Öğrenilmiş çaresizlik, salgın ve iktidar

Genel bir tanımlamayla öğrenilmiş çaresizlik, herhangi bir koşulda/durumda sürekli olarak olumsuz tepki alma sonucu ortaya çıkan başarısızlığı mutlak kabullenme, teslimiyet halidir

PROF. DR. GÜLAY MİLLİ LOĞOĞLU

‘Öğrenilmiş çaresizlik’ kavramı ilk kez 1967’de, daha sonra pozitif psikolojinin kurucularından olacak Seligman ve Maier tarafından, köpeklere elektroşok verilerek yapılmış deneysel çalışmalar sonrasında tanımlanmış olup; pek çok bilim insanı değişik tanımlamalar da yapmıştır. Sözgelimi Seligman’a göre öğrenilmiş çaresizlik, bir davranış ile bu davranışın sonucu arasında bir bağlantı olmadığını öğrenmesi sonucunda bireyin benzer durumlarda gereken davranışı yapmamasıdır. Tadeusz’a (1993) göre ise, olumsuz durumlardan kaçınmak veya başarmak çabalarında çevreyi etkileyecek bir yol bulamayan bireyin denemelerden vazgeçmesidir. Başka bir tanıma göre, kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, bir şey yapsa da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, olayların kendi kontrolünde olmadığını, o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağını düşünüp, bir daha deneme cesaretini kaybetmesidir. Sekman (2006) ve Cananoğlu’na (2011) göre, geçmişteki acı deneyimlerden çıkarılan negatif şartlanmaların bugünkü davranışları belirlemesidir. Bir diğer açıklamaya göre ise, birey denetleyemediği stres yaratan herhangi bir durumla üst üste, tekrar tekrar karşılaştığında, önüne kontrol edebileceği bir fırsat çıktığında dahi, bu kontrol fırsatını değerlendirmemekte, motivasyonunu yitirmekte ve eylemliliğe girmekten kaçınmaktadır (American Psychological Association). Nasıl tanımlanırsa tanımlansın; öğrenilmiş çaresizlik, bireyin herhangi bir koşuldaki teslimiyet halini belirler. İnsan davranışında öğrenme süreci çok önemli bir yer tutar. Öğrenme; deneyim ve pratik sonucu davranıştaki göreceli ve kalıcı değişimler olup, konuştuğumuz dili, tutumlarımızı, inançlarımızı, gelenek-göreneklerimizi, amaçlarımızı, kişilik özelliklerimizi, algılarımızı, algılarımıza yön veren haritayı (paradigma) etkiler. (Hulse, Egeth, Deese, 1980)

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİĞİN PSİKOLOJİSİ

Öğrenilmiş çaresizlik sırasında gelişen durum, stres durumu olarak da ele alınabilmektedir (Atkinson,1996). Bu çaresizlik durumuna eşlik eden stres durumu sırasında psikolojik, bilişsel veya fiziksel bozukluklar da gelişebilmektedir. Çaresizlik deneyimi sonucunda gelişen öğrenilmiş çaresizlikte ortaya çıkabilecek sonuçlar şöyle sıralanabilir (Hovardoğlu, 1986): 1- güdüsel değişimler; davranışlarda gereğince aktif olamama, yani bireyin güdülenmesinde azalma, daha az istekli olma durumu (kaçınma, geri çekilme), 2- bilişsel değişimler; kontrol algısının zayıflaması, yani bireyin, tekrar ortaya çıkan benzer durumlar karşısında bir ‘kontrol edememe’ beklentisi geliştirmesi sonucunda, kontrolü mümkün olsa dahi bireyin kontrol için gereken davranış sistematiğini geliştirememesi durumu; böylece sonucu kontrol etmek için yeni davranışların öğrenilmesinin güçleşmesi ya da hiç mümkün olmaması durumu, 3- bireyin biyo-fizyolojik yanıtlarında ortaya çıkabilecek değişimler, yani kan basıncının yükselmesi, kalp atım hızının artması ve/veya kalp ritmi bozuklukları gibi… öğrenilmiş çaresizlikte bağışıklık sisteminin pasifleştiği ve buna bağlı bozuklukların da ortaya çıktığı araştırmalarla kanıtlanmıştır.

