Eğitim Sistemini Çökerten İlk Bakan: Reşat Şemsettin Sirer

Köy Enstitülerinin yalnızlaştırılması ve şeytanlaştırılması tek parti döneminde doğrudan doğruya CHP içinde başlamış, Sirer döneminde de son vuruş yapılmıştır. Halk Partisi’nden milletvekili olmuş, aralarında Sirer gibi onlarca vekilin bulunduğu bu kişiler, Demokrat Parti’den önce, iktidarı ellerine geçirmiş ve karşı devrimin başlangıcını oluşturmuşlardır

 

 

AV. CEM BAYINDIR

Mina UrganBir Dinozor’un Anıları”nda 2 Ekim 1952 tarihini şöyle anlatır:

“Gerçekten inanmış bir Müslüman olarak, annem kimseleri lânetlemezdi. ama birini lânetleyince de, bunu çok ciddiye alır, o adamın akıbetinden kendini sorumlu tutardı: Bir sabah, baktım ki, Şefika elinde bir gazete, donup kalmış. ‘Anne ne oldu? kötü bir haber mi var?’ diye sordum. Hiç yanıt vermeden, gazeteyi bıraktı, gitti odasına kapandı. Gazeteyi aldım, ölüm ilânlarını gözden geçirdim. Tanıdığımız hiç kimsenin adı yoktu. Sonra bir haber dikkatimi çekti: eskiden milli eğitim bakanı olan, faşistliği ile ünlü berbat bir zat, bir trafik kazasında ölmüştü. Bu ölüme fazlasıyla üzülmeden, anneme haber vermeye gittim, Şefika, suratı beş karış asık beni tersledi, odasından kovdu. Bunun nedenini bir süre sonra anladım: trafik kazasına uğrayan zat, benim doçentliğimi onaylamayan, ‘ölsem de o karının tayinine imza atmam’ diyen bakandı. Bunu duyan annem de ‘öl öyleyse!’ demiş içinden. Adam ölünce, annem âhının tuttuğunu sanıp, vicdan azabına kapılmıştı. Onu vicdan azabından kurtarmak için çok uğraştım. O zatın nice üniversite öğretim üyesine, nice öğretmene kıydığı için, yalnız Şefika’nın değil, birçok başka ananın ve eşin kolektif lânetine uğradığını anlatmaya çalıştım. Ama annem, ‘gene de lânetlememeliydim onu’ deyip duruyordu.

Tonguç’un oğlu Engin Tonguç’un anılarında da kaza şöyle geçer:  

1946’da Milli Eğitim Bakanı yapılır yapılmaz, İsmail Hakkı Tonguç’un yaptıklarının ve Köy Enstitülerinin belini kıracağını söyleyen Sirer, bir jiple Sivas’ın Göleriz köyüne giderken aracı dönemeci alamayarak uçuruma yuvarlanmış kazada beli kırılmıştı. Babam o gün, Sirer’in ölüm haberini radyodaki ajans haberlerinden duydu ve bir süre sustu sonra da ‘Zavallı Reşat!’ dedi.”

Hasan Âli Yücel’den sonra Millî Eğitim Bakanlığına getirilen Sivas milletvekili Reşat Şemsettin Sirer, aslında, eğitim alanında iyi okullarda okumuş, felsefe bölümünü dereceyle bitirmiş, öğretmenlik, yöneticilik, müfettişlik, genel müdürlük yapmış; devletçe Almanya ve Fransa’ya eğitim sistemlerini incelemeye gönderilmiş bir kişidir.  

Milli Mücadele kahramanlarından meclis başkanı Kâzım Özalp’ın da damadı olan Sirer’in ve eşinin nişan yüzüklerini Gazi Mustafa Kemal Atatürk takmıştır.

Çalışma Bakanlığı da yapan ve grevin iş yaşamında olmaması gerektiğini savunan Reşat Şemsettin Sirer, CHP’nin sayısal üstünlüğüne karşın tutucu muhalefete karşı bol bol ödünler verildiği, hükumetin her türlü çalışmasının eleştirildiği bir zamanda Millî Eğitim Bakanlığına getirilmiş, Köy Enstitülerinin mimarlarından İsmail Hakkı Tonguç ile arasında geçen bir konuşmada eğitimde izleyeceği yolu açıkça belirtmiştir:

“Yalnız sana bir noktayı söyleyeyim, biz Meclise tavizat (ödün) olarak köy enstitülerini bir operasyona tabi tutacağız. Buna üzülmeyecek ve ses çıkarmayacaksın… ”

Sirer, işe sert ve hızlı girmiş, 1946’da Milli Eğitim Bakanı olduktan sonraki ilk işi, üniversitelerde komünist çalışmalarda bulunduğu ileri sürülen Ankara Ünivesitesi’nin dört öğretim üyesi Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes, Behice Boran ve Adnan Cemgil’i mahkeme kararı olmaksızın uzaklaştırmak olmuş, sonra da köy enstitülerinin kurucusu ve uygulayıcısı olan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u bu görüşmeden kısa bir süre sonra görevinden uzaklaştırmış önce Talim ve Terbiye Kurulu’na, sonra da ortaokulda resim öğretmenliğine atamıştır. Sözde Sirer’in amacı, “yetersiz yöneticilerin elinde bozulan ve dejenere edilen düşünceyi ve kurumu doğru yoluna sokmak, ıslah etmek”tir.

