Kendine Demokratların Demokrasi Anlayışı: Kaba Güç 

İktidar partisinin (AP) iki vekili Kemal Bağcıoğlu ve Mehmet Ateşoğlu, basın locasının önünden geçerek TİP’lilere saldırıyı başlatmış, Hamit Fendoğlu, Kasım Önadım, Ata Bodur, Şadi Pehlivanlı, Şevki Güler, İsmet Angi  başta olmak üzere vekiller cephede düşmana saldırır gibi TİP’lilerin üzerine saldırmışlardı

 

AV. CEM BAYINDIR

Demokrasi kültürümüzün yeni ve yeterince pekişmemiş olmasından gerek, Meclisimizde kavgalar, milletvekillerine dayak ve linç girişiminde bulunulmasına çok rastlanmıştır. Yakın tarihimizde de mecliste kimi zaman ölümle bile sonuçlanmış birçok kavgayı anımsıyoruz. Günümüzde de meclis çatısında O.S, O.K, A.Ö adlı kişilerin sık sık yaşattıkları bu kavgalardan biri de bundan 54 yıl önce bugün olmuştu.

20 Şubat 1968 günü saat 01.00’da söz alan dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Faruk Sükan, rejim konusuna girerek TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar ve Sadun Aren, Çetin Altan, Behice Boran, Tarık Ziya Ekinci gibi TİP vekillerinin yaptıkları konuşmalardan örnekler vermiş, Türkiye İşçi Partisi’nin bir komünist partisi olduğunu, kapatılması gerektiğini ileri sürmüş, Meclis Başkanvekili Nurettin Ok da konuşmacıyı sakinliğe davet yerine daha çok TİP’lilere müdahale etmeyi seçince, işler karışmış, önce, TİP Konya milletvekili Yunus Koçak’ın karşı sözleri ve itirazları üzerine ona arka arkaya iki ihtar, bir kınama cezası vermiştir.

Meclis odalarında polise aramalar yaptırdığı için adı “Zehir Hafiye”ye çıkan İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ın TİP için “Moskova’dan emir alıyorlar” demesi üzerine TİP vekili Çetin Altan “Siz de Amerika’dan emir alıyorsunuz” diye yanıt verince Başkanvekili Nurettin Ok, yukarıda söz ettiğim gibi bu kez de Altan’a iki ihtar ve bir kınama cezası vermiştir.

Bir zamanlar bir İçişleri Bakanı Faruk Sükan vardı. Milliyetçi, mukaddesatçı “zehir hafiye” idi ve Demirel’in göz bebeğiydi.

İçişleri Bakanı Sükan konuşmasını sürdürerek:

“Anayasa nizamını çoktan değiştirmek isteyenlerin daha önce söylediğim gibi nefes alışlarını bile takip etmekteyiz, bunların nefesleri votka kokar, kanunlarında hakiki ve mecazî mânada votkadan mütevellit ciğerleri kıpkızıl konjesyona uğrarsa, onları millî musibet olmaktan korumak, fizyolojik mânada da, sosyolojik mânada da bizim vazifemizdir, bu memleketi sevenler için.

Yaptığımız işleri gayet dikkatle ve bilerek yapmaktayız. Tedhişle değil, telefon dinleme, mektup açma hikâyesi boş lâftır, yarası olan gocunur. Vehmi olan varsa çekinir. Şahsen içişleri bakanı olarak ben, bunun vebal ve mesuliyetini taşıyorum ve icabını yapmaya da gayret ediyorum ve bu gayretimizde de geçici olan makamımız devam ettiği müddetçe yapmayı vazife sayıyoruz, bundan kimsenin de endişesi olmasın.” biçiminde sözlerini iyice sertleştirir ve konuşmanın bir yerinde de Çetin Altan’a dönerek “…Çetin Altan sana soruyorum, siz Türk mahkemesinin mahkûm ettiği Nâzım Hikmet’e vatan şairi demediniz mi?” demiştir.

TİP vekili Çetin Altan da, “evet, Nâzım Hikmet en büyük Türk şairidir” cevabını verecektir.

İşte İçişleri Bakanının, henüz “Çetin Altan sana soruyorum” dediği anda, ayaklanan bir kısım iktidar vekilleri sıralar arasında yer alan orta geçitten saldırıya geçmişler, ancak burada CHP’liler ve öteki muhalif partililerce engellenmişlerdir.

