Ekmeğini gözyaşına bandı da yedi

“Siz paranızı, ben kendi kendimi yerim,” dedi. Kişi yalan söylememeliydi soyadıyla bile… gitti, “Mutlu” olan soyadını değiştirdi… En güzel suçu işledi, şiiri. Hayat kadar şiirin de “ırgatı” oldu. “Azalarak yaşayanlardan değil çoğalarak ölenlerdendi”.

ASLIHAN TÜYLÜOĞLU

Cahit Irgat’ı tiyatrodan ve sinemadan hatırlayanlar umarım çoktur. Ama kavgasını vererek yazdığı şiirleri bir vefasızlığa terk edilmiş durumda.

Onu oyuncu olarak tanıyan kişiler; hiçbir zaman hayatı bir oyun olarak görmediğini, gerçekliği iliklerine kadar duyumsayıp bunları şiirine taşıdığını gördüler mi?

Hayatın olduğu kadar şiirin de çalışkan bir “ırgatı”ydı. İnsani olan her şeyin, dostluğun, arkadaşlığın, sevginin, özgürlüğün, emeğin âşığıydı. Cellâdının ipe düğüm atarken harcadığı emeği de dâhil etti buna…

BU TÜRKÜYÜ BİLMEYEN TÜRK ŞİİRİNİ BİLİYORUM DEMESİN

İnsan sevgisi ile yoğurdu şiirlerini. Hayatı devrimci bir kavrayışla ele aldı. Bu Şehrin Çocukları (1945), Rüzgarlarım Konuşuyor (1947), Ortalık (1952) ve Irgatın Türküsü (1969) ismini verdiği şiir kitapları bu devrimci direnişin gövdeleştiği şiirlerle yüklü. 1940 Devrimci Demokrat Şairler Kuşağının direngen sesi oldu hep. Emperyalizmin işlerlikte tuttuğu her türlü olumsuzluğa karşı çıkıp eşitliğin, özgürlüğün, bağımsızlığın ve emeğin yanında oldu.

Bu yüzden okuldan atıldı, tutuklandı, soruşturmalar geçirdi, işsiz kaldı ama insanlığın bir gün kuracağına inandığı “güzel geleceğe” bağlanmaktan ve onu dillendirmekten vazgeçmedi. En güzel suçu işledi: Şiir.

Bu günden geçmişe bakıldığında kuşağının içinde en az hatırlanan şair olması hayıflanılacak bir durum. Şiiri, o yıllardaki şiir anlayışlarının tüm rengini taşıyor. Bu şiirler dönemindeki diğer şairleri, diğer şiirleri bütünlerken onlardan apayrı bir ses de kazanıyorlar. İşte bu ses Irgat’ın türküsü. Bu türküyü bilmeyenler Türk şiirini okudum, biliyorum demesinler.

ACI, HÜZÜN, PİŞMANLIK, AYRILIK, AŞK…

Cahit Saffet adıyla şiir yayınladığı dönemde soyadı “Mutlu” imiş. O, ille de “Irgat” olsun istemiş. Metin Eloğlu’nu şahit göstermiş mahkemede. Bu ısrarının nedenini sormuş ona Eloğlu; cevabı, yaşam felsefesini de ortaya koyuyor: “Kişi yalan söylememeli, soyadıyla bile”. Evet, açlığın, sömürünün hâkim olduğu bir dünyada “mutlu” değildi Cahit Irgat.

Acı, hüzün, pişmanlık, ayrılık, aşk… Cahit Irgat’ın şiirlerinde bunlar yok mu? Elbet var. Ama kendi yaşantısıyla sınırlı değil. Nasıl toplumun her kesimiyle; delisinden, yoksuluna, işçisinden, köylüsüne, şairinden, cahiline, orospusundan, komşu kadınına bütün insanlarla koyun koyuna yaşadıysa, şiirlerinin kahramanlarını da onlardan seçti. “Bu Şehrin Çocuklarını” bildi, sevdi ve yazdı. Açlığın, yoksulluğun, savaşın ortadan kalktığı bir dünyanın mümkün olduğunu anlattı onlara. Şiiri sadece yaşanılanı tespit etmekle yetinmez, acıyı, hüznü, karamsarlığı alt edercesine ironik bir dille tersine çevirir bunları. Umutlu, direngen dizeleri,  insanca yaşanacak bir gelecek de önerir. Onun da küçük insanları yazması ve ironiyi öne çıkartması dönemindeki Garip şiirinin izlerini taşır görünmekle beraber, bakışı gerçekçidir, toplumsal, ekonomik, sosyolojik kavrayış işlerliktedir bu şiirlerde. “Halk” adlı şiiri bugüne nasıl da denk düşüyor.

