İklim Zirvesi’nden İstanbul Kanalı’na AKP’nin karbon ayak izleri

Temiz çevre, gıda, su, hava tüm canlıların temel hakkıdır. Kapitalist sistem, bu temel yaşamsal ihtiyaçları sermaye mantığı ile kirleten bir kanserdir. Kendi sermaye birikimi dışında da hiçbir şeyin kıymeti harbiyesi yoktur.  AKP Kanal İstanbul adındaki ucubeyi yapmayı direterek çevreye ne kadar duyarlı olduğunu kanıtlamıştır 

 

ALİ HAN EREÖRNEK

Bir önceki yazımda “iklim liderleri zirvesi” konusunu ele almıştım. Liderlerin iklim krizi ile ilgili açıklamaları karşısında, çevre ve iklim sorunlarını yaratan ana sebebin ne olduğu üzerinde durmuştum. Liderlerin söylemleri ve gerçekte ülkelerinde yapılanların tutarsızlığı açıkça ortadadır. Örnekleme olarak ülkemizden uygulamalardan gidecek olursak konuyu kavramamız daha kolay olacaktır. Öncelikle AKP’li Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan’ın zirvedeki konuşmasını hatırlamakta fayda var.  (1)

KARBON AYAK İZİ AÇISINDAN TREN YOLLARI

Karbon emisyonlarını düşürmek için kararlılığını iddia eden iktidarın sicili, bu konuda oldukça bozuk ve söylemleri kesinlikle gerçek değil.
İktidarları döneminde yaptıkları otobanlar, köprüler, havalimanları ile milyonlarca ağaç kıyımı yaşandı. Yerine milyonlarca fidan dikildiği iddia edilse de yerine ekilen fidanların çoğu kök tutmuyor veya doğal dengesi değiştiği için sayısal karşılaştırma zaten önemli olmuyor. Ormanlar havayı temizleyen en önemli ekosistemlerden biri olduğuna göre bu politikalarda bir yanlışlık var. Hükümetin ve daha önceki sağ iktidarların ulaşım tercihleri hep karayolu olmuştur. Kuşkusuz bunda 1947 yılında soğuk savaş için tasarlanmış Marshall Planının önemli etkisi vardır. Demokrat Parti iktidarı dâhil, gelen tüm sağ iktidarlar otoban ve karayolu yapmayı hem maharet saymış, hem de seçimlerde oy kazanmak için bu devasa çevre talanlarını vatandaşımıza yutturmuştur. Otoban yapımı gereken malzemeden tutun, taşıt ihtiyacı v.b. için ülke devasa bir pazar haline getirilmiştir.
Öte yandan daha ekonomik ve çevreci olan tren taşımacılığı, zamanında komünist aracı diye lanetlenmiş ve gereğinden daha az yatırım yapılmıştır. 2019 rakamlarına göre taşımacılık temelli bir mukayese yapacak olursak; AB ülkelerinin tamamında toplam kamyon sayısı 6,6 milyon, otobüs sayısı ise 770 bin adettir. Türkiye’de ise aynı dönemdeki rakamlar ise 4,7 milyon kamyon, 230 bin otobüstür. Rakamlar oldukça şaşırtıcıdır. Taşımacılık ve lojistik sektörünün karbon ayak izi neredeyse AB ülkelerinin tamamına yakındır. Ayrıca bir otobanın eni ile tren yolu taşımacılığında kullanılan rayların enleri düşünüldüğünde devasa bir inşaat maliyetiyle birlikte, çevresel kayıp söz konusu oluyor. TMMOB İstanbul şubesi raporundaki ifadeyle:

“Kent içi yolcu taşımacılığında 50.000 kişinin taşınması için, bir araç boyu birimi dikkate alındığında;
– özel araç için 175 m,
– Otobüs için 35 m,
– Raylı Sistem için 9 m
genişliğinde bir yola yani donatı alanına ihtiyaç vardır.”
(2)

Ayrıca aynı raporda şu ifade de çok çarpıcıdır: “ 1 km. Kara yoluna yapılacak harcamayla, 5 km. demiryolu yapılabilmektedir. Yüksek hızlı demir yolunun km. maliyeti 1,4 milyon dolar ve ömrü 30 yıl iken, bölünmüş yolun km. maliyeti 1,5 milyon dolar ve ömrü 15 yıldır.”(3)

Araçlara ve yakıta harcanan onca para da, ülke ekonomisine ciddi külfettir. Ama en önemlisi doğanın yıkımının dışsal maliyetinin vatandaşın sağlığına ve cebine olan hesaplanamayacak zararıdır.

