O Aydınlık için ölünürdü, bu Aydınlık okunmaya bile değmez!

“Vatan Partisi’nden istifa ettim ama Aydınlıkçıyım” diyenlere gelince, iyi ki varlar… Kastettikleri bugünkü Aydınlık değil, Şefik Hüsnü’nün, Nâzım Hikmet’in, Hikmet Kıvılcımlı’nın, Mihri Belli’nin, Aziz Nesin’in, Mahir Çayan’ın, İbrahim Kaypakkaya’nın Bora Gözen’in Hasan Yalçın’ın Aydınlık’ıdır. O “al” Aydınlık’tı, bu şimdiki “ak” Aydınlık’tır.

 MECİT ÜNAL

Pusula hep Kuzeyi gösterir…

Pusulanın bulunuşuna kadar insanlar karınca yuvalarına, kayaların, ağaçların yosun bağlamış taraflarına, geceleyin Kutup Yıldızı’na bakarak yönlerini bulurlardı.

Hep Kuzey’i gösteren pusulanın keşfi, doğal yön bulucuları aradan çıkardı.

Pusulanın da şaştığı, bozulduğu sıkça rastlanan bir durumdur.  Gelişmiş elektronik aletler günümüzde pusulaya olan ihtiyacı ortadan kaldırsa da, sık sık yönünü şaşıran, yolunu kaybeden insanın hala pusulaya ihtiyacı olduğu bir gerçek!

SİYASAL HALÜSİNASYON

Pusulasız insan ne tarafa gideceğini bilmez. Kim nereye çekerse oraya gider. Magnetik alan hangi tarafta, ne yönde, nerede güçlüyse oraya döner.

İnsanın pusulası bir kez şaşmasın!

Salt insanın mı?

Daha düne kadar AKP’ye ve Erdoğan’a söylemedik laf bırakmayanların Erdoğan’dan daha Erdoğancı kesildiklerini görünce insanın aklı duruyor.

Yiğit Bulut, Yaşar Hacısalihoğlu, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu gibi vaktiyle Erdoğan karşıtlığıyla tanınanların sonradan herkesten hızlı Erdoğancı olmalarını bir dereceye kadar anlamak ve açıklamak mümkün; sağın bir kanadından diğer kanadına geçmişlerdir, bir iç değişimdir, doğaldır.

Ne var ki, Erdoğan’ın “BOP Eşbaşkanlığı” üzerine kapsamlı bir siyasi literatür oluşturan, “Tayyip Erdoğan’ın Yüce Divan Dosyası” gibi kitaplar yazanların Ergenekon Davası savunmalarında Gladyo’nun 1, 2 ve 3 numaralı isimlerini açıklayanların (Doğu Perinçek) geldikleri Erdoğancı çizgiyi -üstelik bir de Erdoğan bizim çizgimize geldi, hükümeti biz yönlendiriyoruz gibi bir siyasal halüsinasyon içindeler, -en hafif deyişle pusulasını şaşırmış olmalarından başka neyle açıklayabiliriz?

ARŞİVDEKİ CİLTLERDEN DE ÇIKARTSINLAR

İşte o pusulasını şaşırmışların en şaşırmışlarından biri, VP yöneticilerinden Serhan Bolluk, Aydınlık gazetesinde, odağına adımı vermeden benim bir sözümden aklında kalanı oturttuğu “’Ölene kadar Aydınlıkçıyım’ safsatası” başlıklı bir yazı yazdı. (https://www.aydinlik.com.tr/haber/olene-kadar-aydinlikciyim-safsatasi-226540)

Benim bir yazımdan, Doğu Perinçek’in yaptığı bir alıntı olan o sözün özgün hali şöyledir; “Ölürsem, arkamdan tek bir sözcük söylensin: Aydınlıkçıydı.” (https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/aydinlikcilar-aydinliki-nicin-kusatmadi)

Perinçek bu yazıyı gazetenin 92. Kuruluş yılında hazırlanan ekte Cengiz Çandar, Gülay Göktürk, Gün Zileli, Oral Çalışlar, Şahin Alpay gibi isimlere de “eski Aydınlıkçılar” olarak yer verilmesi üzerine yazmıştı. “Yetmez ama evet”çi bu isimler o günlerde Ergenekon savcılarının da en büyük destekçileriydi.