Öğrenilmiş çaresizlik durumundaki bireylerde artmış stres düzeyine (travma sonrası stres bozukluğu; PTSD) ek olarak depresyon ( çöküntü) ve kaygı düzeyleri de artmakta, öz-saygı skorları azalmaktadır. Bu konuda elektroşok uygulanan hayvanlar üzerinde yapılan nörofizyolojik temelli bir deneysel çalışmada (Prof. Maier) ilginç olarak varılan bir sonuç ise; aslında bireyin öğrendiği şey çaresizlik değildir. Birey, stres yaratan herhangi bir durumla baş etmeyi, bu durumu denetlemeyi öğrenmemiştir.

O halde öğrenilmiş çaresizlik, kontrol edilemeyen ve rahatsızlık verici herhangi bir duruma sürekli maruz kalmanın sonucunda öğrenme yeteneğinde gelişen azalma şeklinde açıklanabilir.

Öğrenilmiş çaresizlikte rol alan nörokimyasal bağlantılar ve işlergeler de, 1980 ortalarında yapılmaya başlanan nörofizyolojik çalışmalarla aydınlatılmış ve açıklanmıştır.

Öğrenilmiş çaresizlik yaşamın çeşitli alanlarında ortaya çıkabilmektedir; aile ve okul (dersler, sınavlardaki başarı düzeyleri, öğretmen davranışları ile ilintili) çevrelerindeki etkileşimler, sosyal/toplumsal/siyasal etkileşimler… gibi…

İNSAN ZİHNİNİN KENDİ KOYDUĞU SINIRLARI AŞABİLMESİ

Öğrenilmiş çaresizlikte bilişsel-davranışsal sağaltım yöntemleri uygulanmakta olup; bu yöntemlerin temeli, insan zihninin kendi koyduğu sınırları aşabilmesine dayanmaktadır. Kısaca sıralanırsa: kendine güven, kontrolün sende olduğuna inan, önceki deneyimlerden ders al, yaşama ve kendine şans ver, umudu asla bırakma, yeni şeyleri denemekten vazgeçme…

Öğrenilmiş çaresizlikle ilgili değinilen bu genel bilgi eşliğinde, ülkemizdeki güncel toplumsal yanıtlar nasıl değerlendirilebilir?

1 Haziran’da uygulamaya konulan ve ‘normalleşme’ olarak adlandırılan kademesiz, topyekün açılım süreci ve bu süreçte gerçekleşen ve halen devam etmekte olan Covid-19 salgınına ait birinci dalgadaki sünmenin nedenleri hakkındaki görüşlerime daha önceki yazılarımda değinmiştim. Konu güncel olduğundan ve yeri gelmişken, bu yazıda, toplumun bu süreçteki yanıtlarına, öğrenilmiş çaresizlik bağlamında kısaca değinmek isterim:

Maske-mesafe-temizlik üçlü önlemi konusunda toplumun çok önemli bir kesiminin kayıtsız kaldığı ve bu durumun nedeninin öğrenilmiş çaresizlik olabileceği dillendirilmiş olmakla birlikte; acaba gerçekten tam böyle midir? Yani toplumun çok önemli bir kesimi ‘ben üzerime düşeni tekrar tekrar yapıyorum, çabalıyorum, ama ne yaparsam yapayım, salgın sönümlenmiyor, insanlar ölmeye devam ediyor’ algısı ile tam bir teslimiyet durumuna sürüklenip, o nedenle mi, artık önlemlere uymuyor? Kanımca tam böyle olduğu söylenemez.

