Kıymalı Botoks Tarifi

Kadın sohbetlerinin en önemli özelliği, çocuk bezinden ev temizliğine, burçlardan kuantuma kadar her şeyi konuşabiliyor olmanızdır. Birikiminize bakar yani. İşte bu yüzden adam gibi frekanslar, fizik yasaları, ohm kanunu, kuantum derken bir baktım botoks konuşuyoruz

 

 

EMİNE SUPÇİN

Baş not: Okuyacak olduğunuz yazı benim tuhaf bir denemem. Abartıyla salt gerçeklik arası, ekmek arası, saç kavurması bir şey işte. 🙂

Tam şu an kıymalı börek yapmaya karar verdim. Günlerden Cuma ve bu yazı bir Pazar yazısı olarak yayınlansın istiyorum ama editörümüzün, “Olmaz öyleee,” deme ihtimali üzerine bugün yetiştirip mailine göndermem lazım. Tipik Türk milleti özelliği, yumurta ağıza gelince folluk aramaca durumu. Bir yandan da dünden kavurduğum kıyma ile kıymalı börek yapasım var. Eh ben iki kişi değilim. Olsam, biri börek yapsa, biri yazıyı yetiştirse süper olurdu ama maalesef ikisini bir arada, tek başıma yapacağım. Yani hem berbat bir aşçının börek yapışına hem de komik olduğuna inandığım bir anıyı anlatımıma şahitlik edeceksiniz.

Şimdi baktım, kıyma gözüme az geldi. Azıcık da maydanoz doğrarsam yeterli yoğunluğu elde ederim diyerek maydanoz ayıklayıp yıkadım. O süzülene kadar botoks girişimizi yazabiliriz.

Geçtiğimiz kurban bayramından dört gün önceydi. Canım arkadaşım Cemile Çam Çelik ile oturmuş karşılıklı çay içiyorduk. Hatta o sohbetten doğan Kağıttan Kurban Bayramınız Kutlu Olsun yazısı öylece çıkmıştı. Fakat kadın sohbetlerinin en önemli özelliği, çocuk bezinden ev temizliğine, burçlardan kuantuma kadar her şeyi konuşabiliyor olmanızdır. Birikiminize bakar yani. İşte bu yüzden adam gibi frekanslar, fizik yasaları, ohm kanunu, kuantum derken bir baktım estetiği konuşuyoruz.

Ben dinozor ömrümce estetiğe karşı oldum. Göz kenarlarında oluşan kaz ayaklarına şiir döşemişliğim var. Adına gün ışığı koymuş, gülümsemenin doğallığı olarak benimsemiş ve gençlik yıllarımda bir an önce çoğalsınlar diye dua etmişliğim var. (Buna dinozorluk değil, gerzeklik de diyebilirsiniz tabii.)

Ve, fakat… Hani bir ara bahsettiğim şu şeker belası vardı ya, onunla kendi başıma mücadele edeceğim diye, yeme içmeyi bırakıverdiğim ve çok kısa sürede 10 kilo verdiğim dönemin etkisindeydim. Ani kilo vermelerde insan vücudu sadece çökmüyor, pörsüyor da. İş bundan mütevellit bende aynalara küsme sendromları peydahlanmıştı. Hatta o sıralar, kolojen nedir, serumu nasıl olur, kremi var mıdır, anti-aging nasıl yapılır gibi konulara sarmış ve eczacıları biraz zengin etmiştim desem yeridir.

Arkadaşım dedi ki, “Niçin estetiğe karşı olalım ki. İnsan kendini nasıl daha iyi hissediyorsa, onun için ideal olan odur.”

Hakket mi? Öyle mi düşünsem acaba? 

Dur, şu maydanozları doğrayalım artık. Hazır kalkmışken, yufka katlarının arasına sürülecek malzemeyi de hazırlayalım. Göz kararı yoğurt, göz kararı zeytinyağı, azıcık tereyağı, bir çay kaşığı (yeter sanırım) kabartma tozu, yarım bardak sodayı karıştıralım. Katı durursa soda eklemeye devam ederim. Asla yumurta koymuyorum artık. Çünkü fena kokuyor mendebur.  Birazcık bekleyin, hemen geliyorum.

♥ ♥ ♥

Geldim, işlem tamam. Biraz dinlensin onlar. Botoksa devam.

“Ben kişinin kendini güzel bulduğu noktadayım,” dedi Cemile. “Orası onun rahat ettiği yerdir ve kişi rahat ettiği yerde daha üretkendir.” Bunlar hep benim hoşuma giden cümleler yahu. E’le miii? diyordu içimdeki yelloz. Pek işine geliyordu.  “Dilersen yarına randevu alalım, benim tanıdığım bir doktor arkadaşım yapıyor,” dediğinde elbette atladım. Haydi gidiyoruz oldum.

