ve merakla takip ettiğim insanlardan; şair, yazar ve düşünürlerden birisi.

SİYASİ POPÜLİZM UĞRUNA DİN İSTİSMARI

Geçen gün şöyle bir yazı okudum sayfasında: “Ambarcı Köyü’ne İzmit Belediyesi’nce yapılacak caminin temelini Akşener ve Kılıçdaroğlu attılar ya dün dualarla, ben de eleştirdim ya, bazı kardaşlar diyorlar ki ‘O köyde cami yok, köylünün yaptıracak gücü de yok. AKP yaptırmamış, CHP sahip çıkmış halkın bu arzusuna. Nesi kötü bunun?’

Yanıt: Bu bir halk dalkavukluğudur. Yoksul köylü, atölye istemeli, üretimi artıracak araç ve gereç istemeli, kütüphane istemeli. Bunları istemiyor, cehaletinden dolayı cami istiyor. Cami onun hiçbir derdine derman olmaz. Devlet bir geri kafalı İmam tayin eder oraya, imam da onların beynini yıkayıp Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı yapar. Sen köylüye bunları anlatacak yerde, siyasi popülizm uğruna din istismarı yapıp partinin ve cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün kemiklerini sızlatıyorsun.”

Bu metni kaleme alırken ne onu mitleştirmek ne de böyle bir yazıdan kendime pay çıkarmak istedim. Böyle bir şey en başta Cazim Gürbüz’e haksızlık olurdu çünkü.

Bir tanıklığı paylaşmak istediğim kesin ama. Kapitalizmin insanı kendisine,  başkalarına ve doğaya karşı acımasız biçimde yabancılaştırdığı, adeta insanı insanlıktan düşürdüğü koşullarda, insanlığın oğullarından birisinin ortaya çıkışına ve oluşumuna dair tanıklığı… Payıma düşen onur bu olabilir yalnızca.

“İSLAM’DAN DEİZME”

Madem böyle bir yazı kaleme aldım; Onun, üzerinde büyük gürültüler kopan, ülke çapında tartışmalara yol açan “İslam’dan Deizme”  adlı kitabının da içinde bulunduğu çok sayıda yapıtının okunmasını istememden daha doğal ne olabilir! Şiir kitaplarını da özellikle… İnsanların okumaktan kesildiği bir dönemde, böyle bir istek saçma bulunursa buna diyeceğim bir şey yok kuşkusuz. Ama şundan eminim ki Cazim Gürbüz; toplumu şaşırtmaya ve öte gerçekleri uyandırmaya devam edecek.

Yazımı Elisabeth Kubler Ross’un şu sözleriyle bitirmek istiyorum: “Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar…”