GAZETECİLİĞİN YARGILANDIĞI DAVA BAŞLADI… Göreceğiz, duyacağız, yazacağız, konuşacağız. Güncellendi.

MİT şehidinin cenazesini haberleştirdikleri gerekçesiyle 4 aydır tutuklu bulunan Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç ile bu haberler nedeniyle tutuklu bulunan Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, Yeni Yaşam gazetesi yöneticileri Ferhat Çelik ve Aydın Keser’in yargılandığı davada ilk duruşma, sanıkların ve avukatlarının yoklaması yapılarak başladı. Duruşma şu sıralarda Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, Aydın Keser, Ferhat Çelik ve Hülya Kılınç’ın ve Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu ile Akhisar Belediyesi Basın Birimi Görevlisi Eren Ekinci’nin savunmaları sona erdi. Avukatlar tahliye talebinde bulundu. Talepler hakkında görüşü sorulan savcı, gazetecilerin tutukluluk halinin devamını, esas hakkında görüşün hazırlanması için de süre istedi. Mahkeme ara karar için çekildi. Ayrıntılar geliyor…

Eskimiyen Haber

Güncelleme 21:40

Aradan sonra mahkeme heyeti yerini aldı. Mahkeme verdiği kararı açıkladı.

Mahkeme Barış Terkoğlu, Ferhat Çelik, Aydın Keser hakkında yurt dışına çıkış yasağı adli kontrolüyle tahliye kararı verdi.

Mahkeme ayrıca Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in tutukluluk halinin devamına hükmetti. duruşmayı 9 Eylül’e erteledi.

BARIŞ TERKOĞLU: EĞİLMEYEN BAŞ OLACAĞIZ

Savunmasına “Bu davanın ille de bir yerinde olacaksam savcısı değil, sanığı olmayı tercih ederim” diye başlayan Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Bunun bir sebebi var. İnsan ancak kafasını kaldırıp ufka baktığı zaman dünyanın yuvarlak olduğunu görebilir. Ben de istikbale baktığımda bu davada verilecek mücadelenin, ülkemin adaletine katkıda bulunacağını ve yargının çürümüş dallarının budanmasına vesile olacağını görüyorum. Emin olun, bu baş aşağı duran fotoğraf düzeldiğinde, bu iddianameleri yazanlar kendilerinden öncekiler gibi işledikleri günahlarla anılacak! Ancak biz; bir fikirde, bir kelimede, bir harfte yaşamaya devam edeceğiz.”

Terkoğlu, “Yargılanırız, varsa suçumuz mahkûm oluruz, ardından infazımız yerine getirilir. Hukukun ilerleyişi budur. Oysa siyasi intikam davaları pek de öyle işlemiyor. Önce infaz ediliyorsunuz, yargılama ona yetişmeye çalışıyor.

Biz, Odatv’nin gazetecileri, bu mahkemede sanık olmadan önce yıllarca böyle yaşadık. İktidar içindeki çetelerden beslenen sürülerin hakaretleriyle, tutuklayın çığlıklarıyla, ölüm tehditleriyle terbiye edilmeye çalışıldık. Sonumuzun El Kaidecilerin Charlie Hebdo dergisini katletmesi gibi olacağını söyleyen kamu görevlileriyle bile karşılaştık. Nihayetinde katillerin yapamadığı işe savcılar talip oldu” dedi.

Terkoğlu, “İktidar içindeki çetelerin bir tetikçisi, bizim hapishane ile uslanmayacağımızı, Alman Devleti’nin Kızılordu Örgütü’ne yaptığı gibi, hapishanede katledilmemiz gerektiğini söylüyordu. Ne güzel fikir özgürlüğü! Katledilmiş bir kamu görevlisinin cenazesini haber yapmak müebbetlik, gazeteci katletme propagandası serbest!” dedi.

Tablonın çok açık olduğunu, İstanbul’daki savcıları da Ankara’daki savcıları da hatta MİT’i de birilerinin harekete geçirdiğini ifade eden Terkoğlu, “O ‘birileri’ kimse Odatv’den başlamak üzere herkese tezgâh kurdu” dedi.