Önlemler konusundaki duyarsızlığın çok önemli bir nedeninin, toplumun çoğunluğuna egemen olan ‘bana bi’ şey olmaz abi’ yaklaşımlı adamsendeci , vurdumduymaz anlayıştan kaynaklandığı söylenebilir. Bu duruma yol açan en önemli etmenlerden biri ise kanımca, konu ile ilgili bilgisizlik ya da tam cehalettir. Açıkgözlerin piyasaya sürdüğü ‘Koronasavar duaları’na inanılmaz derecede ilgi gösteren, sınır kapısından ülkeye giriş yaparken ‘’ölürsem de ölümüm ülkemde, Korona’dan olsun’’diyen, ‘’ben gencim abi, beni öldürmez’’ diyen ve benzeri anlayıştaki bireylerin öğrenilmiş çaresizlik durumunda olmadıkları çok açıktır. Tabii bu kayıtsız tutumun bazı kesimlerce sürdürülmesinin bir diğer nedeni de, kanımca salgın başladığından beri özellikle sosyal medyada yer alan isimsiz, kaynaksız, ‘-miş, -mış’ tan ibaret komplo teorileri, ismi belli olmayan ‘İtalyan doktorlar, İsveçli bilim insanları’ konulu paylaşımların etkisi altında kalmış olmalarındandır (neden ille de İtalyan doktorlarla İsveçli bilim insanlarının seçildiği anlaşılamamıştır!); bu türden asılsız bilgilerin etkisi ne yazık ki, kılı kırk yararak, iki cümle için on kaynak tarayarak yapılan paylaşımlardan çok daha fazla olabilmekte; insanlar sonuç olarak ‘Korona morona yok, hepsi yalan’ algısına sürüklenmektedir.

O halde bu konuda yönetici erk yurttaşlardan çok daha ciddi olmalı ve konu ile ilgili yaygın eğitim planlamalıdır. (Yurt genelinde her eve girecek şekilde, tüm yaygın izlenen medya/TV organlarından, herkesin izleyebileceği saatlerde ve periyodik olarak… eğitim, kamu spotları ile geçiştirilebilecek bir konu değildir; insanlar, reklamlarda olduğu gibi, bu sırada kanal değiştirme eğilimindedir çünkü.) Tabii eğitime eşlik eden denetim ve yaptırım mekanizmaları da devreye konulmalıdır.

TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNE KARŞI DİRENÇ OLUŞTURMA

Ülkemiz açısından diğer bir yakıcı güncel konu olan ve toplum açısından öğrenilmiş çaresizlik potansiyeli taşıyan esas durum ise, yirmi yıla yakın bir süreçte yönetici erk tarafından bilinçli ve son derece planlı olarak, adım adım ülkenin sürüklendiği tersine evrilme, geriye gitme süreci ve bu bağlamda gelinen son durumdur. Bu noktaya birdenbire gelinmemiş, çok ince toplum mühendisliği yöntemleri uygulanmış ve buna yönetici erkin yanı sıra, kanımca tüm siyaset de kolaylaştırıcı katkıda bulunmuştur. Sonuç olarak, toplumda gelişebilecek ‘biz ne yaparsak yapalım, durumu düzeltmemize olanak yok, her seçimden yenilgi ile çıkıyoruz, bu böyle sürüp gidecek’ algısı ile tam bir toplumsal teslimiyete (öğrenilmiş çaresizlik) düşülmesi ve toplumsal kayıtsızlık son derece tehlikeli bir durum olacaktır. (Toplumun en azından bir kesimi açısından bu kayıtsızlığın nedeninin ‘bal tutan parmağını yalar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ gibi yaklaşımlar olduğunu da parantez içinde eklemeliyiz.) O halde konuya savunmanın temsilcisi avukatların sergilediği son direniş açısından yaklaşırsak; bu direncin, toplumsal ve siyasal açıdan son soluk alma alanı, çöldeki son vaha olduğu söylenebilir ve toplumsal olarak sürüklenilebilecek öğrenilmiş çaresizlik zincirini kırabilecek bir umut ışığı olarak, bu eylemlerin sürdürülmesi son derece önemlidir; bu nedenle de bu eylemler toplumsal katılımla desteklenmelidir. Yoğun yandaş medya bombardımanı ile yıllardır oluşturulan hâkim fikirlerin kırılmasında bu eylemlerin oynayabileceği rol tartışılamaz. Elbette ki toplumsal olaylarda dönüşüm birdenbire olmaz; ancak toplum ‘mayalanır’, eylemler içinde dönüşür. Burada, toplum bu eylemlerin neresinde, diye bir soru işareti gelişebilir; son yerel seçimlerden alınan sonuçlar, kanımca bu konuda mikro düzeyde bir fikir verebilmektedir.

