Pazar sendromu

Bir şeyler oldu bize bir sihirli değnek dokundu. Önce tüm ülkenin sonra yavaş yavaş mahallelerin sonra tek tek insanların üstüne bir bulut çöktü, yavaş yavaş değişti iklim.

HİCRAN AYDOĞDU

Bu ülke sapla samanı ayıramayanlar ülkesi haline geldi sanki. Hayvansever insan sevmez, feminist erkek sevmez, eylemde erkek istemez. Sağcısı solu dinlemez, solcusu kendi içinde bin bir parça. Dincisi Kur’an bilmez; orucu ne bozar ne bozmaz hala öğrenememesi bundandır. Ne olacak bu memleketin hali diye soran ülkeyi rakı masasında kurtarıyor hala.

 

YAVAŞ YAVAŞ DEĞİŞTİ İKLİM 

Hoyrat, sevgisiz, insanlardan uzak, bencil bir dönemden geçiyoruz. Kişisel gelişim zırvaları, kendini sev, kendini sev, önce sen dedikçe kopuyor zaten incelmiş bağlar. Beni hiç sormayın huysuzum kendimle bile geçinemiyorum bu ara. Aynadaki suretine hırlayan minik ev köpeği gibiyim gölgem bile batıyor gözüme.
Eski mahallemi özlüyorum. Ankara’nın o minicik gecekondu mahallesini, Yenidoğan’ı, Çinçin’i. Sorgusuz sualsiz dalınan komşu evlerini, yan evden gelen bir tabak yemeği, oruç tutmasan bile sokaklarda sabahlanan sahur gecelerini, daha insani şeyleri özlüyorum.
30 yıl önceki mahallemde kimse karısını dövmezdi mesela; konu komşudan utanırdı insanlar. Kadınlar çocuk yüzünden girse de birbirine, 3 gün sürmezdi küslükleri; kimse beklemezdi ilk adımı (ah eski mahallem, bu da başka bir yazı konusu olsun, anlatsam bitmeyecek gibi geliyor şu an).

Bir şeyler oldu bize bir sihirli değnek dokundu. Önce tüm ülkenin sonra yavaş yavaş mahallelerin sonra tek tek insanların üstüne bir bulut çöktü, yavaş yavaş değişti iklim.

 

O ESKİ İNSANLARIN ÖZLEMİ 

Balkanlardan gelen soğuk hava dalgasını düşünüyorum. Birden sıcacık Balkan ezgileri geliyor aklıma utanıyorum.
Özleyecek çocukluğu bile olmayan çocuklarımız geliyor aklıma yaşadığım her an için şükrediyorum. Sobada kızarmış ekmek kokusu ve mis gibi kokan domatesle tanışma şansım oldu benim. Düşünsenize yeni nesil hiç bir sebzenin gerçek tadını bilmeden büyüdü. Bize ise hep o eski kokuların ve o eski insanların özlemi kaldı.
Yeni insan modelini sevmeyişimiz bundan sanırım.
 
Aslında her insan biraz haindir
En çok da kendine
 
Yangından ilk kurtarılacakları
kilitli dolaplarda saklarken,
yangından ilk kurtaracaklara kusar öfkesini,
Uzaktan siren sesini duyar ferahlar yüreği ama
Nerede kaldın sen diye
yardıma ilk gelene söylenir
 
İnsan vahşi bir yaratık azizim
Film izlerken ağlar da
gerçek seveni terk ederken
Bir damla yaş dökülmez
gözünden
 
Okuduğu kitaplar
kibir, ego bitirir insanı derse de,
Kendi elleri ile bir oturuşta yazar bencilliğin kitabını
 
Sevgi der, özgürlük der dili oynayınca ama
kuşu kafeste sever,
Balığı akvaryumda
 
Rakı masalarında,
kadına özgürlük derken
Kendi karısı, kızı, kız kardeşi hariç
aslında,
Masadakiler bilir aslında
Maskenin iki yüzünü de
nedense
Ses etmez gördüğü iki yüze de.
 
Rakı sofrası dost sofrasıdır dese de saki,
Masada olmayandır aslında
Sofranın mezesi
 
Vahşi artık insanoğlu
Bilmeden yer kendi doğurduğunu
Bilmeden yer kendi ruhunu
Bilmeden gider bu dünyadan,
Hiç bir şey bilmediğini…