Çin’in Nüfus Politikası ve Hatırlattıkları

Dünya sanayi üretiminin yüzde 28,5’ini karşılayan Çin’de nüfus artış hızının azalma eğiliminde olduğu bir gerçektir. Bunun başat nedenleri arasında, eğitimli kadın işgücü sayının artması,  kariyerin çocuk sahibi olmanın önüne geçmesi, kadınların ekonomik bağımsızlıklarının artması ile birlikte evlilik oranının düşmesi sayılabilir

 

ERSİN DEDEKOCA

Dünya nüfusunun en yoğun ülkesi Çin’de hükümet, yıllardır uygulanan aile başına iki çocuk sınırını kaldırdı. Artık aileler üç çocuk sahibi olabilecek. 2020 yılı nüfus sayımı sonuçlarının ardından ülkede ailelerin artık üç çocuk yapmasına izin verildi.

Çin, bu kararının gerekçesi olarak ülkede “ortalama doğum oranının”, 2000-2010 arasında yüzde 0,57 iken son 10 yılda bu oranın 0,53’e gerilemesini gösterdi. Bu arada, bu düşüşe karşın ülke nüfusunun 1 milyar 411 milyon kişiye yükseldiğini de belirtmeliyiz.

Çin’de sadece geçen yıl 12 milyon bebek dünyaya gelmiştir. Çin hükümeti bu sayıyı yetersiz bulup; 2016’da yıllık bebek doğumunun 18 milyon olduğunu söyleyerek karamsarlığa düşmüştü.

ÇİN’DE ÇOCUK SAYISI POLİTİKASI

1949 Devriminin hemen öncesinde Çin’de “yaşam beklentisi” ortalama 35 yıl, “nüfus” ise yaklaşık 540 milyondu. 1976 yılına gelindiğinde “ortalama ömür 66” yıla, nüfus ise 940 milyona yükselmiş; “bebek ölüm oranı” ise, binde 227’den 55’e kadar düşmüştü.

Devrimin Lideri Mao, başlarda artan nüfusun ülkeyi güçlü yapacağı görüşünde olsa bile, sonraları bu düşüncesini esnettiği anlaşılmaktadır. Sonraki Pekin Lideri Deng Xiaoping, bu konuda Mao’dan farklı düşünmekteydi ve bu nüfus artışını Çin’in geleceği için tehlike olarak görmekteydi.

1970’lerin başlarında uzmanlar, Çin’in için ideal nüfusunun 700 milyon olduğunu belirtmişlerdi. Bu bağlamda, her ailenin 3 çocuğa sahip olması durumunda, ülke nüfusun 2060’a kadar 3 milyarı ve 2080’e kadar 4 milyarı aşacağını hesapladılar. Buna karşılık Çin’in, öngörülen bu büyük nüfusa yetecek kaynaklara sahip olmadığı herkesçe bilinmekteydi. Uzmanlarca getirilen öneri, ülke nüfusunun 20. Yüzyılın sonuna kadar 1.2 milyar civarında kontrol altına tutulması gerektiği şeklindeydi. Sonunda yetkililer, “nüfus artışını yavaşlatacak bir aile planlaması” kampanyasına karar verdiler. Bu kampanyanın ilk sonucu “tek çocuk politikası” oldu.[1]

1973’te başlatılan ve 1979’a kadar yürürlükte olan “aile planlaması kampanyasının” sloganı: “Daha geç, daha uzun, daha az” olup, açılımı da “daha geç evlilik yap, daha uzun aralıklarla çocuk yap (en az üç yıl aralık zorunluydu), daha az çocuk yap” şeklindeydi. Evlilik için kentlerde erkeklerin 25, kadınların 23; kırsal alanlarda ise sırasıyla 23 ve 21 yaşlarını doldurmuş olmaları gerekmekteydi. Kampanya kapsamında, doğum aralıkları ve evlilik yaşları dışında bir yasal zorunluluk yoktu.[2]

Getirilen uygulama kurallarına göre, başta Uygurlar olmak üzere bütün azınlıklar (kırsal-kentsel alan ayrımı olmaksızın) tek çocuk uygulamasından muaftı. 1980’lerin ortalarından başlayarak, sadece kırsal kesimdeki ailelere ilk doğan çocuk kız ise, doğum arasında dört yıl olması koşuluyla, ikinci çocuğa izin verilmişti. Keza ilk çocuğu bedensel veya zihinsel engelli olan tüm ailelerin iki çocuk sahibi olma hakları bulunmaktaydı. Ayrıca, babanın ölüm riski barındıran işlerde (madencilik gibi) çalışması halinde, ailenin ikinci çocuğa sahip olabilme hakkı vardı. Bu sınırlamaları kolaylaştırmak amacıyla “kadınların kürtaja kolay erişiminin sağlanması” da yasal bir hak olarak yerini almıştı.[3]

YAKIN DÖNEM POLİTİKALAR

Bu kampanya 1970’de 5,9 olan toplam “doğurganlık oranının” 1979’da 2,7’ye düşmesini sağlamıştı. Pekin, 1979’dan sonra uygulanan tek çocuk politikasına 2016 yılında son vererek, sınırlama ”iki çocuğa” yükseltilmişti.