İŞİN BİR FARKLI BOYUTU GIDA LOJİSTİĞİ

Gıda fiyatlarındaki artış bu satırları okuyan herkesin bildiği bir konudur. Ancak konumuz gıda pahalılığının ekonomik nedenlerinin tamamını tartışmak değil. Odağımızı maliyet kalemlerinden biri olan nakliye sorununa çeviriyoruz. Ülkemizin en büyük metropolü İstanbul’a yıllarca artan göç, şehrin de yapısal olarak büyümesine neden oldu. Artan nüfus ve konutlaşma ile şehirlerin içindeki ve dışındaki tüm tarlalar, bostanlar artan nüfusun karnını doyuramaz hale geldi. Kalan son tarla ve bostanlar ise AKP iktidarı tarafından yok edildi. İstanbul’un ithalat dışında ihtiyacı olan gıda maddeleri, Ege bölgesinden, güney illerinden ve diğer ufak şehirlerden karşılanmaya başlandı. İstanbul’a Anadolu’dan gelen gıdaların ezici çoğunluğu yeterli tren yolu olmadığı için karayolu ile taşınıyor. Yazık ki, üç yanı denizlerle çevrili ülkemizde deniz yolu ile taşımacılık da çok ufak bir paya sahip. Dolayısıyla gıdanın İstanbul’a ulaşımı hem en pahalı, hem de çevresel kirliliğe en fazla yol açan karayolu ile gerçekleşiyor. Üç tır ile taşınabilecek gıda ( veya başka bir mal) yük trenin bir vagonunu doldurur ve bir vagonun maliyeti, bir tırın taşıma fiyatından daha ucuzdur. Görülüyor ki tren taşımacılığı hem daha çevreci hem daha ucuzdur.  

Uygun olanı tabii ki şehirlerin büyümesinin önlenmesi ve çevresinde tarla ve bostanların yapılmasıydı.  Bu tercih edilseydi hem istihdam sağlardı, hem temiz gıdanın az bir karbon iziyle İstanbul gibi metropollere ulaşması sağlanmış olurdu. ( pestisit vs. konularına girmiyorum.)  Ancak bu fırsat çoktan kaçtı ve AKP iktidarı tabuta son çiviyi de çaktı. Şimdi çözümü Sudan ve Nijer gibi ülkelerde tarım arazisi kiralayarak çözmeyi düşünüyorlar.

SONUÇ OLARAK

AKP iktidarının ve kapitalist sisteme entegre olan hiçbir siyasi hareketin çevre duyarlılığı yoktur. Panele katılan liderlerin hemen hepsi insanlığı oyalayan söylemler kullanmaktadır. Sorunların çözümü onlar tarafından bilinse de, kapitalist ilişkileri bu çözümlerin uygulanmasına olanak vermez. Temiz çevre, gıda, su, hava tüm canlıların temel hakkıdır. Kapitalist sistem, bu temel yaşamsal ihtiyaçları sermaye mantığı ile kirleten bir kanserdir. Kendi sermaye birikimi dışında da hiçbir şeyin kıymeti harbiyesi yoktur.  AKP Kanal İstanbul adındaki ucubeyi yapmayı direterek çevreye ne kadar duyarlı olduğunu kanıtlamıştır.  Yüzlerce sayfalık fizibilitesinin içinde 15 sayfa özet ÇED raporu iliştirmekle ne bilimsel olunur, ne çevreye saygılı olunur. Nice bilimcimiz kendi konularında ve uazmanlık alanlarındaki bu projenin yanlış olduğu uyarısı yaparken kulağını tıkayan zihniyet, yine milyonlarca ağacı ve çevreyi tahrip edecek. Denizdeki ve karadaki ekosistemler olumsuz etkilenecek. Ekolojinin temel ilkelerinden biri ile bitirelim:
Doğaya karşı elde edilen her başarının bir de bedeli vardır! (4)   Bir vatandaş olarak bu bedeli ben ödemek istemiyorum!
Ya siz ?