Bu ne rezalet, milli kıyafet!

Böyle bağırmaya başlamışlardı, daha doğrusu bağırtılmaya… 1970’lerle birlikte, 19 Mayıs törenlerinde statların bir yerine kümelenmiş birileri ortaokul, lise öğrencisi kızların ve hatta erkeklerin tören giysileri için böyle ünlerlerdi:
“Bu ne rezalet… Milli kıyafet…”
Kimlerdi onlar?

Haldun ÇUBUKÇU
halduncubukcu@hotmail.com

O yıllarda dincilik bu kadar güçlü değildi, onların misyonlarını yer yer onlarla birlikte Ülkücüler yerine getirirdi. Birlikte, sindikleri köşeden diz üstü spor giysili kızları hedef alarak ( zihinlerinin içinden geçenleri varın düşünün) bağrışırlardı, eğer mülki amirler onların kafasında değillerse bu bağrışma tez elden bitirilirdi; onlardan ise… biraz garnizon komutanının tutumuna bağlı olarak tezahüratın uzamasına izin verilirdi.

Süleyman Demirelli Adalet Partisi yıllarıydı.

Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi Demirellerin kanatlarının altınsa sığınmış büyüyordu. Tabii onlarla birlikte sayısız cami ve yaptırma derneği, imam hatipler, Nurcular, Komünizmle Mücadele Derneği, Ticaniler, ülkücü hareket ve Fethullah Gülen hem hoca hem efendi hem hazretleri devlet eliyle, Sovyetler Birliği’ne karşı “Yeşil Kuşak” oluşturan ABD’nin belirleyici katkılarıya… büyüyor, büyütülüyorlardı.

Aslında birbirlerinden de nefret ederlerdi. Ama en büyük nefret… kadınaydı! Bedeninden utanması gereken kadının özgürleşmesinden nefret ederlerdi. Kadını “o hale sokan” CHP zihniyetinden; daha doğrusu Cumhuriyet Devrimi’nden, Atatürkten… nefret 19 Mayıs törenlerinin yapıldığı statlara böyle yansırdı. İstanbul’daki Mithat Paşa Stadyumundan Sivas 4 Eylül Statdyumu’na, Samsun 19 Mayıs stadından Gaziantep stadına kadar…

“Bu ne rezalet, milli kıyafet”

1940’lardan bir 19 Mayıs İstanbul

19 MAYIS KADININ ÖZGÜRLEŞMESİNE DE İLK ADIM

Herhangi bir şeyin niteliği daha çok diğer şeylerle karşılaştırılması yoluyla bilgi haline getirilebilir.

Osmanlı İmparatorluğunun topyekûn durumu gibi.  Hiçbir şeyi yolunda gitmediği, yaşamasına izin verildiği için yaşayan, feodaliteye gömülmüş, yoksun, bitkin ve bitli, çaresiz, tükenmiş bir devlet enkazı. Her şey enkaz; çocuklar, erkekler ve yok hükmündeki kadınlar.

Devrimciler Mithat paşalardan beri Batı ile kıyasladıklarında ülkelerini faciayı daha net hissedebiliyorlar.

Eğitim, eğitimli kadın…
Toplam cehalet, bitkinlik, hastalık, çaresizlik içinde umutsuzluk. Karşı-devrimin hâlâ ,izin vermemesi… II. Abdülhamit, 31 Mart,  Cihan Harbi, işgal…

Her şeyden önce din! Kadının saçının telinden bile rahatsız olan bir din.  Kadının saçının telinden rahatsız olan bir allah!  Kadını aptal, arıza, tehlike, şeytanın aleti, baştan çıkararak erkeği Adem’den beri günaha sokmuş melanet gören “semavi” dinlerden bir din ve kadına karşı en bağnaz olanı. Haytın bütün dizgesinden kadını çıkartan eve kapatan, eve kapatmakla da yetinmeyen kadını kendinde kendini mahkum etmeye mecbur tutan bir din. Yemek tabağında çıksa mide bulandıran saç teli, dinin allahında gösterilmemesi gereken bir cinsel nesne halini almış.
İki kadın ancak bir erkek ediyor tanıklıkta. Yarım zekâ, eksik akıl…

Din ve kitabı, hadis külliyatı; baştan başa kadını aşağılamaktan, utandırmaktan, sen kötüsün, erkeğine, efendine tabi ol, ona itaat et emrini tekrarlamaktan şişmiş bir din. Hayat insan için, ama kadın insan değil, ikinci tür. