Kader mi, tercih mi, yoksa elimizde olmayan nedenlerle mi?

Eğitim ve sağlık konularının büyük bir bölümünü de bu listeye eklemek mümkün. Ekonomik ve sosyal olanaklar büyük rol oynar hayatımızın akışını belirlemede. Yaşadığımız ülkenin eğitim ya da sağlık sistemi ve olanakları da büyük bir etkendir bu konuda.

HATİCE BEKTAŞ

Aslında zaman zaman kendimize kader nedir diye sorarız. Benim kaderimin çizgisinde hiç payım yok mu, kaderimi değiştirme şansım var mı ya da oldu mu diye?

Hangi anne-babadan doğacağımıza ya da cinsiyetimize biz karar veremeyiz. Zengin ya da fakir bir ailenin evladı olarak mı doğacağımıza, kaç tane kardeşimiz olacağına veya en büyük mü en küçük çocuk mu olacağımızı biz belirleyemeyiz. Hatta, zeka seviyemiz bile daha önceden belirlenmiştir. Hangi ülkede ve hangi bölgede doğacağımız, hangi dili önce öğreneceğimiz ya da hangi dine mensup olacağımız daha önceden ailelerimizle birlikte seçilmiştir. 

Listeyi uzatabiliriz. Sosyalist mi liberal mi olacağımızı bile ekleyebiliriz bu listeye. Hangi partiye oy vereceğimizi ailemizin politik görüşü belirler ilk evrelerde. 

Biz ne kadar istersek liste o kadar uzar. 

Hatta anne ve babamızın severek mi, görücü usulü mü evlendiğini de ekleyelim bu listeye. Çocukluğumuzun geçtiği evde kavga mı, dayak mı, sevgi mi, saygı mı hakimdi. Bu bile bu listede yer alabilir. 

Eğitim ve sağlık konularının büyük bir bölümünü de bu listeye eklemek mümkün. Ekonomik ve sosyal olanaklar büyük rol oynar hayatımızın akışını belirlemede. Yaşadığımız ülkenin eğitim ya da sağlık sistemi ve olanakları da büyük bir etkendir bu konuda.

Kadere insanlığın ilk varoluşundan beri inanılır ve her inançta kadere yer verilir. Yunan mitolojisinde kimsenin kaderinden kaçamayacağından ve en büyük tanrı olan Zeus’un bile kaderi değiştirmeye gücünün yetmediğinden söz edilir. Bizde de alın yazısı diyerek, hayatımıza yön veren her türlü yaşanmışlıkların daha önceden belirlendiğine inanmanın izlerini görürüz kaderin tarifinde. 

her birimiz Tanrı Legba gibi olabilir miyiz, kaderimizin akışına yön verebilir miyiz?

Batı Afrika’da yaygın olan Vudu din ve gelenekleri de kaderin Tanrı Wawus tarafından yazıldığına, insan yaşamlarının aslında gökyüzünde daha önceden yaşanmış bir hayatın yeryüzünde tekrarlandığına, bunun da kader olduğuna inanılır. Bu yüzden kaderin hiçbir detayı değiştirilemez. Sadece Tanrı Wawus’un yazılarını tercüme eden Tanrı Legba, bu kaderin akışını bazı durum ve gerekçelerle bir ölçüde değiştirebilir. Bu değişim sihir ve büyü aracılığıyla ve bu güce sahip rahipler tarafından yapılabilir. Kişinin değişen kaderi el yapımı Vudu bebeklerinin içine saklanarak değişimin gerçekleştiği varsayılır. Biz de muska geleneğini andıran bir gelenektir bu. Yani Tanrı Legba’nın rahipler aracılığıyla Tanrı Wawus un yazdıklarını değiştirmek gibi bir özelliği vardır. Böylece insanların seçimlerine farklı bir şekilde müdahale edilerek, aslında yaşanacağı daha önceden planlanmış hayatlarının yolunu değiştirmek gibi.