Sonraları Millî Eğitim Bakanı olacak köy enstitüleri karşısı Tevfik İleri şunu itiraf edecektir:

“…Eğer eski iktidar zamanında bir Reşat Şemsettin Sirer gelmemiş olsaydı Maarif Vekâletine, ben veya benden başka herhangi bir Millî Eğitim Bakanı bu temizliği yapmada çok daha fazla mücadele edecek, çok daha faza ter dökmeye mecbur olacaktı… Elinde olmayan imkânlara rağmen vazifesini başarmış olmasından dolayı Millî Eğitim camiası ve memleket adına Reşat Şemsettin Sirer’e teşekkür etmeyi vazife bilirim.”

Köy Enstitülerinin yalnızlaştırılması ve şeytanlaştırılması tek parti döneminde doğrudan doğruya CHP içinde başlamış, bu partili olan Sirer döneminde de son vuruş vurulmuştur. Halk Partisi’nden milletvekili olmuş, TBMM’ye girmiş aralarında Sirer gibi onlara vekilin bulunduğu bu kişiler, CHP içinde daha, Demokrat Parti’den önce, iktidarı ellerine geçirmiş ve karşı devrimin başlangıcını oluşturmuşlardır.

Melih Cevdet Anday’ın anlattığına göre; İsmet İnönü, İsmail Hakkı Tonguç, Reşat Şemsettin Sirer’in yer aldığı bir tren yolculuğunda bir köy enstitüsü önünde duruluyor, İsmet Paşa, Reşat Şemsettin, Tonguç ve öteki görevliler enstitüyü geziyorlar. Gezi sırasında, İsmet Paşa boyuna, Reşat Şemsettin Sirer’e, “Nasıl buldunuz Reşat Bey!” diye sorup durunca o da “Çok iyi Paşam”, “çok güzel Paşam!” gibi geçiştirici sözlerle karşılık veriyor.

Oradan ayrıldıktan sonra İsmet Paşa, küçük bir istasyonda köylülerin paşayı görmek istemeleri üzerine durmuş onlarla söyleşirken, trenin öbür tarafına da Reşat Şemsettin Sirer, Hakkı Tonguç’a,

Hakkı Bey, bu köylü çocuklarını neden okutmak istiyorsun? Köylüler çocuklarının okumasından korkuyorlar!” deyince “Ne demek? Nasıl okutmayabiliriz? Elbette okutacağız!” yanıtını almış, Reşat Şemsettin’in buna yanıtıysa şu olmuştur:

“Okusunlar da gelip bizi öldürsünler mi istiyorsun!” 

Reşat Şemsettin Sirer

İsmet Paşa köylülerle sohbetini bitirip trene yeniden girdiğinde, Hakkı Tonguç’un suskunluğu üzerine:

“Hakkı Bey, nedir bu durgunluğunuz? Bir şey düşünüyorsunuz galiba?”

“Paşam, ‘Köylü çocukları okurlarsa acaba bizi öldürürler mi?’ diye düşünenler var!”

İsmet Paşa, bunun üzerine şunları söyler:

“Keşke okusalar da gelip beni kesseler evvela!”

Yazar Mahmut Makal’ın anılarına göre, Sirer, büyük eğitimci İsmail Hakkı Tonguç’u sürekli bir düşman gibi görmüş, her fırsatta onu suçlamıştır.  

Ona bir tartışmada, “Çoluk çocuğunla senin ve yaptıklarının belini kıracağım!” deyince Tonguç, çok sakin, gerekli yanıtı verir: “Elinden hiçbir şey gelmez!”, dediği, bir konuşmada da, “Tonguç köy çocuklarına tuvaletlerini yapmayı öğretmeden okuma yazmayı öğretti” biçiminde bir suçlama da yönelttiği anlatılır.   

Doğan Avcıoğlu’nun; “Hitler rejimine hayran”, Necip Fazıl’ın da “hem dinci, hem laik görünen, ikili oynayan biri” olarak tanımladığı ve 2 Ekim 1953 tarihinde Sivas’ta bir trafik kazasında ölen Reşat Şemsettin Sirer, Türkiye’de eğitim sisteminin yetmiş yıldır bilinçli geriye götürülüşünün ilk aktörüdür. Anadolu insanın çağdaş eğitim almasının önüne set çeken, halkta tutuculuğun artması için çaba gösteren, günümüzde yaşadığımız neredeyse tüm sorunların doğumuna yol açan kişilerden biridir.

Dedesi de Sivas’ta dini bir ad olan Sirer, çağdaş bir eğitim görmesi, felsefe bölümünü dereceyle bitirmesi, devletçe Avrupa’ya gönderilerek orada laik eğitim üzerine çalışmalar yapması, paraya önem vermemesi ve ömrü boyunca eşiyle sıradan bir apartman dairesine yaşamasına karşın; Türk eğitim sistemini çağdaşlıktan uzaklaştırması, köy enstitülerini yok etmesi, köylü çocukların eğitilmesine ve bilinçlenmesine kuşkuyla yaklaşması, din bilginleri ve şeyhlerin düşüncelerine, dediklerine önem vermesi, karma eğitime karşı olması, laik öğretmenleri korumaması ve aydın akademisyenlere tavrı ile Cumhuriyet tarihimizde olumsuz iz bırakmış bir kişiliktir. 

 

 

paylaşmanız için