Barış Terkoğlu, “birileri bizim tutuklu yargılanmamızı istiyordu” dedi. “Tabiri caizse hesabı peşin almak istiyorlardı. Olağandışılıklara bir gece yarısı komedisi eklendi. Dolandırıcılara ya da hırsızlara tanınan infaz indiriminden Meclise gece 3’te gelen kanunla muaf tutulduk. Türkiye’de halihazırda MİT Kanunundan yargılanan bizden başka kimse muhtemelen olmadığı için bu müdahale bizim için yapılmıştı. Ancak yeni düzenleme yine de 3 yıl hapse denetimli serbestlik hakkı tanıdığı için bir kez daha tutukluluk önemsizleşti. İşte bu durumda, soruşturmaya bir elin değerek tuz eker gibi yeni suçlamalar ekeceğini düşünüyordum. Beklediğim oldu. O elin sahipleri görülüyor ki bu iddianameye 2. ve 3. imza olarak düştü. Kısıtlılık getirilen iddianameden bizzat bu savcıların Sabah Gazetesine yaptığı sızıntıları, ya da açık usul hatalarını herkes biliyor.”

Terkoğlu, davaya konusu haberin yorum içermeyen basit bir haber olduğunu belirtti. “20-30 yıl önce Türkiye, kurumları çok daha sorgulanabilir bir ülkeydi. Kamu görevlilerinin en azından gazeteciler peşini bırakmazdı. Şimdi bizi daha da geri götürmeye çalışıyorlar. Tekrar söylüyorum, Odatv’de yayımlanan haberde böyle bir sorgulama yok. Ama bu dava hiçbir ifşa içermeyen sade bir cenaze haberini yargılayarak bütün sorgulamaların şimdiden önünü kapatıyor” dedi.

Türk aydınınınpamuk elli annelerin hazırladığı kundaklarda değil “Hürriyet” dediği için atıldığı soğuk sularda, “Bağımsızlık” dediği için sürüldüğü gurbette, “Laiklik” dediği için patlayan bombalarda büyüdüğünü, “Eşitlik” dediği için elektrik tellerinin, falaka sopalarının ucunda, “Adalet” dediği için sırtına saplanan kurşunla büyüdüğünü hatırlatan Terkoğlu, “Biz de mahkeme salonlarında büyüdük, büyüyoruz” dedi.

Barış Terkoğlu savunmasını şu sözlerle tamamladı:

İçerde ya da dışarda, ateşte ya da külde olmaya devam edeceğiz. Pirinçte taş, gözün üstünde kaş, eğilmeyen baş olacağız. Ama olacağız.

“İnsanın hayatı kendi eylemleridir. Hayat yalnız mavi gökyüzü, yalnız zümrüt deniz değildir. Keskin kayalıklar da hayatın dikenidir. Latince de “Arx Tarpeia, Capitolia proxima”, “Tarpeia kayası Capitol’e yakındır” deyimi vardır. Eski Roma’da zafer kazanan güç sahipleri şehrin en yüksek tepesi Capitol’de kutlama yaparken, Tarpeia kayalıklarından hain saydıklarını aşağı atarlardı. İki tepe birbirine pek yakındır. Bugün Capitol’de zafer kutlayanların yarın günah keçilerinin kurban edildiği Tarpeia kayalıklarından atıldığı görülür. Zaferi kendilerinin sananlar bizi sık sık Tarpeia kayalıklarına çıkarır. Biz oradan düşmeden inmesini biliriz. Sonra Capitol’den gelenlerin oradan düşüşünü izleriz.

İnsanın kaderi kendi eylemleridir. Biz kaderimize kendi eylemlerimizle karar verdik. Siz bizim için görünse de aslında hem kendiniz hem de ülkemiz için karar vereceksiniz. Bu nedenle sizden sadece adalete uygun, gerçekle barışık, vicdanla örtüşen, tartışmasız sadece ama sadece millet adına bir karar beklediğimi söylemek istiyorum. Teşekkür ediyorum.”

Barış Terkoğlu’nun savunmasının tam metni için tıklayınız:

https://odatv4.com/images2/2020_06/2020_06_24/terkoglu_savunma.pdf

MAHKEME ARA KARAR İÇİN ÇEKİLDİ.

Akhisar Belediyesi Basın Birimi Görevlisi Eren Ekinci’nin savunmasıyla devam edilen duruşmada Ekinci, “Vatanını milletini seven bir İnan’a olarak vatanına ihanetle suçlanıyorum. Suçlamaları kabul etmiyorum. Salondaki sanıkları Hülya Kılınç dışında tanımıyorum. Caminin içinde ve dışında fotoğraf çektim, bu konuda bilgilendirilmemiştik ve fotoğraf çeken ve video çekenler vardı. Hülya hanım aradı buluşmak istedi, ama mümkün olamayacağını söyledim. Elimde şehit cenaze fotoğrafları olup olmadığını sordu. O ana kadar şehidin TSK mensubu olduğunu biliyordum. Mit mensubu olduğunu bilseydim başka yollarla verebilirsin fotoğrafı. Doğrudan dahil olmadığım bir şeyin içerisindeyim. Üstüme atılan suçlamaları kabul etmiyorum” dedi.