Şimdi en can alıcı nokta; biz her birimiz Tanrı Legba gibi olabilir miyiz, kaderimizin akışına yön verebilir miyiz? Bir bakalım…

beynimizin hayat boyu yaşadıklarımıza bulduğu sebebin adıdır kader

Biz kaderi sadece ızdırari fiiller, yani istem dışı etkenler düzeyinde algılıyoruz. Ancak yukarıda anlatılan, bizim irademizin ve kararlarımızın tamamen dışında kalan ve seçmeye ya da değiştirmeye gücümüzün yetmediği olaylar, kaderi tam olarak tarif etmeye yetmez. Biz ihtiyari fiilleri de, yani insan iradesine bağlı etkenleri de birleştirerek kaderi algılamalıyız. Yani iyi ve kötünün ayrımı, yanlış ve doğrunun seçimi gibi, aslında ilahi dinlerdeki kaderin tarifi olarak karşımıza çıkan öğeleri içermeyen bir kader anlayışı kaderi açıklamak için yeterli değildir. 

İnsanlar her çağda ve her toplumda neden kadere inanmak ihtiyacı hissetmişlerdir?

Bizler hayatlarımızı, yani yaşadıklarımızı ya da yaşayamadıklarımızı, başarı ya da başarısızlıklarımızı sadece tesadüflere bağlı olduğunu düşünmekte zorlanırız. Araştırmalara göre biz kaderi, bizim hayatımız boyunca yaşadıklarımızı birleştiren, bir bütün haline getiren, yaşadıklarımıza anlam yüklemekte bize yardımcı olan bir olgu olarak algılıyoruz. Yani beynimizin hayat boyu yaşadıklarımıza bulduğu sebebin adıdır kader. 

elimizde olmayan nedenlerle hayatımızın akışı kendiliğinden yön bulur

Bir örnek vermek gerekirse: Yağmur yağmadan önce kara bulutlar çöker, kara bulutların arkasından yağmur geleceğini biliriz. Yağmurdan korunmak için bir şemsiye alırız, kapalı bir alana sığınırız ya da koşarak ıslanmaktan kurtulmaya çalışırız. Yani yağmur gelmeden geleceğini anlar ve tedbirimizi alırız. Bu bağlamda neden ve sonuçlar bellidir. Ancak hayatın bize sundukları her zaman böyle neden ve sonuçlarla somut olarak algılanabilecek süreçler değildir. İşte biz bu süreci anlamak için başımıza gelen her olayın ya da yaşadığımız hayatın neden ve sonuçlarını açıklamak için kadere sığınırız. Eğer ünlü ya da sıradan biri olmuşsak, zengin ya da fakirsek, başarı ya da başarısızlık yaşıyorsak bunun bir tercihler yığını olduğunu düşünmekte ve kabul etmekte zorlanırız. Her zaman bunları açıklamak için somut dayanaklarımız yoktur. Çok çalıştım bu yüzden başardım desek de çok çalışan herkesin başarılı olmadığını bildiğimiz gibi bu açıklamanın yeterli olmadığını da biliriz. Başka bir açıklama bulamadığımız, somut bir şekilde anlatamadığımız zaman kader bizim en yakın sığınağımızdır. “Kader böyle imiş”, “kaderimde varmış”, “kahpe kader”, “kötü kader” gibi kavramlar, anlatamadığımız ve anlayamadıklarımızı anlamak ve açıklamak için bize yardımcı olur. Aynı zamanda yaşadıklarımızı kabullenebilmek için de isyanlarımızın ya da şükranlarımızın da açık adresi olur kader. Bu kaderi ızdırai fiillerle açıklamaktan ibarettir. Yani elimizde olmayan nedenlerle hayatımızın akışı kendiliğinden yön bulur.

zatürre olmak bizim seçimimizin bir sonucudur, kaderin daha önce belirlediği bir süreç değildir