Ertesi günü botoks yapılan koltuğa yaslanmış “O iğneler acıtıyor mu?” diyordum. Elbette ne istediğim soruldu, neremden şikâyetçi olduğum dinlendi ve saire. Fakat bir estetik uzmanının gözü; size göre değil, kendi estetik anlayışına göre değerlendiriyor. Ben sadece kaz ayaklarının seyrelmesini isterken, onlar, “Ama alına da bir dokunuş lazım,” dediler. “Yok yok, alnımdan memnunum,” desem de kaşlarımın tam ortasında duran, eski bir trafik kazası kalıntısı izi gösterip, bunu da düzleyebiliriz dediler. (ler, lar eki kullanıyorum çünkü doktor ve asistanları ilgileniyorlar.)

Elimde ayna, doktorun elleri yüzümde, “Kaşlar biraz kalksa, ortadaki çizgi şöyle yok olsa, yanaklara azıcık dolgu da lazım…” O hoooo… Ben ölmüşüm, cenazeyi yıkayan yok durumları. Ben korkak, ısrarcı tabii ki. “Yok yok, kaşların yüksekliği iyi. Ben şu çizgiler eksilsin istiyorum. Yüz ifadem değişmesin.” Cevap, “İster istemez değişir ama çok hoş olur.”

Anam! Akşam ezanı okunuyor. Börek ne zaman pişecek?!

♥ ♥ ♥

Ahan da girdi fırına. Tepsiye fırın kağıdını yerleştirdim. Fırın kağıdı rulosundan vazgeçmiyor toparlanıp duruyorsa suyla terbiye edebilirsiniz benim gibi. Foşuduk foşuduk yıkayıp seriverin. O, ille de düz durmam efelenmesi, Ay şekerim, şöyle mi uzanayım istersin, kıvamına geliveriyor. İlk katı tam ortalayacak şekilde serdim, katlar arasına hazırladığım fışfıştan sürerek ilk üç katı tamamladım. Ortaya malzemeyi serpeledim. Sahi azıcık da rondodan geçirdiğim ceviz içi karıştırdım. Sanırım içli köfte malzemesi oldu çıktı ama, varsın olsun, n’olmuş yani, kötü mü? Fırını ilkin 150 dereceye ayarladım, birazdan 170’e çıkaracağım. Aklıma gelmişken, yeni öğrendim, fırında bir şey pişireceğiniz zaman tabana bir kap içinde su bırakın. Pişen her ne ise yumuşacık oluyor. Elbette yumuşak tercih ediyorsanız. 

Gelelim botoks maceramıza. Öyleydi böyleydi derken, iki tane alnıma, iki tane kaz ayakları bölgesine iğneleri yapıştırdılar. Acıyor mu? Benim gibi acı eşiği yerlerde sürünen biri için, “Anam Allah!” dedirtecek cinsten. Ama bana güvenmeyin, el alem sinek ısırığı kadar diyor.

Aynaya baktım hemen, değişen hiçbir şey yok. “Eee?” Üç gün sonra etkisini gösterir dediler. E hani yılan zehriydi, felç ediyordu, o yüzden estetik dünyası kullanıyordu? “E, canım seyreltilmiş hali.” Peki.

Bizim ailenin en önemli özelliği, birimizin sinirleri bozuk olduğunda sol kaşı havaya kalkar. Hatta üç kardeş, annemizin sol kaşı havadaysa asla ona ilişmeyiz. Ben de sol kaşımı kardırmamla ünlü olanlardanım, hani. İçin için Şimdi kaşımı kaldıramayacak mıyım, anastasia? deyip duruyorum ve iki de bir aynaya gidip kaşıma bakıyorum. Elbette botoks yaptırdığımı aileden kimselere söylemeyeceğim, çünkü nereleri ile gülerler az çok tahmin edebiliyorum. 

Ertesi günü bir daha gidip bakıyorum, hala kaşım  kalkıyor. Sol kaşım için, andropoza girmiş penis telaşı içindeyim. Derken unuttum. Çünkü ne zaman baksam kalkıyordu, demek ki ikinci seansa kadar bir etkisi olmayacaktı. Bu arada söylemeyi unuttum, bir hafta sonrasına gün verdiler, pekiştireç için tekrar iğneler yapılması gerekiyormuş. Yani tam sabitleyecekler.

Bayramın birinci günü, Beyağaç’ta sabah telaşı içindeyiz. Bir ara o telaş içinde benim küçüğüm olan kardeşimde bir parça gerilim oluştu. Bayram bayram ağız tadı bozulmasın diyerek, onun moralini düzeltme çalışmalarına girdim. Aman da aman cinsinde şaklabanlıklar yapıyorum. Bir ara bana döndü, “Hiç sözcüklerinle yüz ifaden birbirini tutuyor mu?” dedi.

