İlk Kadın Ressam Müfide Kadri Hanım

Müfide Kadri hanım, Osman Hamdi Bey’in aracılığıyla Osmanlı Sarayında Abdülhamid’in torunu Adile Sultan’a resim, saraydaki kadınlara da sanat dersleri  vermiştir. Sanatçı, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti üyeleri arasındaki tek kadındır

 

 

AV. CEM BAYINDIR

1889 yılında İstanbul’da doğan Müfide Kadri Hanım, daha bebekken anne ve babasını yitirince, İstanbul’unun tanınmış ailelerinden ve annesinin yakını olan Kadir Bey tarafından evlat edinildi.

Kadri Bey’in sağladığı olanaklarla resim, müzik, deyim yerindeyse güzel sanatların tüm dallarında büyük yeteneği olduğu görüldü. Resim, müzik, piyano, keman, ud eğitimleri aldı.

10 yaşlarında, sanlı yabancı ressamlarından Valöry, Zonaro ve Sanayi- i Nefise Mektebi’nin (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) kurucusu olan, müze müdürü, tanınmış ressam Osman Hamdi Bey’in özel resim derslerine girdi. Genç yaşta, Numune Mektepleri’ne ardından Numune-i İnas adlı kız okulunun öğretmenliğine atandı. İnas Rüşdiyesi ve İnas İdadisi’nde resim, nakış ve musiki öğretmenliği yaptı.

Müfide Kadri Hanım ( otoportre)

1911’de 21 yaşında, Beyoğlu’nda İtalyanların İstanbul Opera Cemiyeti Salonunda açılan sergide üç yağlıboya, bir pastel boya çalışması sergilenmiş, ressam Valöry, Kadri’nin bir tablosunu Münih Sergisi’ne göndermiş ve bu yapıtı bir madalya almaya hak kazanmış, böylece Avrupa’da da tanınır olmuştur.

Müfide Kadri hanım, Osman Hamdi Bey’in aracılığıyla Osmanlı Sarayında Abdülhamid’in torunu Adile Sultan’a resim, saraydaki kadınlara da sanat dersleri  vermiştir. Sanatçı, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti üyeleri arasındaki tek kadındır.

Genç yaşta ölümüne ve hastalığına karşın çok sayıda yapıt üreten Müfide Kadri’nin 1906 yılında 18 yaşında yaptığı natürmort tablosunun imzasında Fransızcadan esinlenerek bugünkü Türk harflerini kullanması da ilginçtir.

Çağdaş Türk kadınının simgesi olarak anılması gereken bir sanatçı olan Müfide Kadri ile ilgili 28 Eylül 1912 tarihli Şehbal dergisinin 61. Sayısının 254. Sayfasında Rauf Yekta imzalı bir değerlendirme yazısına denk geldik. 1871-1935 arasında yaşayan Rauf Yekta, aslında önemli bir besteci ve müzik araştırmacısı olmasına karşın sanatçıyı çok başarılı bir şekilde anlatmıştır. Yazının günümüz Türkçesine çevrilmesine büyük katkı veren amcam Ahmet Bayındır’ı (1951-2014) da saygıyla anmayı bir borç bilirim:  

Müfide Kadri, peyzaj

Memleketimizin hayat-ı sanatında bir ziyâ-ı elim:

MÜFİDE  KADRİ HANIM

                                                               RAUF  YEKTA (Çevirim: Ahmet Bayındır)

       

 Gaybûbet-i ebediyyesi, sânayi-i nefise ile münasebetdâr mahâfilimizde pek derin bir hiss-i teessür ve telehhüfü mucip olan dersaâdet inâs idâdisi resim ve musîki muallimesi Müfide Kadri Hanım, âlem-i nisvanımızda şüphesiz  emsâline nâdir tesadüf olunan bir simâ-yı iffet ve nezâhet idi.

Müfide’yi ilk gördüğüm vakit o, henüz beş altı yaşlarında bir nev-bâve-i tarâvet idi.Çamlıca’daki köşklerinin vâsi’ ve mutarra bahçesinde şen ve şatar koşar, tıfılâne etvâr ve evzâ-i dil-bâzânesiyle ebeveynine temâdisine doyulmaz dakikalar yaşatır idi.