Ancak biz düşünen varlıklarız. İrade ve mantık sahibiyiz. Yani hayatımız boyunca her gün, her saat, her dakika ve her saniye sürekli kararlar veririz. Attığımız her adım verdiğimiz kararın bir sonucudur. Bunu sürekli ve gayri ihtiyari yaparız. Salon ya da mutfağa gitmek bir seçimdir, kitap okumak ya da televizyon seyretmek de bir seçimdir. Aslında biliriz, mutfakta yapacağımız iş ile salona girdiğimizde yaptığımız iş farklıdır, televizyondan kazandıklarımızla kitabın bize sundukları aynı değildir. Bu seçimlerin bizim hayatımıza yön verdiğini her zaman düşünmeyiz. Yağmur yağarken dışarıda olursak ıslanacağımızı biliriz, ama yağmurdan sonra toprağın kokusunu içimize çekmek bize zevk verdiği için buna katlanırız. Her zaman aklımıza zatürre olma riski gelmez eylem içindeyken. İşte bu yüzden ihtiyari fiillerin, yani özgür irademizle bilinçli ya da bilinçsiz aldığımız kararların da kaderimizi belirlediğini kabul etmekte zorlanırız. Zatürre olmak bizim seçimimizin bir sonucudur, kaderin daha önce belirlediği bir süreç değildir.

İlk insanlar kaderlerini değiştirmek, koşullarını iyileştirmek için önce konuşmayı denemişlerdir. Bir dil geliştirerek yaşamlarını daha kolay hale getirmek için çaba sarf etmişlerdir. Duygularına, fikirlerine, hareketlerine isim vererek hayatlarını kolaylaştırmışlardır. 

Avcılıkla karınlarını doyururken ellerindeki olanakları kullanarak aletler geliştirmişlerdir. Basit ve az sayıda aletlerden söz etmemize rağmen, bu gelişmeler insanlığın bu noktaya gelişinin ilk ve sonraki gelişmeler içerisinde en önemli basamaktır. Bazı antropologlar insanların varoluşlarının devamını ve bugünkü noktaya gelmesinin yüzde 99 nedeninin bu basamak olduğunu savunurlar. 

tıpkı kurtuluş savaşında koskoca bir milletin kaderini kendisinin değiştirdiği gibi 

Avladıkları hayvanları sadece etinden faydalanmak, için değil her türlü ihtiyaçlarına çözüm olarak kullanmayı öğrenmişlerdir. Kürklerini, kemiklerini, hatta sinirlerini bile kullanarak hayatlarını kolaylaştırmışlardır. Hayvanları takip ederek ihtiyaçlarını daha kolay karşılayabilecekleri ortamları bulmuşlardır. Doğanın değişimini gözlemleyerek tohumu ve tarımı keşfetmişlerdir. Bu da yerleşik toplum düzenine geçmek için en önemli adım olmuştur. 

Yazıyı keşfetmeleri insanlığın en önemli aşamalarından birisidir. Takas yoluyla ticareti, daha sonra da parayı keşfederek bugünkü yaşamın en önemli temel taşlarından birini oluşturmuşlardır. Güzelliği tanımlamak için sanatı, hayatı anlamak ve kolaylaştırmak için de bilimi keşfetmişlerdir.

Taş devrinden beri insanlar tercihlerini, sadece doğanın sunduklarına, yani kaderlerine razı olarak geçirmemişlerdir. Aksine insanoğlu kendi belirlediği ve şekillendirdiği bir dünyada yaşamayı tercih etmiştir. Yüzlerce jenerasyon boyunca ve binlerce yıllık geçmişlerinde insanoğlu bu tercihleri yapmasaydı biz hala taş devrinde yaşıyor ya da dinazorlar gibi kaybolup gitmiş olabilirdik. 

Hayatımızın akışını kendimizin belirleyebilmesi için tercih etme şansımızın olması gerekir. Bu hakkımızı her zaman hatırlayıp buna sahip çıkmak bizim insan olarak birinci önceliğimiz olmalıdır. Kaderimize hayıflanmak yerine kaderimizi kendimiz çizebilmeliyiz. Tıpkı kurtuluş savaşında koskoca bir milletin kaderini kendisinin değiştirdiği gibi.

PAYLAŞMAK İÇİN