Devlet ve millet ve mebûsân ve askere hitâben arz-ı hâlimdir!

(Günümüz Türkçe harflerine çeviren Ahmet Bayındır, 2010)

Ülkemizde özellikle muhafazakârların, mevcut iktidarın büyük saygı duyduğu ve saygın bir yere oturttukları ve “Ulu Hakan” sanını verdikleri II. Abdülhamid tahttan indirildiğinde neler söylemiş, neler istemiş, gerçekten de dirençli, güçlü kalabilmiş mi? Yoksa yazgısını kabullenmiş ve bazı istekleri mi olmuş? İşte bu mektup ya da dilekçede yazdıklarından bunu anlamak olası.

Mektubun çevirisini yaklaşık 10 yıl önce yapan amcam Ahmet Bayındır’ın bu çalışmasından çok sonraları yazar Murat Bardakçı 17 Şubat 2019’da Habertürk gazetesindeki köşesinde, arşivci-tarihçi Sinan Çuluk da 1 Şubat 2018 tarihli #tarih dergisi 45. sayısında bu mektupla ilgili yazılar yazmış ise de mektubun tüm halinde sunulmasında yarar görmekteyim.

Tahttan indirilişi sonrası 5 Temmuz 1909’da posta ile Mahmut Şevket Paşa’ya gönderdiği ve genelde yumuşak bir dille yazılmış bu mektupta kendisi, adamları, çocukları ile ilgili birtakım daha çok maddi isteklerinin yerine getirilmesini istediği, bankadaki parasını aslında asker için sakladığı ve hesabındaki parayı istenirse hemen verebileceği, can güvenliğinin sağlanması gibi ilginç konular var.   

Bildiğimiz kadarıyla, mektup, dönemin ordu komutanı Mahmut Şevket Paşa’ya ulaşmış ancak kabul görmemiştir. Padişaha zaten yaşam güvencesi sağlanmışken bu yeni isteklerin Türk ordusuna güvenmeme olduğunu ve padişahın kalan ömrünü mertçe yaşaması gerektiğini kendisine bildiren ordu komutanı paşa tüm bu istekleri reddetmiştir.

 

Mektup

DEVLET VE MİLLET VE MEBÛSÂN VE ASKERE HİTÂBEN ARZ-I HÂLİMDİR!

(Devlete, millete, meclise ve askere içinde bulunduğum durumumu ve isteklerimi içeren mektubumdur)

325 senesi nisanının on dördüncü salı günü (27 Nisan 1909) akşamı ayân ve mebusân tarafından mürettep (düzenlenmiş) heyet-i mübelliğe (tebliğ kurulu) hayatımın taht-ı teminatta (yaşamımın güvence altında olduğunu) ve her türlü taarruzdan azâde (sağ salim) bulunduğunu oğlum Abdürrahim Efendi ve bendegândan (kullarımdan) bir kısmı huzuruyla nezdimdeki (yanımdaki) ailemin işitecekleri bir surette beyân (açıklama) ve tebligatta (bildirimde) bulundu.

Gecesi de ferik (kolordu komutanı) Hüsnü Paşa, refâkatindeki (eşliğindeki) ümerâ (yöneticiler) ve zâbitânla (subaylarla) gelerek heyet-i mezkûrenin (anılan heyetin) taahhüdât (üzerine aldığı, taahhüt ettiği) ve ifâdâtını (anlattığı) bi’t-tasdik (onaylayarak, tasdik ederek) hayatımın katiyyen (kesinlikle) bir gûne (biçimde) tecâvüzât (sataşma, haddini aşma) ve taarruzâta (saldırıya) hedef olmayacağı ve ikinci ve üçüncü ordu muhafaza-yı hayatıma (yaşamımı korumaya) mütekeffil bulunduğu (kefil olduğunu) ve bütün millet o yolda temenniyyâtta bulunduklarını (dilekte bulunduklarını) Selânik’te tehyie edilen (hazır edilen) mahalde kemâl-i ihtiramla (kusursuz hürmetle) ikâmet edileceğini beyanla (söyleyerek) şayet bu bâbda tereddüt edilir ise (eğer bu konuda bir kuşku yaşanırsa) birlikte arabaya binerek ve elime levorver (bir tabanca türü) vererek maazallah (Tanrı korusun) bir tecavüz vukuunda (bir saldırı olayı olursa) iptidâ (önce) kendini levorver ile itlâf etmekliğimi (tabanca ile kendimi öldüreceğimi) vallahi, billahi, tallahi infazıyla kasem (yeminle sözümü yerine getireceğimi) ve Kur’an-ı şerifi dahi getirip ona da yemin edeceğini anlatmış ise de hâşâ Allah esirgesin ben katil olamam diyerek teminat (güvence) ve yeminine kanâat edip (inanarak) tiren-i mahsusla (özel bir trenle) Selânik’e gelindi.