Merhumenin peder-i muhteremi  Kadri Beyefendi ile muharrir-i aciz arasında übüvvet ve bünüvvet  derecesinde  bir münasebet-i kadime  olduğundan biz ailece ara sıra onlara misafirliğe gider idik. Müfide beni görünce koşar gelir, “Ağabey” diye kollarımın arasına atılır idi. Müfide hiçbir mektebe devam etmemiş ve yedi sekiz yaşlarından itibaren hususi muallimlerden ders almağa başlamış idi.

Hiç unutmam, bir gece yine köşklerinde kalmış idim; selamlık cihetinde muntazam ve mükemmel bir dershâne şekline koyduğu odasına davetle bana kitaplarını, defterlerini göstermiş idi. Öyle tahattur ediyorum ki resim merakı Müfide’ye ancak on yaşlarında bulunduğu sırada gelmiştir.

Suluboya ile yaptığı ilk eserlerini gördüğüm vakit, sinniyle gayr-i münasip bir derecede âsâr-ı iktidar gösteren bu küçük ressamı olanca talâkatımla alkışlamış idim. Müfide’nin o esnada ikametgâhı Çamlıca eteklerinde pek şairane bir mevkide olduğundan hilkaten mehâsin-i tabiata âşık olan bu zekâ-yı cevvalin inkişâı tahassüsatına mevkinin de ayrıca tesiri olmuştur, denilebilir.

Seneler geçtikçe Müfide’nin ressamlıktaki terakkisi cidden câlib-i nazar dereceyi bulmakta idi. Osmanlı Müzesi Müdürü Hamdi Bey merhum, tesadüfen gördüğü bir levhasından Müfide’nin bu husustaki istidad-ı fahriyesini takdir ederek maa-l-memnuniyye  itasını deruhte ettiği  dersleriyle kendisine hayr-ül-halef bırakacak surette  çalışma ve hakka ki emeği boşa gitmemiştir.

Müfide Kadri, Kitap Okuyan Kadın

Merhumenin metrûkât-ı nefisesi kırk kadar tablodan müteşekkildir; bunların başlıcaları -bedelâtının bir kısmı Donanma Cemiyetine terk ve teberru edilmek üzere- peder-i muhteremi tarafından  bu sene ramazan-ı şerifte Cemiyetin Sultanahmet’teki sergisinde mevki-i teşhire konularak kadr-şinâsân tarafından tehâlükle iştirâ edilmiştir.

Ressam olmadığım için bu tabloların kıymet-i fenniyeleri hakkında beyân-ı mütâlaya bit-tabi salahiyattar değilim; mamafih merhumenin âsarından  bir tablonun birkaç sene mukaddem Almanya’nın  “Münih” şehri sergisinde teşhir edilerek bir ki-ıta madalyaya layık görülmesi  bu sanatkâr-ı nev’i-resîdenin pek istisgâr olunamayacak  bir iktidar-ı ressamâne sahibesi olduğunu  gösterebilir, zannındayım.

Müfide’nin cidden ibrâz-ı muvaffakiyet ettiği âsârından biri de  oğlum Celalettin Emced üç yaşında iken alınmış bir fotoğrafyasından cesâmet-i tabiiyede vücuda getirdiği bir tablodur. Bu eseri müessir-i lütüfkârandan bi’d-defaat istediğim halde:

– Hayır ! Ben onu Emced tehil ettiği vakit kendi elimle getirip hediye edeceğim; o vakte kadar vermem!…

Cevabıyla mukabele  etmiş idi. Heyhat ! Zavallı Müfide!… Bu sözü söylediğin vakit acaba iki sene sonra bî-aman bir hastalığın zebunu olarak unfuvân-ı şebâbında böyle kara topraklara düşeceğin hiç hatırına gelir miydi?

Müfide’nin  ûful-ciğer-suzundan sonra bu tablonun bize suret-i teslimi  de iki aile arasında ayrıca tecdid-i tesirâtı mucib oldu. Şu kadar ki göz önünde bir mahale talluk edilen bu tablo, merhume hakkında her an ve zaman isticlab-ı rahmete isticlâb-ı vesile olacağından  kendisinin ruhu da elbet bundan memnun olur mülahazası bais-i teselli olmaktadır.