“Halkın azını aldatırsınız
Her zaman
Halkın çoğunu aldatırsınız
Zaman zaman
Ama halkın tümünü?
Hiçbir zaman
Hiçbir zaman”

Günü yazarken güncelle sınırlandırmadığı için, şiiri, geçmişi ve geleceği de gözetiyor. Seçtiği temaların evrenselliği ve işlenişi onların bu günün dünyasına da seslenmesini sağlıyor. Deniz adlı şiirinin ikinci bölümü bugün savaştan kaçan ve Akdeniz’de boğulan mültecilerin dramını da ortaya koyan diri dizeler taşır:

“ bir daha dönmeyecek çocuklar

Bin bir çeşit balığına yem oldu

 

Yolcusunu istiyor eteklerinde

Sana doğru açılmış

Milyonlarca avuç

 

Şimdi vinçler boşaltıyor

Yarı insan yarı toprak olanları

Ve zafer marşları çalınıyor ha bire”

 

Ya “Kenar Asfalt” şiirinde seslendiği delikanlı..? O, bugün de Güneydoğu’ya dağıtıma gidiyor.

 

“Geniş meydanların çocuğu

Pırıl pırıl gazinolar

Başkalarına mahsustur

Bir göz atıp geçiver

Kenar asfalttan

Asker türküleri geliyor bak

Taş kışlalardan”

“OMUZUN OMUZUMDA NEFESİN NEFESİMDE”

Cahit Irgat, militarizme karşı kurdu bütün hayatını. Birinci dünya savaşının izleri silinmeden ortaya çıkan, yaşamıyla tanıklık ettiği İkinci Dünya savaşının verdiği acılara kayıtsız kalamazdı şiiri. “Rüzgarlarım Konuşuyor” adlı kitabı bu acıları dile getirir.

Bugün de dünyamız savaş içinde. Dizeleri bugün de bu dünyaya barış için sesleniyor. O zamanki siyasal ortamda barıştan söz etmek herkesin harcı değildi. Bugün de öyle…

Cahit Irgat’ın şiirlerinde insanlar için atan bir yüreğin hüznü hep oldu. Karamsarlık ise kısa bir süre konuk edilir onda, sonra kovulur. Çelişkileri ortaya koyan bir şiirdir onunki. Emek, özgürlük, alın teri, barış demeden de bu sözcükleri çağrıştıran imgeler kurar. Kişileştirme, incelikle ve en çok kullandığı şiir tekniğidir. Şiirlerinde ölüler bile kalanları insanca yaşamaya çağırır. Çünkü onun deyimiyle: “hepimizin hepimizde ter muhabbeti/ Ömür hakkı/ Ölüm hakkı/ Dostluk canı” vardır. Yalnızlığının içinden yalnız olmadığını bilir. Hatta çoğunluğun yanındadır. Kendi acıları onlarınkinden ayrı değildir. Kendi yaşam kavgasında onları bulur. Dünyayla, yaşamla, insanla alışverişi olan bir şiirdir bu. Umutsuzluğu sevmez. Yakınacak olsa, bir de bakar bahar gelmiş.

Edirne öğretmen okulunda okurken müfettiş olarak gelen Reşat Nuri dolabını açtı sınıfta, “kim bu dolabın sahibi” dedi ve ekledi “sanatçı dağınıklığı var bunda.” Arkadaşları onun şair olduğunu söylediler bir ağızdan. Ama bu, okuldan bir hafta uzaklaştırılmasını önleyemedi.

Paylaşmanın bir adı da dostluk değil mi? Her türlü sevgisizlik yerine dostluğu koyar Cahit Irgat. Dostlarının “merhaba”ları ona yeter, direnme gücü verir. Dost şiirinde  “Değil kardeşim değil/gök mavi değil, dal yeşil değil” diyen Cahit Sıtkı’ya şöyle karşılık verir:

İnan kardeşim inan

Gök mavidir, dal yeşil

Omuzun omuzumda

Nefesin nefesimde

Gökyüzü yıldız yıldız

Dilim dilim bölüşürüz yeryüzünü

Payına düşen dertler

Payıma düşer

Sen benim günümdesin

Ben senin gecende

Bir ucu sende denizin

Bir ucu bende

İnan kardeşim inan

Aynı suda yüzer bindiğimiz gemiler

DOSTLUKLARI ÖLÜMDEN KURTARMANIN YOLU

Cahit Irgat, “Çok Yaşasın Ölüler” ismiyle yayımlanan anılarında da içten bir dil, canlı bir üslup kullanmış. Ölen arkadaşlarının ardından yazdığı bu yazılar, ölümün en yakınıma uğradığı, canımı fena halde yakarak beni üzdüğü bugünlerde, benim de hayatla yüzleşmek, ölümle yüzleşmek, öleni yaşatırcasına yaşamak isteğimi karşıladı. Anıları, yaşanmışlıkları, dostlukları ölümden kurtarmanın bir yolunun yazmak olduğunu anımsattı. İnsanın “unutmamak” için yaşaması gerektiğini gördüm.

