Kadın Devrimdir

İran bir kenarda dursun, şu bize musallat olan bilim dışı, sanattan nefret eden, eğitim karşıtı, cehaleti baş tacı yapan görüş ve onan inanmış gerzeklikten kurtulmanın yollarını bulalım. Yoksa 20 yıldır örgütlenemediğimiz ve anca ülkeyi terk etmeyi çözüm olarak gördüğümüz için asıl gerzek biz miyiz, bir düşünelim

 

 

EMİNE SUPÇİN

Kadının yazılımında devrim vardır, desem çok mu iddialı olur? Ama iddiamı kanıtlamak çok kolay ve ayrıca bariz bir örneği var. Kadın çocuk doğurur. Ve hem doğurmanın kendisi hem de çocuk, başlı başına devrimdir. Öyleyse, kadın devrimdir.

Nereden çıktı bu konu? Geçen sosyal medyada İran’daki kadın hareketine göndermeyle şöyle bir ifadeye denk geldim: “Bu kez devrimi kadınlar yapacak sanırım.”

Beynimin karşıt düşünmeyi seven tarafı, uyuklama miskinliğinden anında silkinip; “Ne? Ne dedin sen?” dedi. Öyle ya, bu kez mi? Hangi devrim arkasında kadınlar olmadan gerçekleşmiştir ki?

Dünya devrim tarihine bir bakın. Adına sonradan devrim denmiş ve peşi sıra halka zulüm etmiş tüm oluşumlar aslında devrim değil, zorbalıktır. İran’da şu gün kadının başı belası olan İslam devrimi dedikleri harbiden devrim midir?

Elbette devrim sözcüğünü irdelemeye kadar gider bu işin sonu. Köklü değişimlerin hepsine devrim deniyorsa, o zaman devrimleri de ikiye ayırmak gerekir: Kadınla yapılanlar ve erkek zorbalığıyla gerçekleşenler. Bu ayrımı yaptıktan sonra mercek altına alırsak, kadınla gerçekleşen devrimlerin kalıcı olduğunu, zorbalıklarınsa bir süre sonra çöktüklerini göreceksiniz.

Dur dur, çok daha basit ve anımsanabilir bir yer ve yakınlıktan ele alalım. Yok öyle Kurtuluş Savaşımızdaki kadının yerine kadar da inmeyeceğim. Çünkü oradaki kadın ruhunu anlatabilmem için hakikaten bir ayine başlar gibi bir hava yaratmam lazım önce. Zira en kutsal ayinlerin inanışından, en destansı zaferlerin kınından damıtılmış bir ruhtu o günün kadınları ve verdikleri mücadele…

Çok daha yakın, dün la, dün. Gerçi 20 yılı da geçti artık, bir nesil aynı garabet zihniyetle büyüdü gitti ama yine de başlangıçlarına bi’ bakalım.

Hani akça pakça giyinmiş, başörtüsünü takmış, ev ev dolaşarak insanları ziyaret eden ve ellerine aldıkları erzak paketlerini de kimsenin gözüne sokmadan ve hatta çaktırmadan uğradıkları eve bırakıp giden kadınlar vardı, anımsıyor musunuz? Hayır hayır, o sonradan siyasi olarak örgütlenerek, reklamını yaparak ve iyice azgın hareketlerle çirkinleştirerek yapan iğrenç tiplerden söz etmiyorum. 20 değil belki 25 yıl önceki o ilk kadın hareketinden söz ediyorum. O inanmış kadınlardan.

Şu gün ülkenin başı belası olan siyasi sürecin, böylesi kirleneceğini hiç düşünmemiş, saflığına ve temizliğine yürekten inanmış kadınlardan söz ediyorum. Maalesef o kadınlar şimdi yoklar (zaten sayıca da azdılar) çünkü gidişatın çirkinliğinden tiksinip çoktan ayrıldılar ve yerlerini açgözlü, neresinden kendime pay çıkarabilirim, hangi kenarından bana bir parça düşer diyen sırtlan tipli güruha bıraktılar. Tek benzerlikleri başörtüleri. (Ne başörtüsüymüş arkadaş, tüm karanlık zihniyeti beyne zerkedip çene altına iki düğümle yerleşiyor ve çıkart çıkartabilirsen!)

Demem o ki, ister siyasi hareket olsun, ister toplumsal bir direniş başlasın, arkasında kadın yoksa devamı gelmez ve ondan devrim diye söz edemeyiz. Devrim gibi başlayıp, zorbalığa giden süreci ise hep birlikte yaşıyoruz.

Ve İran bir kenarda dursun, şu bize musallat olan bilim dışı, sanattan nefret eden, eğitim karşıtı, cehaleti baş tacı yapan görüş ve onan inanmış gerzeklikten kurtulmanın yollarını bulalım.

Yoksa 20 yıldır örgütlenemediğimiz ve anca ülkeyi terk etmeyi çözüm olarak gördüğümüz için asıl gerzek biz miyiz diye bir düşünelim?

Devrimci kadınlar neredesiniz?

 

paylaşmanız için