Nerede hata yaptık ve ne yapılmalı

Yeni Koronavirüs Hastalığı sürecinde en başından beri yapılagelen hatalı uygulamaların da gelinen bu durumdan sorumlu olduğu söylenebilir. Vatandaşların salgın döneminde Umre ziyaretine izin verilmesi ve dönüşlerinde, çok az bir kısmı haricinde karantina uygulanmaması salgının yayılmasında önemli bir rol oynamıştır.

PROF. DR. GÜLAY LOĞOĞLU MİLLİ

Yeni Koronavirüs Hastalığı sürecinde en başından beri yapılagelen hatalı uygulamaların da gelinen bu durumdan sorumlu olduğu söylenebilir. Vatandaşların salgın döneminde Umre ziyaretine izin verilmesi ve dönüşlerinde, çok az bir kısmı haricinde karantina uygulanmaması salgının yayılmasında önemli bir rol oynamıştır.

Salgının ivme kazanmaya başladığı dönemde bir aylık toplam karantina uygulanabilmeliydi; ekonomik nedenler düşünülerek bu da yapılmadı. Hafta sonlarında, ya da tatile denk gelen haftalarda dört gün olarak uygulanan aralıklı, deyim yerindeyse aç-kapa tarzı, hiçbir bilimsel bazı olmayan sokağa çıkma yasağı uygulaması yeğlendi. 65 Yaş üstü kişilere ise, 21 Mart tarihi itibariyle sokağa çıkma yasağı uygulaması başlatılmıştı. Bu uygulama, özellikle son haftalarda çok tepki çekti ve eleştirildi; Haziran itibariyle de gündüz saatleri boyunca (10:00-20:00 arasında) bu yasak kaldırılarak serbesti getirildi. Bu konuda yapılan çoğu değerlendirme, 65 yaş üstü kesimin toplumun en donanımlı bireylerinden oluştuğu, bunların kendilerini koruma bilinci taşıdıkları şeklindeydi.

Bu değerlendirmeye kesinlikle katılmıyorum. Ne yani; 65 yaş üstü kesimin çoğunluğu, bizlerin söylemi ile 68 kuşağı ile 78 kuşağından mı oluşuyor? O zaman Umreye gidip dönüşte onlarca kişiye el öptüren, zemzem suyu dağıtan, Mevlid okutanları, cami cemaatini, Deniz Gezmiş’leri ihbar etme zihniyetinde olanları nereye koyacağız? Bu kuşağın çoğunluğunu bunlar oluşturmaktadır ve bunların da ezici çoğunluğu, mevcut siyasi erkin oy deposudur.

Özetle söylemek gerekirse; alınan önlemlerde ve sonrasında da getirilen serbestilerde epidemiyolojik verilerin analizi ve matematiksel modellemelerden yapılan çıkarsamalar göz önünde bulundurulmadan, bilimi rehber edinmeden; ekonomik ve siyasi kaygılarla, deneme-yanılma yöntemiyle kararlar verildi. Aslında ekonomi, tüm dünyada liderleri bu konuda yönlendirdi ve sonunda bir karar verildi: insanların yoksulluktan-açlıktan ölmesindense, önlemlere uymadıkları için, kendi bireysel tutumları nedeniyle ölmeleri çok daha kolaylıkla kabul edilebilirdi; dahası, aç-yoksul kitlelerin toplumsal patlamalara neden olma tehlikesi de vardı ! ‘’Bırakalım hastalıktan ölsünler, kalanların oylarına bakarız’’ anlayışı öne çıktı. Bizim gibi yamalı bohça misali önlemlerle yangını zamanında yeterince etkin söndüremeyen toplumlarda, bunun bir bedeli elbette olacaktı. Çünkü bu virüs, hatır-gönül dinlemiyor ne yazık ki ! Bir başarı öyküsü yazılmaya çalışıldı, bayramda çifte müjdeler vaat edildi… Bu arada 65 yaş üstü bireyler yakınmalarını daha da artırdılar; öne sürdükleri çoğu nedenlerin haklı gerekçeleri olsa da; bazı argümanlarında yaş saplantıları çok öne çıktı ve hatta son zamanlarda ‘’bizden size bir daha oy yok’’ demeye başladılar.

KORONA TİPİ ‘AÇILIM’

Sonuçta 1 Haziran itibariyle tam normalleşme (açılım-saçılım) devreye girdi. İlk olarak, çok yanlış bir uygulama ile, 11 Mayıs’ta AVM’ler, kuaförler, güzellik salonları, berberler açılmıştı; AVM’lerin önceliği vardı! 16 Mart’ta camilere getirilen toplu ibadet yasağı, 29 Mayıs’ta, uygun önlemleri almak şartıyla kaldırıldı; öğle, ikindi namazları ile Cuma namazı camilerde kılınabilecekti artık. Seyahat yasakları kaldırıldı; lokantalar açıldı…

15 Haziran’da Kuran kurslarının açılacağı ilan edildi. Kısacası, okulların kapalı olması haricinde, 1 Haziran itibariyle tam normalleşmiştik artık. Bu durumun önceki yaşamlara, alışkanlıklarımıza tekrar dönme olarak algılanmaması gerektiği tam olarak anlatılamadı mı, yoksa toplumun çoğunluğu anlamak istemedi mi? Bence her ikisi de söz konusu; pompalanmaya çalışılan müthiş başarılar ve ‘bitti’ algısı; bireylerin ise vurdumduymazlığı, bilinçsizliği, belki de bilgisizliği, hepsi birden bu yeni dönemdeki kontrolsüz açılım-saçılıma ve sonuçta olgu sayılarındaki sıçramaya neden oldu.