Ancak iktidar partisinin (AP) iki vekili Kemal Bağcıoğlu ve Mehmet Ateşoğlu, basın locasının önünden geçerek TİP’lilere saldırıyı başlatmış, Hamit Fendoğlu, Kasım Önadım, Ata Bodur, Şadi Pehlivanlı, Şevki Güler, İsmet Angi  başta olmak üzere vekiller cephede düşmana saldırır gibi TİP’lilerin üzerine saldırmışlardır.

Milletvekili Kasım Önadım’dan sert bir yumruk yiyen Çetin Altan yere yuvarlanmış ve iktidarın öteki vekilleri tarafından yerlerde sürüklenmiş ve dakikalarca tekmelenmiştir.

Bu olay, meclisteki gündüz toplantılarında ve basında da geniş yankı bulmuş, Mehmet Ali Aybar “bu saldırı 2 Hazirandaki seçimleri muallel (sakat) kılacak davranışlardır, seçimin meşruiyetine şimdiden gölge düşmüştür” derken, anamuhalefet lideri İsmet İnönü gündem dışı söz alıp olayı kınamış, dönemin başbakanı Süleyman Demirel ise yaptığı açıklamada şöyle demiştir:

“Bütçe müzakereleri yaklaşan seçimler için bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Memlekete baskı havası yayılmak istenmektedir. Dün akşamki üzücü hâdise, hükümet temsilcisine lâf atılarak başlamıştır. Bir üye, Cumhuriyet ve onun hâkimlerini hiçe sayarak Nâzım Hikmet’e ‘Vatan Şairidir’ demiştir. Bunun adına tahrik derler. Yapmayınız. Sonra olaylar büyümüştür. Bu zabıtlara ilk defa Nâzım Hikmet’in ‘Vatan Şairi’ olduğu sözü girmiştir.”

Bir zamanlar Çetin Altan vardı, “sosyalistlere el kitabı” yazardı. Taş sonra da Şeytanın Gör Dediği adlı gazete köşelerinde, İlhan Selçuk ile birlikte yazıları muazzam ilgi çeken yazardı

Çetin Altan’ın “Nâzım Hikmet, Türkiye’nin en büyük şairidir,” sözüyle başlayan saldırıyı Altan, 21 Şubat 1968 günü yayımlanan Akşam Gazetesi’nde TAŞ başlıklı köşesinde şöyle anlatır:  

“Bu gece saat ikide bütün AP milletvekilleri üstümüze hücum ettiler. Biz sekiz kişiydik. Yunus Koçak’ın kafasına tabanca kabzası ile vurdular. Yunus kanlar içinde hastaneye kaldırıldı. Beyninin röntgeni alındı. Başına beş dikiş atıldı. Benim üstüme kaç kişinin çullandığını hatırlamıyorum. Yirmi otuz olmalı. Sıraların arasına düştüm. Tekmeleyip çiğnemeye çalıştılar. Saduk Aren’in sol gözü bıraktığım zaman henüz iyi görmüyordu. Nebioğlu’nun boğazına sarılmışlar, Ali Karcı’yı, Rıza Kuas’ı yumruklamaya kalkmışlardı. Zorla bizi Meclis salonundan dışarı çıkarıp atmak istiyorlardı. Saldırganların başında Hamit Fendoğlu vardı. Yunus Koçak’ın kafasına kabzayla vuran kişi de o idi…”

İlhami Soysal da 21 Şubat 1968 günlü Akşam Gazetesi’ndeki “Görünüş” köşesinde şunları söyler: “Gecenin o vaktinde gözlerimizin önüne 1957‐60 Meclisleri geldi. O zamanın da böyle Hamidolar gibi dövüş horozları vardı. Vurup kırarlardı, o zaman da kanlar akmıştı Meclis’te. Nihat Sargınalp diye bir CHP milletvekilinin yüzünü gözünü kan içinde bırakmıştı bir gün DP’liler. O zaman da kafalar yarılmış, ağızlar burunlar kırılmıştı. Sonra o horozları Yassıada’daki Yüksek Adalet Divanı huzurunda görmüştük. Her biri birer melek pozundaydı…”