Verilen aranın ardından tahliye talepleri hakkında görüşü sorulan savcı, gazetecilerin tutukluluk halinin devamını, esas hakkında görüşün hazırlanması için de süre istedi. Mahkeme ara karar için çekildi.

Güncelleme 18:10

BİZ, ÇOCUKLAR ADİL BİR GELECEKTE YAŞASIN DİYE BU ÇİLELİ YOLU SEÇTİK

Savunmasına George Orwell’ın “Geçmişi denetim altına alan, geleceği de denetim altına alır. Şimdiyi denetim altına alan, geçmişi de denetim altına alır” sözüyle başlayan Barış Pehlivan, davaya konu habere ilişkin “kronolojik bir özet” geçtikten sonra “Kafası karışık, suçlayayım derken bocalayan ve bu nedenle de her yerinden dökülen bir iddianame var elimizde” dedi.

 “Eğer FETÖ sanıklarını görevde tutup, bir de onlara FETÖ operasyonu yaptırıldığını yazmasaydım burada olmazdım” diye devam eden Barış Pehlivan, savunmasını şu sözlerle sürdürdü:

“Eğer terörle mücadele biriminin başına, terör örgütü üyeliğinden yargılanan birisinin oturtulduğunu yazmasaydım burada olmazdım. 

Eğer FETÖ’cüleri para karşılığı tahliye eden, başka tarikatların müridi yargı mensupları olduğunu yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer FETÖ şüphelisi olup; başka tarikatların hocalarından hüsnü şehadet aldığınızda dosyanızın kapandığını yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer FETÖ borsası sanığının çocuğunun gözü önünde öldürülmesinin perde arkasını yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer bu toprakların en tehlikeli örgütü FETÖ ile mücadelenin bir rant ve sermaye değişimi aracı haline geldiğini yazmasaydım burada olmazdım.

Eğer böyle giderse, yarın bir tankın içinde, devlet gömleği giydirilen başka tarikatlara mensup darbeciler görürüz, diye yazmasaydım burada olmazdım.

Ama tüm yaşadıklarıma rağmen diyorum ki iyi ki yazdım, iyi ki yazıyorum, iyi ki yazacağım. Hepsi gerçekti. Yalanlayamadılar. Bunun yerine, bir bahaneyle hapse attılar. Amaç; daha önce yazdıklarımın bedelini ödetmek ve ileride de yazmamamdı.”

 Barış Pehlivan’ın savunmasının son bölümü şöyle:

Bize sürekli dava açanlar, ölümle tehdit edenler, hapse atanlar şunu anlamıyor…

Barış Terkoğlu ile yazdığımız Metastaz’ın birinci sayfasında, kitabımızı ithaf ettiğimiz iki kişi var:

‘Adil bir gelecekte yaşamaları için Arya’ya ve Ali Derya’ya’

Onlar bizim çocuklarımız.

 Biz, çocuklar adil bir gelecekte yaşasın diye bu çileli yolu seçtik. Ne kadar başarılı olduk ya da olacağız o gelecek için, ileride tarih kitapları yazar.

Ama çocuğum yarın ‘’peki, o günlerde sen ne yaptın’’ diye sorarsa, başımı eğmeden gözlerinin içine bakıp anlatacağım bir mücadeleyi miras bırakmak istiyorum.

Gerisi lafügüzaf.”

Barış Pehlivan’ın savunmasının tam metni için tıklayınız:

https://odatv4.com/images2/2020_06/2020_06_24/pehlivan_savunma.pdf

Güncelleme 17:20

SUÇ İŞLEDİĞİME İNANMIYORUM

14:40’da verilen aranın ardından duruşmaya 15:30’da Hülya Kılınç’ın savunmasıyla devam edildi.

Sözlerine 20 yıllık deneyimli bir yerel gazeteci olduğu ve hayatında ilk kez ağır ceza mahkemesi karşısında böyle ağır bir suçlamayla bulunduğunu ifade ederek başlayan Kılınç, “Ben yalnızca gazetecilik yapmak, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla haberi hazırladım” dedi. 