Burada gördüğüm muamele-i nazikâne (ince, saygın davranışlar) ve zâbitânın (subayların) umur-u muhafazadaki (koruma işinde) gayret ve hamiyeti (çaba ve çalışmalarını) mucib-i takdirdir. (hayranlıkla karşıladım)
İyi ve kötü fakat hüsnüniyetle (iyiniyetle) otuz dört sene vallahî ve billahî geceli gündüzlü devlet ve millete hizmet ettim. Şeyhü’l-islâm Efendi vasıtasıyla ettiğim yemine muhalif hal ve harekette bulunmadım. Meşrûtiyet aleyhine (meşrutiyet yönetimie karşıt) amâl-i nüfuz etmedim. (nüfuzumu kullanmadım)

İstanbul’daki asker hadisesinde vallahî malumatım yoktur. ( 31 Mart vakasını kastediyor) İşte buralarını dahi kısmen temin ediyorum. Biraderim merhum Sultan Murat Hazretleri yirmi altı sene muammer (ömür sürmüş) olup maiyetlerinden (emrinde bulunan) müteaddit (birçok) harem ağaları ve merhum Hayrettin Paşaya hizmet etmiş olan Server ağa ve lüzumu kadar bendegân (kullar) ve saire (ve ötekileri) bulunurlardı.

Hazine-i hassa (padişahın şahsi hazinesi) ve mutfaktan her türlü meşrubât (içecek) ve makûlât (takımlar) ve levâzımât-ı saire (öteki gerekli malzemeler) kendileri için tertip, esbâb-ı istirahatleri (dinlenme nedeni) her veçhile (her şekilde) istihsal edildi (sağlandı).

Rus ser-askeri  (Rus ordusu) henüz Ayastefenos’ta bulunduğu bir hengâmda (zamanda) Ali Suavi vakası zuhûr etmesiyle (olayının başlamasıyla) müşarün-ileyh Hazretlerini hemen yanıma alıp ortalığın kesb-i sükûnetiyle (sakinliğe ermesiyle) ikametgâhına iade ve vefatlarına kadar umur-u muhafaza (korunması) ve sıyanetlerinde (saklanması, korunması) ne derece izhâr-ı dikkat (dikkat etmek) ve gayret ve ailelerinin maâşâtı (maaşlar) ailemle müsavi (eşit) bir surette istifa edildiği ve hasta ve alil’l-vücutlu (bedenleri sağlıksız) oldukları halde bunca müddet her türlü arzusuna mazhariyet suretiyle yaşadıkları bedîhî (apaçık) ve ahiren (sonradan) irtihâlleri (öldükleri) ne yolda vuku bulduğu dahi tabib-i hususileri Rıza Paşa’nın raporuyla nümâyandır. (ortadadır)

Vefatlarından sonra aileleri efradına kendi evladım gibi bakarak husûl-ü refah (refaha erişme) ve huzurları hakkında vuku bulmadı hatta müşarün-ileyh hazretlerinin harem-i muhteremleri baş kadın efendi müdebbire (serbest bırakılmış) ve dindar olup muma-ileyh (adı geçen) Server Ağa vasıtasıyla ailemle beraber maaş aldıkça beyân-ı memnuniyeti (hoşnutluk duyduğu) hâvi yazdığı teşekkürnâmeler elân (bugün) saraydaki evrakım miyânında (açık evraklarımda) mevcuttur.

Mahdumları (oğulları) Selahattin Efendi’nin aleyhimde bulunacağına inanmam. Mücerret isnattan (soyut suçlamadan) ibarettir. Bulunduğum hal-i felâket-i iştimâl (çevrelemiş felaket durumu) şu suretle telhîs (özetlenir) olunur. Kesîr-ül-ıyâl (kalabalık aile) ve kesîr-ül-evlâd olduğumdan (çok sayıda çocuğum olduğundan)  İstanbul’da bulunan evlâdımdan Nureddin Efendi kendi vâlidesiyle diğer ihtiyar kadınlardan müteşekkil (oluşan) bir aile efradı elyevm (şimdi) nân-pâreye (bir lokma ekmeğe) muhtaç bir haldedirler.