Aha!

Aha aha!

Yerimden fırlayarak kendimi aynanın önüne attım. Aman tanrım!

Emine Supçin gitmiş, tipik angry bird animasyon karakteri gelmiş! Kaşların iki ucu alın ortasında birleşik, kalan kısımları kafadan iki metre yükseğe fırlamış, gülümsediğinde ortaya çıkan, göz kenarlarının o tatlı, o samimi kırışığı sıfırlanmış!

Sol kaşımı kaldırmaya çalışıyorum, gram hareket yok! İkisini birden deniyorum? Yok! Gülümsüyorum, sırıtma olarak yansıyor. Tanrım!

Tanrım ben ne yapacağım?!

170 dereceye çıkardım fırını. Hafiften üstler kınalanmaya başladı. Güzel olacak bu börek. Acaba adına içli köfte böreği mi desek?

Elbette telefona sarıldım ve sevgili arkadaşımı aradım. Derhal geri almamız ve bu felçten beni kurtarmamız lazım diyeceğim. Açmadı, iyi mi? Ne yapacağım? Doktorun özel numarası yok. Bayram günü klinik kapalıdır. Delireceğim. Tekrar ayna karşısına geçtim. Belki demin başaramamışımdır. Cık. Tık yok. Sadece sırıtan bir kelle ile karşı karşıyayım.

Koca bayram, milyon ziyaretçi gelecek, ben ortada çay dağıtan angry bird tiplemesi.

Arkadaşıma, “Botoksu nasıl geri döndürebiliriz, ben çarpıldım,” diyen bir mesaj attım. Çünkü bildiğin şeytan çarpmış Keto gibiyim. (Hatırlayanlar bilir, Keto kimdir?)

Böreğin üstü kızardı. Şimdi, bir topak tereyağını şöyle üstünde gezdireceğim. Mis gibi olacak. Bir saniye bekleyiniz lütfen.

♥ ♥ ♥

Bereket arkadaşım tez zamanda bana geri döndü. “N’oldu?”

“Ne olduğunu boş ver. Ben çarpıldım. Bu melanet nasıl geri döndürülüyor, onu söyle bana.”

Arkadaşım yutkundu telefonda. Eyvah, dedim içimden. “Ne? Kurtulamıyor muyuz bu felçten?”

“İlkinde seninle aynı tepkileri verdim. Acil gittim, geri alın dedim. Öyle çok canımı yaktılar, öyle çok bağırttılar ki anlatamam. Yine de beş kuruş etmedi. Gram işe yaramadı,” demesin mi?

Aman Tanrım! “Peki ne yapacağız?”

“Az sabret. Sabitleme için verdikleri randevuya gitmeyebilirsin. Böylece daha kısa sürede normale dönersin.”

İyi de, bayram len!

Sözün özü tüm bayram boyunca angry bird olarak karşıladığım misafirlere karşı gülmem gerektiğinde yüzümü ellerimle kapatma refleksi oluşturdum. Bayramı öylece geçiştirdikten sonra aynı reflekse devam ettim. Fakat öğrenci velilerimden biri “Ay abla botoks mu yaptırdıııınn? Çoook güzel olmuşsun!” demesin mi?

Hay ben sizin güzellik anlayışınızın ta içine!

Üç ay geçti ama bir de gelin bana sorun, o üç ay nasıl geçti. Normalde sabitletme gafletinde bulunsaymışım, 6 ay öylece süzme peynir kıvamında gezecekmişim. Sonra ona alışacak ve hep devam edecekmişim. Ama ben sol kaşımdan vazgeçemem ki. Ne kıymetliymiş, mimiklerine hakim olmak yafu…

O bayramın birinci günü elbette yüz ifademle sözcüklerimin uyumsuzluğunu utana sıkıla kardeşime söyledim. Tahmin ettiğim yerleri ile güldükten sonra ondaki gerilim sıfırlandı ama bana üç aylık gerilim yüklendi.

Bir daha asla ama asla denemem. Ben doğal yaşlanmayı tercih ediyorum. Fakat Cemile’min sözlerine aynen katılıyorum. Kişi kendini nasıl iyi hissediyorsa öylesini tercih etmeli.

Börek pişti. Siz bu yazıyı okurken, yerinde yeller esiyor olacak. Çünkü komşularımla paylaşacağım. Onlar bana öyle iyi baktılar ki, hastalıktan eser kalmadı. Cillop gibi de doğal gülümseyebiliyorum üstelik. 

 

paylaşmanız için