Yerel bir gazeteci olarak, yaşadığı bölgede bir şehidin olması ve şehidin törensiz defnedilmesi çok büyük haber değeri taşıyan ve haber yapılmasını gerektiren önemli bir olay olduğunu vurgulayan Kılınç, “Üstelik bu konu haberin yayınlanmasından önce devlet yetkilileri tarafından açıklanmış, özellikle Cumhurbaşkanının ‘Libya’da birkaç tane şehidimiz var’ açıklamasıyla kamuoyunda yaygın olarak yer almış ve önemli ölçüde ilgi çekmişti” dedi

Kılınç savunmasını şöyle sürdürdü: “İddianamede haberi yapmam için; şehidin defnedildiği yere gitmem, yörenin muhtarı, aza, Akhisar Belediyesi Basın Bürosu görevlisi ve şehidin ailesiyle olan görüşmelerim gizli, gizemli ve suç işlemek amaçlı faaliyetler olarak anlatılmaktadır. Bu anlatımın gerçekle ilgisi yoktur.

“Libya şehitlerinden birinin Manisalı olduğu ve askeri tören yapılmadan defnedildiğini günler sonra köy muhtarının sosyal medyada yapmış olduğu bir paylaşımından öğrendim ve çok şaşırdım. Bir şehit için askeri tören yapılmaması gazetecilik açısından haber değeri taşıyan önemli bir olaydır. Hangi rütbede olursa olsun memleketi için hayatını feda eden her insan değerlidir ve bu değerle uğurlanması gerektiğini düşünürüm. Hayatını vatanı için veren bir şehide askeri tören yapılmamasının haber değeri olması nedeniyle haberi hazırlamak istedim.”

Kılınç, “Ben de herkes gibi, bu suçlamanın Odatv’nin ‘fincancı katırlarını ürkütmesi’ nedeniyle yapıldığını düşünüyorum. Umarım yanılırım. Mahkemenizden tutukluluğumun kaldırılmasını ve beraatimi talep ediyorum” dedi.

Hülya Kılınç’ın savunmasının tam metni için tıklayınız:

https://odatv4.com/images2/2020_06/2020_06_24/hlya_kilinc_duruma_savunmasi-dontrld.pdf

Güncelleme 16:40

“İDDİANAME DEĞİL, NİYETNAME”

Ağırel  savunmasında FETÖ ile mücadele eden Kemalist bir gazeteci olduğunu belirterek “FETÖ’nün kumpası olan Ergenekon davasında sanık olarak yargılandım. 2019 yılında bu davadan beraat ettim. Beraat ettikten sonra hakkım olmasına rağmen tazminat davası açmadım. Bunun sebebi ise; şayet alacağım tazminat bu kumpası kuran hainlerin cebinden çıkacak olsa saniye düşünmezdim. Ne yazık ki muhtemel alacağım tazminat, fukaranın cebinden ödenecektir. Dosya avukat masrafını dahi iade almadım. Bunu yapmış olsaydım rahatsız olur uyumazdım. Boğazımdan geçmezdi” dedi.

Hakkında somut bir delile dayanmayan suçlamaların vicdana da sığmadığını söyleyen Murat Ağırel,  hazırlanan iddianame için de “iddianame değil, niyetname” dedi.

Savunmasında FETÖ ile mücadele eden Kemalist bir gazeteci olduğunu belirten Ağırel, “olmayan suçlamalarla tam 120 gündür cezaevinde bir hücrede tek başıma tutuluyorum. Hakkımdaki suçlamalar, ne bir somut delile dayanıyor, ne de vicdana sığıyor” dedi.

Dava konusu habere ilişkin binlerce sosyal medya paylaşımı yapıldığını belirten Ağırel, Cumhurbaşkanı’nın Libya’da kaç şehit olduğunu açıkladığına dair haberler okuduğunu sözlerine ekledi. Ağırel “MİT’in Libya’da görev yaptığını ilk duyuran kişi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. 2937 sayılı kanuna göre Cumhurbaşkanı suç mu işlemiştir? Kanunda “Cumhurbaşkanı” hariç diye bir ibare var mıdır? Bizler MİT’in nerede görev aldığını nasıl bilebiliriz?” dedi.

Murat Ağırel savunmasını, “öncelikle tahliyemi, savunmamın nişanesi olarak beraatimi talep ediyorum” diye bitirdi.