KADERİ KİM BELİRLER?

‘’Coğrafya kaderimizdir’’ söylemiyle bizim diğer Ortadoğu ülkelerinden toplumsal bir farkımız olmadığı görüşlerine katılmak ise olası görünmemektedir. Bu toplum Birinci Meşrutiyet ve Kanuni Esasi-Mithat Paşa’lar, Jön Türkler-İttihat Terakki ve 1908 Hürriyet Devrimi (İkinci Meşrutiyet), Kuvvacılar, Mustafa Kemal’ler geleneğinden geliyor, neredeyse 150 yıldır, süzüle süzüle; ve Abdülhamit’leri, işbirlikçi Vahdettin’leri, işgalci emperyalistleri süpürerek…

Son söz olarak; çoklu-parçalanmış Baro değişikliğinden sonra çoklu hukuk tartışmaları içine çekilmeyeceğimizin hiçbir garantisi yoktur; en son Halk TV ile Tele-1 TV’ye verilen 5’er günlük ekran karartma yasakları ve sosyal medyaya müdahale edileceği açıklamalarından da anlaşılacağı gibi, ne yazık ki göstergeler o yöndedir, çünkü darbelerin, karşı devrimlerin kendi hukukları olur. Ödenen onca bedelden yaklaşık 100 yıl sonra böyle bir ‘geriye dönüş’ çok hazindir; bu durum tarihin diyalektiği ile örtüşmese de, tarihte örnekleri vardır. O halde bu gidişatın karşısında olduğu düşünülen/varsayılan tüm siyaset ve Sivil Toplum Örgütleri, meslek örgütleri, sendikalar da çok duyarlı olmalı; toplumsal muhalefeti yüreklendirmelidirler. 16 Nisan 2017’de yapılan ve %51 ‘evet’ ile sonuçlanan(!) Anayasa değişikliği-Başkanlık rejimi referandumu sırasında geçerli sayılan mühürsüz oylar (AGİT kaynaklarına göre sayısı 2.5 milyon) konusunda alçak sesle, kem küm ederek karşı çıkıyormuş gibi yapmanın ülkeyi getirdiği son noktaya bakarak, ilgili siyasi kimlikler de özeleştirileriyle birlikte gereğini yapma erdemini gösterme durumunda olmalıdırlar.

Kaynaklar (öğrenilmiş çaresizlik ilintili)

-Abramson LY, Seligman MEP, Teasdale J: Learned helplessness in human critique and reformulation; J of Abnormal Psychology 87(1):49-74, 1978.

-Atkinson R, Atkinson RC, Smith EE, Bam DJ, Hoeksema SN: Hilgard’s Introduction to Psychology, 1996.

-Cananoğlu E: İlköğretim 5. Sınıf öğrencilerinin öğrenilmiş çaresizlik düzeyleri ve algıladıkları sınıf atmosferinin sosyodemografik değişkenlere göre incelenmesi. Ç.Ü. , 2011.

-Ersever H: Öğrenilmiş Çaresizlik; Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 1993.

-Hiroto DS: Locus of control and learned helplessness; J of Experimental Psychology 102:187-193.

-Hovardoğlu S: Bazı değişkenlerin öğrenilmiş çaresizliğe etkileri. H.Ü. , 1986.

-Hulse SH, Egeth H, Deese J: The Psychology of Learning, McGraw-Hill, 1980.

-Maier SF, Seligman MEP: Learned helplessness: theory and evidence; J of Experimental Psychology 74, 1976.

-Maier SF, Seligman MEP: Learned helplessness at fifty: insights from neuroscience; Psychological Review NCBI-NIH.

-Sekman M: Her Şey Seninle Başlar. Alfa Yayınları, 2006.

-Terwogt NM, Schene J, Koops W: Concepts of emotion in instutionalized children, 1990.

– Timothy J. Legg, PhD, CRNP: Learned helplessness: examples, symptoms and treatment; Medical News Today, 2019.