Cahit Irgat, “Azalarak yaşayanlardan değil çoğalarak ölenlerdendi” (Can Yücel)

Cahit Irgat, ailesindeki karışıklıklar yüzünden küçük yaşta aile bağlarını kopardı. Ailesinin yerini dostların aldı. Dostluk, bir aileden yoksun olma duygusunu unutturdu ona. Kimler yoktu ki dostlarının içinde Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Metin Eloğlu, Sait Faik, Sabahattin Ali… Aynı kıza tutulduğu da oldu dostlarıyla, onlardan esaslı bir tekme yediği de… Tiyatro tutkusu, şiir tutkundan hiç de az değildi, lisede başladı ikisine de. Edirne öğretmen okulunda okurken müfettiş olarak gelen Reşat Nuri dolabını açtı sınıfta, “kim bu dolabın sahibi” dedi ve ekledi “sanatçı dağınıklığı var bunda.” Arkadaşları onun şair olduğunu söylediler bir ağızdan. Ama bu, okuldan bir hafta uzaklaştırılmasını önleyemedi.

HASAN ALİ YÜCEL’İN İMZALADIĞI İLK EVRAKLARDAN BİRİ

İlk şiiri 1935’te,Varlık’ta yayımlandı. Bu şiiri Nurulllah Ataç bir yazısında övdü. Daha lisede Raşit Rıza’ya mektuplar yazıp tiyatrosuna katılmak istedi. Muhsin Ertuğrul’a da. Onlar Cahit Irgat’ın yeteneğini gördüler ama bu işin okulunu okuyup gelmesini istediler. O da Ankara Devlet Konservatuar’ına başladı. Buraya iki sene sonra öğretmen olarak gelen Yedi Meşaleci Cevdet Kudret ile fikir ve görüş ayrılığı nedeniyle anlaşamadı, bir temsilden adı silinince okulda isyan çıkarttı. Okuldan atıldı. Atılma emri, o zaman tanışmadığı Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in imzaladığı ilk evraklardan biri oldu. Yıllar sonra Can Yücel’in yanında karşılaştığı Hasan Ali Yücel’e bu olayı hatırlattı. Hasan Ali yücel, “konservatuarda kalsaydı sadece bir memur olacağını ama şimdi tanınmış, önemli bir aktör olduğunu” söyledi. Doğruydu. Birçok tiyatroda oynadı, sinemada başroller aldı. Ama kötü yola düştüğü gerekçesiyle ailesi tarafından evlatlıktan da çıkarıldı bu arada. Cahit Irgat ise çocuklarının “kötü yola düşmesinden” çekinmedi. Mina Urgan ile yaptığı ilk evliğinden olan oğlu Mustafa Irgat şairliği seçti, Kızı Zeynep Irgat tiyatroyu.

Kimi dostları, onun, hırçın, kavgacı olduğunu, kimi dostları, çok duygusal ve gözyaşını tutamayan bir insan olduğunu söylüyor. Kimisi hayatına kastedecek kadar içmesine sitem ediyor. Hayatı da duyguları gibi inişli çıkışlı idi. Kimi zaman iyi kazanırken kimi zaman pireli bir pansiyondan bile kovulup vıcık vıcık bir teknede yatıp balık satmak zorunda kaldı. Onu balık satarken görenler, film çevirdiğini sandı üstelik. Ünlü bir oyuncu olan ikinci eşi Cahide Sonku ile Cahitler Tiyatrosu’nu kurup tiyatronun ağababalarına karşı çıktıkları, sonrasında gecekonduda yaşamaya başladıkları da oldu.

Dostlarına karşı özverili oldu hep, durumunun iyi olduğu günlerinde hiç kimseden yardımını esirgemedi, Sıkıntılı günlerinde ise “ekmeğimi gözyaşıma bandım da yedim” dedi.

HASTA DÜZENDE SAĞLIKLI KANSER

“Horozlar ötünce uzun kocaman/ Bellidir kimliğim yüzümdeki acıdan” diyen bir şairi “unutulma”nın dehlizlerinden, “güneş reçeli” istediği, gün yüzüne çıkartmak, biraz olsun ona ve kuşağına borcumu ödemek istedim.

Akciğer kanseri teşhisi konduğunda kısa sürede sahneye geri döneceğini düşünmüştü. Ama bu ağır yaşantıya elli altı yıl dayanabildi. Ardında dört şiir kitabı, iki roman, yüzlerce film ve iki çocuk bıraktı. Cahit Irgat’ın ardından dostu Can Yücel onu ne güzel anlatmış,  Bu şiirle bir kez daha analım biz de Cahit Irgat’ı.

Cahit İçin Cihat

Cahit ki bu hasta düzende sağlıklı bir kanserdi

Cahit ki haksızlığa karşı üreyen höcrelerdi.

Yorgun develer gibi çöktüğü Dormen şölenlerinde bile

‘Siz paranızı, ben kendi kendimi yerim,’ derdi.

 

Cahit zaten azalarak yaşayanlardan değil

Çoğalarak ölenlerdendi

 

Kaynaklar:
1-Cahit Irgat, Irgat’ın Türküsü, Bütün Şiirleri, Adam yayınları 1991

2-Cahit Irgat, Çok Yaşasın Ölüler, Hazırlayan, Turgut Çeviker,1. Basım, Kasım 2011

3-Cahit Irgat, Seçme Şiirler, Adam Yayınları, 6. Basım, Ağustos 2002,

4-Hikmet Altınkaynak, Edebiyatımızda 1940 Kuşağı, TYS yayınları, İstanbul, 1977

5-Asım Bezirci, On Şair On Şiir, May yayınları,1971