Çiftlerin iki çocuk sahibi olmalarına izin veren politika 2013’ten 2015 sonuna kadar iki-üç küçük düzeltme yapılarak 2016 en kapsamlı halini almıştı.[4] 35 yıl boyunca tek çocuk diye direten Çin yönetiminin iki çocuğa izin verme konusunda üç neden sayılabilirdi:

-Özellikle kadınların, ekonomik gelişmeye koşut olarak işgücünde daha fazla yer almaları sonucu “doğurganlık oranlarındaki düşüş” olgusunun, ülkenin işgücü avantajını kaybetmesi riskini gündeme getirmesi,

-Erkek çocuğa sahip olmak isteyen ailelerin fazlalığı erkek-kadın oranında ciddi bir dengesizlik ortaya çıkardı. Bu bağlamda, kız kürtajla aldırılması uygulaması sonucu “erkek-kadın oranının 108:1” e yükselmesi,

-Düşük doğurganlık oranın, yaşlılık oranında artışa yol açması ve bu gelişmenin de sosyal güvenlik harcamalarını attırması.

Beş yıl sonra (2021) çocuk sayısı üçe çıkartılırken yönetimin dikkate aldığı temel endişe, Çin’de halkın çocuk yapma eğilimin bu hızla devam etmesi halinde nüfusun azalmaya başlayacağı, böyle bir gelişmenin de Çin’in ekonomik büyümesinin sonu olacağıydı.

2019 yılında hükümet “daha fazla çiftin iki çocuk sahibi olmasını teşvik etmek amacıyla, tüm yerleşim birimlerinin bebek ve 3 yaş altı çocuklar için bakım hizmetleri oluşturmaları veya geliştirmelerinin teşvik edilmesi ve mevcut çocuk bakım hizmetlerinin iyileştirmesine dair” bir belge yayınladı. Şimdi, “üç çocuğa izin veren” politikayla birlikte, bunlara bazı maddi yardımlar, eğitim ve sağlık gideri yardımlarının eklenmesi beklenmektedir.[5]

Ulusal İstatistik Bürosu’nun verileri 1970’den önce ülkenin toplam doğurganlık hızının ortalama 5,8 civarında olduğunu, 1991’den beri düşmeye devam etmektedir. 21. Yüzyılda biraz daha düşerek 2,1 seviyesine indiği belirtilmektedir. Bazı uzmanlara göre “ülkenin toplam doğurganlık hızı” uyarı çizgisinin (yüzde 1,5) altına düşmüş ve nüfus gelişimi kritik bir noktaya gelmiştir.[6]  Bilindiği gibi genel olarak, toplam doğurganlık hızı 2,1 düzeyinde olduğunda, her nesildeki insan sayısı sabit kalmaktadır. Bu seviyenin altına düştüğünde, nüfusta azalma riski oluşmakta ve bunun sonucunda bir dizi sosyal sorun ortaya çıkabilir”. Bütün bu “iki çocuk”, “üç çocuk politikasının” amacı: “Toplam doğurganlık hızını 2,1 düzeyine”, belki biraz daha üstüne, çıkarabilmektir.[7]

YENİ POLİTİKALARIN İRDELENMESİ

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, dünya sanayi üretiminin yüzde 28,5’unu karşılayan Çin’de nüfus artış hızının azalma eğiliminde olduğu bir gerçektir. Bunun başat nedenleri arasında, eğitimli kadın işgücü sayının artması, eğitimli kadınlar için kariyerin çocuk sahibi olmanın önüne geçmesi, kadınların ekonomik bağımsızlıklarının artması ile birlikte evlilik oranının düşmesi, buna karşılık boşanma oranının artması sıralanabilir. Bir başka neden de, yaşam maliyetinin, özellikle kentlerde çok yükselmesidir.[8]

Çin’in bu kaygılarını kendi ülkeleri, hatta dünya için taşıyan görüşler oldukça yaygındır. Daha ileri giderek bu gelişmenin “insanlığın sonunun getireceğini” bile söyleyenler bulunmaktadır. Ancak böyle bir tehlikenin “yakın dönemde” hayata geçmesi olasılığı çok güçlü değildir. Çünkü bazı ülkelerde ortaya çıkacak olan olası ”işgücü eksikliğini” giderecek birçok “nüfus fazlası” olan ülke bulunmaktadır. Saniyen gelişen teknoloji, yapay zekâ uygulamaları da “işgücüne olan gereksinimi” her geçen gün azaltmakta olduğu da bir olgudur.

Ancak şurası oldukça açık bir gerçek ki, Çin bu politika vasıtasıyla Batı emperyalizmine karşı (veya alternatif olarak) “dünyayı kuşatmaya” çalışmaktadır. Söz konusu bu amaç için “ekonomik büyümeyi” araç olarak kullanmaktadır. Bunu yaparken de, mukayeseli üstünlüğünün en yoğun olduğu işgücünü, nüfus artışını pompalamayı sürdürmek istediği anlaşılmaktadır.