Maaşım şimdilik burada idareye kifâyet (yetmekte) etmekte ise de İstanbul’dakilere muâvenet (yardım) ve infâk (beslenme) edecek bir derecede değildir. Mamâfih (durum böyleyken) esbâb-ı zarûretin (zorunlu nedenler) indifaını (davranacağını) devlet ve millet nazar-ı dikkate alacağına eminim. Çünkü bilumum servet ve eşyam müsadere edildi. Perişân (çok zor durumda )ve  şâyân-ı merhamet (yardıma gereksinimi olacak durumda) bir halde kaldım tafsilât-ı mebutadan maksad-ı yegâne(tek amacım) şunlardır:

Evvelâ kendimin ve ehl ü ıyâl (aile bireylerim) ve evlâdımın hayatı her türlü taarruz (saldırı) ve tecâvüzâttan (zorlamalardan) masun ve mahfuz ettiği hakkında mevâîd (söz verilen) ve taahüdât  (yapılacağı bildirilen işler) sâlife-i ayân ve mebusân ve devlet ve asker tarafından taht-ı temin ve karara alınsın. Bu karar da açık ibare ile suret-i resmiyede tahriren tarafıma tebliğ edilsin.

Saniyen (ikinci olarak): ikâmet etmekte olduğum Alâtini köşkü nâmıma mübâya (satın almak) ile mâdâm-el-hayat (yaşadığım sürece) ikâmet etmek üzere tahsis olunsun.

Salisen (üçüncü olarak): hizmetimde bulunanların hürriyet-i şahsiyeleri (kişisel özgürlükleri) esbâb-ı istihsâl (sağlansın) kılınsın. İşte temenniyâtım (isteklerim) şu üç şeyden ibarettir. Zira hayattan adem-i emniyet (yaşamımın güvende olmaması) insan için her an bir ölümdür. Hayat ise mukaddestir. Hayattan emin olmamak gibi felaket olamaz.

Binaenaleyh (bundan dolayı) şerâit-i selâse-i mezkûre infâz ve icrâ olunduğu  (bu üç koşul yerine getirildiğinde ve yapıldığında) halde her ne suretle arzu olunur ve kimin huzurunda icap ederse bankadaki matlubumun  (alacaklarımın) teslimine dair olan varakanın (senet) takrir ve imzasına hazırım. (bildirir ve imzalarım)

Servetimin asker için muhâfaza (asker için saklandığını) edildiğini mahz-ı hakîkat (içtenlikle) olmak üzere beyân edebilirim.

Mevcudumun (varlığım) keşke daha kesretli bir raddede (daha çok durumda) bulunsaydı kâffesinin (tümünü) cihet-i askeriyeye terkine (askere bırakmaya) muvaffakiyet şerefine (başarma onuruna) nâiliyet temennisinden (erişme dileğinden) kendimi alamamaktayım.

Cenâb-ı Hakka kasem ederim ki (Tanrıya yemin ederim ki ) bu fâni dünyada yegâne maksadım yalnız devlet ve millete dua-hân (duacı) olarak emniyetle enfâs-ı madûdemin (güven içindeki ömrüm boyunca) bulunacağım mevkide ikmâlidir. (ömrümü bulunduğum yerde tamamlamaktır) Katiyen başka fikrim yoktur. (başka bir kötü niyetim yoktur)

Arzu olunacak surette de (isterseniz) teminat itasına âmâdeyim (güvence vermeye de hazırım). Binâberîn (bu nedenlerle) işbu arzuhalimin (talep ettiklerimi içeren dilekçemin) meclis-i mebusânda kırâatla (mecliste okunarak) bu millet-i muazzama (büyük milletimize) ve devlet-i meşrûtenin (meşrutiyetle yönetilen devletimize) der-kâr olan (açıkça) haşmet ve atıfetine nisbeten ehemmiyetten ari olan müsted’â-yi mezkûrenin kâbulünü (devletimizin yüceliğine ve büyüklüğünün yanında bu belirttiğim küçük isteklerimin kabul görmesini) rica ederim.

ABDÜLHAMİD

Fî: 22.Haziran.Sene: 325 Fî: 17.Cumadelâhir.Sene: 327 (5.Temmuz.1909)

( Yayına Hazırlayan: Avukat Cem Bayındır )