Murat Ağırel’in savunmasının tam metni için tıklayınız:

https://odatv4.com/images2/2020_06/2020_06_24/murat_agirel_duruma_savunma.pdf

4 AYDIR TECRİTTEYİM

Ağırel’in ardından savunmasını yapan Aydın Keser, dava konusu haber ve yazıların kendilerinden önce haber sitelerinde yayınlandığını hatırlattı. Keser, “Bu haber ve yazılar bizden önce internet siteleri ve haber sitelerinde yayınlanmış ve basın özgürlüğü içerisinde haber değeri taşıdığı gerekçesiyle yapılmıştı” dedi.

Keser, “4 aydır tecritteyim, eşimle yalnız bir defa görüştüm. Kardiyolojiye gitmem gerekiyordu, ama cezaevinde Covid-19 süreciyle sevk edilemeyeceğim söylendi” dedi.

FERHAT ÇELİK: İFŞA KASTI YOK

Medyanın yüzde 5’inin bağımsız ve kendi çabalarıyla yapmaya çalıştığına dikkat çeten Ferhat Çelik de savunmasında,  “Gazetecinin açık kaynaklarla haber yapması suç mudur? Benim bu haberi yapmam için bir yerden talimat almam gerekmez. Bu süreçte kimse bu insaların mit mensubu olduğunu bilmiyor. Açık kaynaklarda böyle bir bilgi yok” dedi.

Haberi açık kaynaklardan kopyala yapıştır yaparak nasıl casusluk yaptıklarını soran Çelik, “TSK’nın Libya’da olduğuna dair hep haberler yapıldı. Erdoğan 6 Ocak’ta söylüyor. Oradaysan kaybın da olur kazanımın da olur… Burada bir kasıt yok, biz gazetecilik yapıyoruz. Kimseden icazet almayız. Gazeteciliği Musa Anter’ler, Hrant Dink, Metin Göktepe’lerden devraldık” diye sürdürdü.

“Bu mesleği onurla icra eden herkese saygı duyarız ama bir organize iş olmasına ilişkin delil yok. Basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye son sırada. Böyle küçük bir olaydan büyük bir suçmuş gibi bir şey yaratmak doğru değil. Vicdanlarda zaten biz beraat etmişiz, özgürüz” diyen Ferhat Çelik, savunmasını, “Bir ifşa kastı olmadığını beyan ediyorum ve beraatimi talep ediyorum” diye bitirdi.

Duruşma, OdaTV muhabiri Hülya Kılınç’ın ardından, OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan savunmasıyla devam ediyor.

Ayrıntılar geliyor

MİT şehidinin cenazesini haberleştirdikleri gerekçesiyle 4 aydır tutuklu bulunan Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve Manisa Muhabiri Hülya Kılınç ile bu haberler nedeniyle tutuklu bulunan Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, Yeni Yaşam gazetesi yöneticileri Ferhat Çelik ve Aydın Keser’in yargılandığı davada ilk duruşma, sanıkların ve avukatlarının yoklaması yapılarak başladı.

Barışların avukatı Serkan Günel, Twitter’dan, öncelikle sanıkların savunmasının alınacağını, savcı mütalaasının ardından avukatların talepleriyle bugünkü duruşmanın biteceği bilgisini paylaştı.

Öte yandan, Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın babası mahkeme salonuna alınmazken duruşmayı milletvekilleri dışında, 6 sanık yakını ve 6 gazeteci olmak üzere toplam 12 kişinin takip edebileceği belirtildi. Duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasına, aralarında CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan, CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker, CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, CHP Parti Meclisi Üyesi İlhan Cihaner, HDP Milletvekili Hüda Kaya, HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, HDP Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya, TİP Genel Başkanı Erkan Baş, İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, Halkevleri Genel Başkanı Nuri Günay, SOL Parti Yöneticisi Alper Taş, TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek, İYİ Parti İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun da  bulunduğu siyasilerin yanı sıra gazeteciler ve davaya duyarlı yurttaşlar katıldı. Basın açıklamasında “Gerçekler hapsedilemez”, “Adalet yalıdan yönetilemez”, “Korkmuyoruz susmuyoruz” dövizleri açıldı.

Duruşma öncesi “Haberin Var Mı İnisiyatifi” tarafından da bir açıklama yapıldı. “Yalnız Barışları, Hülya’yı, Murat’ı, Ferhat’ı, Aydın’ı, Müyesser’i değil bizleri de susturmak, sindirmek, korkutmak, istiyorlardı. Namık Kemal susmuş muydu? Ya Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet sinmiş miydi? Siz Uğur Mumcu’nun ya da Musa Anter’in biat ettiğini gördünüz mü? Ya Hrant Dink ve Metin Göktepe?” denen açıklama şöyle:

“Herkes biliyor ki bugün burada ne bir ‘ifşa davası’ için ne de bir ‘casusluk davası’ için toplandık. Son on yılda defalarca olduğu gibi yine bir gazetecilik davası için bir aradayız.