İsmet İnönü Meclis Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, İrtica, zorbalık ve zulüm teşebbüsleri akıbetinizi tacil eder (hızlandırır)derken bir AP’li Samsun vekili Şevki Yücel, İnönü’ye “Samanlık kahramanı” diye sataşmış; başbakanın saldıranları sahiplenmesi üzerine Abdi İpekçi, Milliyet Gazetesi’nin 21 Şubat 1968 günlü başyazısında  şöyle yazmıştır: “Demirel böyle yapacağına, Meclis’te -ne sebepten olursa olsun‐ dayak atılmasını asla tasvip etmediğini bildirip, son olayda kendi partisinin sorumluluğunu kabul etseydi, saldırıda bulunanları kınadığını açıklasa idi, hatta dayak yiyenlerden özür dileseydi olgun, medeni ve kendine güvenen bir devlet adamı gibi davranmış olurdu.”

Meclis’teki zorbalığın öndeki figürü Hamid Fendoğlu ( Hamido) Malata Belediye Başkanı iken Gladyo tarafından düzenlenen bombalı suikastla öldürülmüştü

Bu olaylara ve Bakanın sözleri sonrası TİP’in kapatılması için resen soruşturma başlatan cumhuriyet savcılığı işlemine karşı Anayasa profesörlerinden Hüseyin Nail Kubalı,manzara cidden çirkin, hazin ve düşündürücüdür,” derken Tarık Zafer Tunaya da, “olaylar üzücü olmaktan çok tehlikeli dönemeçlerle yüklü görünüyor” açıklamasını yapmıştır.

Bu linç girişimindeki rolü olduğu söylenen Faruk Sükan’ın adı 1 yıl sonra bu kez de acı “Kanlı Pazar” olayında bolca duyulacaktır.  16 Şubat 1969 günü, işçi ve öğrenciler Taksim’e doğru yürüyüşe geçmek üzere Beyazıt’ta toplanırken, karşı görüşteki kişilerin de Taksim Meydanı’na gelmesi sağlanmış, bu grup burada toplu kılınan namazın ardından taşlı ve sopalı bir biçimde tekbir getirerek beklemiş, Beyazıt Meydanı’nda toplanan ve Sultanahmet, Sirkeci, Eminönü, Karaköy, Dolmabahçe üzerinden Taksim Meydanı’na ulaşan işçi ve öğrencilerin alana -kasıtlı olarak- küçük gruplar halinde alınmaları sonrasında burada bekleyen ve yetersiz güvenlik barikatını kolaylıkla aşan karşı görüşçülerin sopalı, taşlı ve bıçaklı saldırısıyla Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan adlı gençler bıçaklanarak öldürülürken 200 kişi de yaralanmıştır. İşte bu sırada da bakanlık görevinde Faruk Sükan bulunmaktadır.

Görülüyor ki, Türkiye’de düşünceye karşı düşünceleriyle yanıt veremeyip de, yumrukla, küfürle, tahrikle, kamu gücünü arkasına alarak savaştıklarını düşünenler, her dönemde de var olmuşlarsa da, tarih onları ve onlar gibileri değil; düşünenleri, düşünce üretenleri, düşünceleriyle mücadele edenleri, uygarlığa ulaşmak isteyenleri yazacak, yazmaya da devam edecektir kuşkusuz…

 

O zamanlar Çetin Altan, Aziz Nesin, İlhan Selçuk İlhami Soysal, Mümtaz Soysal ile arkadaştı

 

Son zamanları

 

Kaynakça:

  • https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/MM__/d02/c025/mm__02025045.pdf
  • 26 Kasım 2011, Aydınlık gazetesi, Meclis’te Tip’lileri Linç Girişimi (1968), Yıldırım Koç
  • 21 Şubat 1968, Cumhuriyet gazetesi, sayı 15649, sayfa 1 ve 7
  • 22 Şubat 1968, Cumhuriyet gazetesi sayı 15650, sayfa 1 ve 7
  • Konya’da Kürt mü Var, Hacı Çelik, İletişim Yay., 2021
  • Proletaryanın Büyülü Kutusu, Atilla Aşut, Gökhan Atılgan Yordam Kitap, sayfa 2021, s 253

 

PAYLAŞMANIZ İÇİN