Düşünceden Vurulmak

Seçenek istiyor artık insanlar. Şu günkü siyasi arenaya baktığınızda yığınlar halinde seçenek bakan ve “Ondan başka seçenek yok ki” diyen anlayışın neyin eseri olduğunu görmek çok kolay. Başka bir alternatif, yepyeni bir oluşum kimsenin aklından bile geçmiyor. Çünkü oy verebilme hakkına sahip çoğunluk düşünemiyor… DÜ-ŞÜ-NE-Mİ-YOR-UZ!

 

 

EMİNE SUPÇİN

İnsan, düşünebilen, sosyal bir varlık. Düşünebiliyor olması, durduğu yere göre hem mucizesi hem de laneti. Köhnemiş, zamanının gerisinde kalmış sistemleri yenilemek, insan yararına daha iyisine evrilmek için düşünebilen insan toplumların rehberi, lideri olabilir. Fakat kokuşmuş sistemden beslenen asalaklar cephesinden bakınca düşünen insan doğrudan anarşist.

Toplumlar sistemlerini; yenilenmeye, insanı, doğayı önceleyen ilkelere uygun kurmuşlarsa; düşünen, üreten, aydın insan pırlanta değerinde. Öteki türlüyse, (o türlüsü bizde mevcut biliyorsunuz) alnından kurşun eksik.

Ülkemizde 70’lerde meyvesini vermeye başlayan aydınlanma hareketi, bildiğiniz gibi 80 darbesiyle durduruldu. Fakat dışarıdan güdümlü o darbe hareketinin tek amacı o gün için içerideki terörize durumu durdurmak değil, gelecek nesilleri de düşünemez hale getirmekti. Şimdi anlatacağım olay düşünme becerisini kökten yok etmenin ilk ve en önemli vuruşunun bir örneğidir.

Eğitim yılı birinci dönemin ilk sınavlarının tarihi yaklaşıyor. Dolayısıyla öğrencisini ve öğrenmeyi önemseyen öğretmenler, sınav sorularına benzer sorular hazırlayıp sınıflarında uyguluyorlar.

O öğretmenlerden Fizik öğretmeni bir arkadaşım geçen gün başına gelen bir olayı aktardı.

“Soruların yarısını test tekniğine uygun; yarısını klasik, açık uçlu soru olarak hazırladım ve sınıfa dağıttım. İlk sayfada test sorularını çözerken bir sorun yoktu. Fakat ikinci yarısına gelince sınıftan öğrencinin biri, “Hocam bu sorularda bir tuhaflık var,” dedi. Nedir dedim. Cevap çok ilginçti. “Seçenekler yok?! Ben yapamam bu soruları,” dedi.”

*

Test tekniğinin gençlere ne yaptığını görebiliyor musunuz? Bir önceki yazımda ilköğretim basamağındaki çocuklara yığılan ödev yoğunluğundan ve bunun onlara verdiği karakteristik zararlardan söz etmiştim. O ödevlerin çoğunluğu da test tekniği ile hazırlanmış sorular. Yani eğitim sistemi, sistemli olarak düşünebilme becerisini ortadan kaldırmaya yönelik işliyor.

Lütfen gözünüzde canlandırın. Çocuk anasınıfından itibaren seçenekler sunularak ilerliyor. İlköğretim birinci sınıfta başlayan sınav soruları hep seçenekli. Kendisinin bir şey düşünmesine gerek yok. Yapacağı tek şey soruyu anlayıp seçeneklerden doğru olanı bulmak. (Ki son zamanlarda artık soruyu anlamak bile zor geliyor çocuklara.) Yani otomatik hareket. Bir hareket ne kadar otomatikse, o kadar düşünceden uzaklaştırır.

80 darbesi eğitim sistemine köklü bir değişim olarak test tekniğini dayatmıştı. Yani o günlerde kimseyi idam etmediler ama bir toplumun geleceğini düşüncesinden vurup geçtiler!

Seçenek istiyor artık insanlar. Şu günkü siyasi arenaya baktığınızda yığınlar halinde seçenek bakan ve “Ondan başka seçenek yok ki” diyen anlayışın neyin eseri olduğunu görmek çok kolay. Başka bir alternatif, yepyeni bir oluşum kimsenin aklından bile geçmiyor. Çünkü oy verebilme hakkına sahip çoğunluk düşünemiyor… DÜ-ŞÜ-NE-Mİ-YOR-UZ!

Oysa düşünme becerisi, açık uçlu sorularla mümkündür. Çünkü düşünme bir durup nefes almayı gerektirir. Kurgu yaptırır. Olay planı çizdirir. Sorular ister edebi olsun ister matematik, kalem tutan elin hareketi düşünme eyleminin sonucudur. Beyin çalışmaya başlar. Çünkü seçeneği kendisi üretecektir artık.

Eğitimde, düşüncenin önündeki bariyer olan test tekniği yalnızca genel sınavlarda kullanılmalı, okul ve sınıf içinde uygulanacak sınav soruları yine eskiden olduğu gibi düşünme becerisine yönelik olmalıdır.

Diyorum da…

                                                       ( Yazı görseli: İgor Morski )

 

 

paylaşmanız için