Oysa uyulması gereken önlemler çok zor değildi: maske, mesafe, el temizliği; ve bu, defalarca tekrarlandı, tekrarlanmakta. Ancak insanlar öyle bir açılıp saçıldılar ki; her yerde dip dibe, çoğunluğu maskesiz, ya da çene altı, bilezik niyetine göstermelik maskelerle fır dönmeye başladı. Kim bilir, belki de içlerinde, okudukları kaynaksız, isimsiz, hayal ürünü komplo teorilerinin de etkisi altında kalıp, bu pandemiye ‘yalan’ diyenler dahi vardır!

Gelinen son noktada, ülke genelinde yeni olgu sayıları tekrar artmaya başladı. Konya ve Diyarbakır’da tüm hastaneler, tekrar pandemi hastanesi olarak ilan edildi. Urfa, Malatya, Adana, Mersin, Ankara, Sakarya; Karabük…ve dahası; her yerden artmış yeni olgu sayıları bildiriliyor. Geçtiğimiz hafta sonunda yapılan Milli Savunma Üniversitesi  (MSU) sınavına Kocaeli’de giren bir öğrencinin Kovid 19 testini pozitif çıktığı ve salondaki tüm öğrencilerin karantinaya alındığı iddiaları dolaşıyor; daha önümüzdeki hafta sonlarında LGS ve YKS uygulamaları var. 16 Haziran’da adliyeler açılıyor. 1 Temmuz’da düğün salonları da açılacak. Yani, bu vurdumduymazlık, bu kontrolsüz açılım-saçılım devam ederse, salgın açısından çok daha kötü günlere tekrar dönüş olabilir.

NE YAPILABİLİR?

Peki, ne yapılabilir?… Öncelikle, bu salgının bir gerçeklik olduğu akıldan çıkarılmamalı. Bu yeni Koronavirüsün bir laboratuvar üretimi olmadığı, impakt değeri çok yüksek olan Nature-Medicine gibi  saygın dergilerde yayınlanan araştırmalarla ortaya konuldu. Zırva komplo teorilerine inanılmamalı; ‘yeni normal’ yaşamlar, maske-mesafe-el temizliği üçlü önlemine sıkıca uyularak sürdürülmeli. Bu virüsün şakası yok; sokakta, her yerde, aramızda. Hafife alınmamalı; mutasyon geçirdiğine ya da sıcaklıkla ilişkili olarak bulaşıcılığının azaldığına inanılmamalı. Yeni olgu sayılarındaki artışı durdurmak için gerekirse yeni çözümler devreye konulmalı.

Etkin ilacı yok! Aşısı yok! Toplumsal bağışıklığın oluştuğuna dair bilimsel veri yok! Ne var? Sadece uyulması gereken önlemler var.

Hastalığın sadece solunum sistemini değil; sinir sistemi dahil vücuttaki birçok organı/sistemi etkilediğine dair ciddi bulgular var; ayrıca iyileşen hastalarda, sonradan ne gibi sekellerin ortaya çıkacağı da bilinmiyor.

Kısaca söylemek gerekirse, salgın bitmedi; tüm dünyada devam etmekte ve insanlar ölüyor. Bulaşıcılık katsayısındaki yükselmeyi durdurmak senin elinde. İyimserliği bırakıp, önlemlere dikkatle uyalım. İpin ucunu kaçırırsak, sonuçlarına katlanacağız. Yönetici erk de ‘’ben söylediydim; maske-mesafe-önlem dediydim’’ diyip, geçecek.

Unutmayınız ki hayatınız, sadece sizin ve sizi sevenler için değerli; yönetici erk için değil.

Kaynaklar

-https://www.aljazeera.com/news/2020/01/timeline china coronavirus spread

-https://www.worldmeters.info

-https://www.aa.com.tr/tr/dünya/koronavirus salgininda son 24 saat

-https://www.independent.ie/World news/coronavirus/coronavirus across europe italian-deaths-surge by 793 in a day-spain

-Johns Hopkins University Coronavirus Research Center data

-WHO data

-T.C. Sağlık Bakanlığı verileri

-Kristian G. Andersen, Andrew Rambaut, Robert F. Garry: The proximal origin of SARS-CoV-2 ; Nature Medicine 26, 450-452 (2020) (156 citations; 156 atıf)