Şehbâl”, karilerine Müfide’nin mahsûl-i cire-dest-i mahareti olan tablolar hakkında bir fikir vermek  üzere Donanma Cemiyeti sergisinde teşhir edilen eserlerden intihap ettiğimiz dört kıtasının fotografilerini  bu sahifesine dercediyoruz. Bunların yağlı boyayla yapılmış olan asıllarını asıllarındaki revnak ve letâfeti tamamıyla gösteremeyecekleri şüphesiz ise de  erbabı nezdinde asıllarının ne gibi dekayik-i mâni pesendâneyi  haiz olduğunun  takdir ve istidlaline  hizmet edebileceği tabiidir.

Müfide Kadri  hanımın âsar-ı itlakına bi-hakkın şayan-ı güzide ve muazzam  bir levha-i kudsiyet  tırazı (üslûbu)  vardır ki – ravza-i mutahharra  seyyidel-mürselin ile ittisalinde kain minare-i ruhani manzarayı musavverdir. iki sene mukaddem bila-ikmal hazret-i celil hilafetpenahiye ref ve  ala edilmiş ve şehriyari kuderadan hazretlerinin pek ziyade mahzuzât-ı seniyyelerini  mucip olmuştur. Bu levha-i mubarekenin ikmaline çalışdığı esnada bir gün pederiyle Müfide’nin atelyesini ziyaret etmiş idim. Levha mutaf-ı kudsiyet olan o mevki cennet naziri öyle bir suret-i hakikatte tecessüm ettirmekte idi ki odaya girince bilâ-ihtiyar bir mevzi-i ihtiram almak mecburiyetini hissetmiş idim. Bu levhanın hoşnud-u peygamberiyi mucip olarak merhumenin mağfurini zümre-i naciyesine iltihaka medar olması eltaf-ı subhaniyeden memuldur.

Ressamlık Müfide’nin yegâne sermaye-i iştigâli değil idi. Musiki, o dehâ-yı mütehassısın ikinci bir nedime-i ruhu idi. Resim yapmadığı zamanlarını musikiye hasreder, alel-ekser piyanosunun başına geçerek bir istiğrak-ı tam içinde pür vecd ü hal saatler geçirir idi.

Küçük yaşında iken başladığı uddan sonra keman ve en nihayet Müfide ciddi bir maharet iktisabına muvaffak olmuş idi. Seneler geçtikçe Müfide’nin terakkiyât-ı musikiyesini de ressamlıktaki terakkisi gibi şayan-ı hayret buluyor idim.

Biçare kız! Ne kadar tevazu sever idi. Bestelediği eserlerini evvelemirde mutlaka bir kere bana gönderir. Bir lisân-ı mahviyetle tashihiniz talep eder idi. “Şehbal” in diğer bir sahifesine notası derc edilen “Terane-i şebab”  unvanlı eseri kendisinin son bestesidir.

Müfide Kadri, natürmort

Bu eser-i ruh-nevaz tetkik olunursa  Müfide’nin iktidar-ı elhân-ı şinasası hakkında  bir fikr-i sahih  hasıl edilmiş olur. Bundan başka bir hayli şarkıları daha vardır ki hanımlarımız içinde bunlardan güzellerini vücuda getirenlere tesadüf edilmediği  için Müfide’nin -ressamlıkta olduğu gibi-  musikide de alem-i nisvanımızın medar-ı iftiharı olduğunu itiraf etmek lazime-i hakk-ı şinasidir.

Elhasıl Müfide’nin  igtirab-ı müellimi (acı kaybı) bilhassa  nisvan-ı vatan mahafilinde çok zamanlar telafisi müşkül bir ziyâ-i kudret-i engiz hükmünde  kalacak, hiçbir vakit unutulmayacaktır. Cenab-ı Hak merhumeyi garik-i rahmet buyurdukça ebeveynine sabr-ı cemil ve ecr-i cezîl ihsân buyursun.

 

                                                                                           ŞEHBAL DERGİSİ, 15 Eylül 1328 (28 Eylül 1912), Sayı: 61  Sayfa: 254

                                                        İRTİSÂM-I  HÂDİSÂT

                                                            (Olayların Yankısı)

                                                                                                   

Müfide Kadri’nin mezarı

                   

 

paylaşmanız için