Aydınlık gazetesinin yöneticileri, 2005’ten 2018 yılı sonuna kadar gazetede yazmış olduğum tüm yazıları internet sitesinden kaldırmış oldukları için sözünü ettiğim kendi yazıma ben de ulaşamadım. Ama yazılarımı kaldırmaları, isterlerse arşiv sorumlusu Ercan Dolapçı’dan arşivdeki gazete ciltlerinden de tek tek keserek çıkarttırsınlar, o yazıları o gazetede, Aydınlık’ta yazdığım gerçeğini kimse değiştiremez!

“SÜRÜDEN AYRILANI KURT KAPAR” MASALI

Mart 2013’te hazırlanan ek üzerine gazetede kıyamet koptu ve Doğu Perinçek’in Silivri’den müdahale eden yazısı üzerine genel yayın yönetmeni Serhan Bolluk ile imtiyaz sahibi Mehmet Sabuncu görevlerinden alındılar.

Bolluk bunları tümden unutmuş olmalı ki, yazıdaki o sözü de hatırladığı kadarıyla alıntılamış. Şöyle diyor:

“Başlıktaki ifadenin tamamı şöyle: ‘Vatan Partisi’nden istifa ettim ama ölene kadar Aydınlıkçıyım’.

‘Mezar taşıma Aydınlıkçıydı yazın’ diyeni de duyduk. Bu gösterişçiliği biraz eşeleyelim…”

Eşelemeye eşelemiş evet ama, çıkarabildiği de ancak bir eşelemeden ne çıkabilirse o kadar! Yani, birey üzerine vasat birkaç cümle ve arkasından “sürüden ayrılanı kurt kapar” masalı:

“Bu tarih faslını, ‘Vatan Partisi’nden istifa ettim ama Aydınlıkçıyım’ diyenlerin düştüğü basit tuzağı anlatabilmek için yazdık” diyor;

“Hayırlı olsun, artık sadece bireysiniz. Kibrinize teslim olup, ortak amacın dışına çıktınız, amaçsız kaldınız.

Yapacağınız hiçbir şey, daha önce yaptıklarınızın yerini tutamaz.”

Çok güzel!

Çok güzel de… Keşke o “ortak amaç”ın öznesinin de -parti,- bugün yapmakta olduğu her şey, daha önce yaptıklarının tam tersi olmasaydı!

KENDİNİ YADSIYANI YADSIMAK ŞARTTIR

Daha açığı şu:

VP’sinin herhangi bir “ortak amacı”, bir davası var mı, kalmış mı AKP’ye ne adına verdiğini kimsenin bilmediği her konudaki koşulsuz destek dışında?

“Ortak amaç”ın öznesi –yani parti,- kendisini yadsırsa, onu yadsımak şarttır!

Asıl, o yadsımayı yadsımayan “ortak amaç”ın dışına düşer. Sürekli kendini yadsıyanın hakkından ise tarih gelir,  tarihe havale etmek gerek!

“Vatan Partisi’nden istifa ettim ama Aydınlıkçıyım” diyenlere gelince… iyi ki varlar ve onların kastettikleri bugünkü Aydınlık değil! Şefik Hüsnü’nün, Nâzım Hikmet’in, Hikmet Kıvılcımlı’nın, Mihri Belli’nin, Mahir Çayan’ın, İbrahim Kaypakkaya’nın Bora Gözen’in … daha sayayım mı? Aziz Nesin’in, Cemal Süreya’nın, Hasan Yalçın’ın, Erkan Yücel’in, Halil Alkan’ın, Mahmut Şen’in, Hüseyin Mert’in Aydınlık’ıdır.

Kazara adlarının geçmesine bile tahammül edemedikleri Hikmet Çiçek’in, Ender Helvacıoğu’nun, Mehmet Ali Güller’in, Sadık Usta’nın, Haldun Çubukçu’nun Aydınlık’ıdır.

O “al” Aydınlık’tı, bu şimdiki “ak” Aydınlık’tır.

O aydınlık’ı Akitleştirmek, 80 binleri aşan tirajdan bin 500’lere düşürmek için çok çaba göstermiş olmak gerek!

O aydınlık için ölünürdü, bu şimdiki Aydınlık okunmaya bile değmez!