Gazeteciler, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız benzerini yıllardır gördüğümüz mesnetsiz suçlamalarla karşı karşıya. İçi boş bir iddianame ile 112 günden beri Silivri Cezaevi’nde tutsaklar.

Mart başında biz adeta bir ‘Kırmızı Pazartesi’ senaryosu izledik. Tezgahlar, tuzaklar, trol saldırıları birbirini izledi. Süreç başladığında, sosyal medyada giyotinleri çıkarıldığında, malum medyaya servisler yapıldığında gören gözler olacak olanı anlamıştı.

Önce Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç ardından Barış Pehlivan sonrasında Murat Ağırel, Ferhat Çelik, Aydın Keser içeri atıldılar.

Kumpas kurulmuş, haklarında hüküm çoktan verilmişti; sulh ceza mahkemesine yalnızca malumu ilam etmek kaldı.

Kırmızı Pazartesi işte tam da buydu.

Meslektaşlarımızın hürriyetleri ellerinden alınıp Korona pandemisi koşullarında demir parmaklıkların arkasına atılırken asıl mesaj bizlere, dışarıdaki gazetecilereydi. ‘Görmeyin, duymayın, konuşmayın’ deniyor, üç maymunu oynamamız isteniyordu.

Yalnız Barışları, Hülya’yı, Murat’ı, Ferhat’ı, Aydın’ı, Müyesser’i değil bizleri de susturmak, sindirmek, korkutmak, istiyorlardı. Namık Kemal susmuş muydu? Ya Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet sinmiş miydi? Siz Uğur Mumcu’nun ya da Musa Anter’in biat ettiğini gördünüz mü? Ya Hrant Dink ve Metin Göktepe?

Asla!

Cezaevindeki gazeteci meslektaşlarımız gibi bizler de susmadık. Çünkü her birimiz hakikatin peşindeyiz. Bunu halkımızın gerçekleri bilmesi için yaptık, yapıyoruz. Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olsa da “ipek bir halıya benzeyenbu toprak, bu cennet bu cehennem bizim”. İşte o nedenle kavgamız da sevdamız da davamız da birbirimizle dayanışmamız da sürecek.

Ne diyordu, Adnan Yücel?

“…Saraylar saltanatlar çöker, kan susar bir gün, zulüm biter. Menekşeler de açılır üstümüzde leylaklar da güler. Bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler…”

Daha dün baro başkanları, Ankara’ya sokulmuyordu. Ama direndiler, mücadele ettiler ve kazandılar. Biz de inanıyoruz ki “Adalet kör topal da olsa, yavaş yavaş yürüse de mutlaka gideceğe yere varır.”

Bugün yargıçlardan adil olmalarını, hukuku referans almalarını, vicdanlarını dinlemelerini ve meslektaşlarımızı serbest bırakmalarını talep ediyoruz. ‘‘Bilin halkın ekmeğidir, adalet.’’ Bu ekmeğe haksızlık, hukuksuzluk, vicdansızlık doğramayın.

Kendisini ölüme mahkum eden yargıçlara, ‘‘Asıl mesele, ölümden sakınmak değil, haksızlıktan sakınmaktır; çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar’’ diyen Socrates’in, sözleri kulağınıza küpe olsun.

Ta başından beri söylediğimiz gibi, onlar tutukluyken hiçbirimiz özgür değiliz.

Özgür basın susturulamaz.

Başta bu davadan yargılan gazeteci meslektaşlarımız olmak üzere hakikatten ayrılmayan tüm gazetecilere özgürlük.

Haberin Var Mı İnisiyatifi.”

Duruşma şu sıralarda Yeniçağ yazarı Murat Ağırel’in savunmasıyla devam ediyor

Ağırel savunmasına Atatürk’ün şu sözleriyle başladı: “Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, “Kalem kılıçtan daha kuvvetlidir. Kılıç kullanan kol bir gün yorulur ve kılıcını kınına koyar.” sözünü ilke alarak, acemice yaptığım yazarlık ve hayalim olan gazetecilik mesleğini, profesyonelce yapmaya başladım.”

Ayrıntılar geliyor…