Ancak ülke nüfus yapısındaki eğitim, gelir artışı ve tüketim alışkanlıkları dönüşümleri, doğum hızını artırmaya yönelik bu niyetleri sonuçsuz da bırakabilir. Aslında böylesi bir gelişme, belki de dünya için de iyi olur. Bilindiği gibi Çin, “yüksek nüfusu ve hızlı ekonomik büyümesi”[9] ile “iklim değişimden sorumlu” ülkelerin başında yer almaktadır.

Yazıya son vermeden, ülkemiz nüfusu için de küçük bir gönderme yapmak istedik. Bilindiği gibi Türkiye’de de “nüfus artış hızı” giderek düşmektedir. Öyle ki, 1980, 1990, 2000 ve 2010’da sırasıyla binde 2,32; 1,75; 1,50 ve 1,26 olan artış yüzdesi, 2020 yılında binde 0,55’e inmiştir. Keza “toplam doğurganlık hızı[10] ise, 2001 yılında 2,38 iken, 2020 yılında 1,76’ya gerilemiştir.

Bu arada ülke yönetiminin en üst seviyesinde, dört çocuk sahibi olmak tavsiye ve teşvik edilmiştir. Ancak yukarıda belirttiğimiz “nüfus artış hızındaki bu düşüş”, ailelerin yürütülmekte olan dört çocuk kampanyasını ellerinin tersi ile ittiğini göstermektedir. Zaten ülkede yaşanan “gelir dağılımı bozukluğu” ve artan işsizlik koşullarında “artış” yönünde bir gelişme de beklenemezdi.

Aileler iyi ki böyle yaptılar. Çünkü yürütülen çevre, inşaat politikaları ve fazla nüfusun neden olduğu “iklim değişikliği” tüm hızı ve şiddeti ile ülkemizi kuşatmış durumdadır. Yanlış tarım politikası, öngörüsüzlük ve artan kuraklık nedeniyle tahıl üretemez hale ülkede çiftçi, ne yapacağını bilemez durumdadır.

Gönül isterdi ki, “plânlı bir sanayi-tarım-büyüme” politikasıyla, “üretken ve sürdürülebilir” bir büyüme ve “istihdam artışı” sağlansın; bu arada, “dini ve tarikat oylarını cezbetmek” amacı gütmeden, anılan ekonomi politik gerekçeleri yurttaşlara açıklayarak, “nüfus yaşlanması” ve “yumuşak güç kaybı” önlenmiş olsaydı.

 

[1] “Family Planning in China”, China-un.ch, Ağustos 1995, http://www.china-un.ch/eng/bjzl/t176938.htm

[2] Yang Xiaoping, Zuo Xuejin, “Time to drop the one-child policy”, China Dialogue, 15.09.2010, https://chinadialogue.net/en/cities/3817-time-to-drop-the-one-child-policy/

[3] Kamuran Kızlak, “Çin’de üç çocuk: Siz yapın, biz bakalım”, BirGün, 21.06.2021, https://www.birgun.net/haber/cin-de-uc-cocuk-siz-yapin-biz-bakalim-349097

[4] Sui-Lee Wee, “China Says It Will Allow Couples to Have 3 Children, Up From 2”, NYT, 31.05.2021, https://www.nytimes.com/2021/05/31/world/asia/china-three-child-policy.html

[5] “China’s Population Bust”, Project Sydicate, 10.06.2021, https://www.project-syndicate.org/bigpicture/china-s-population-bust?barrier=accesspaylog

[6] Cullen S. Hendrix ve Marcus Noland, “Assessing potential economic policy responses to genocide in Xinjian”,  Peterson Institute for International Economics(PIIE),Haziran 2021, https://www.piie.com/publications/policy-briefs/assessing-potential-economic-policy-responses-genocide-xinjiang

[7] Bert Hofman, “China’s new population numbers won’t doom its growth”, Eastasiaforum, 6.06.2021, https://www.eastasiaforum.org/2021/06/06/chinas-new-population-numbers-wont-doom-its-growth/

[8] “What Should China Do about Its Aging Population?”, China File, 6.05.2021, https://www.chinafile.com/conversation/what-should-china-do-about-its-aging-population

[9] Son 30 yıldır Çin, küresel ekonominin içerisinde yer alıyor ve uluslararası dolaşım -uluslararası ticaret, yatırım ve insan hareketliliği-, Çin’in olağanüstü büyümesinde merkezi bir rol oynamaktadır. Çin’in 14. Beş Yıllık Planında, şu anda, Çin vatandaşlarının yüzde 60’ı şehirlerde yaşamaktadır. Hükümet, önümüzdeki 15 yıl içinde Çin’in kentleşme oranını yüzde 75-80’e çıkarmayı hedeflemektedir. Keza Çin, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne katıldığından bu yana, “dünya karbon emisyonlarındaki artışa yüzde 80 oranında katkıda” bulunmuştur. Yao Yang, “China’s bold new Five Year Plan”, Eastasiaforum, 13.12.2020, https://www.eastasiaforum.org/2020/12/13/chinas-bold-new-five-year-plan/

[10] Bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş döneminde doğurabileceği ortalama çocuk sayısıdır.

PAYLAŞMAK İSTERSENİZ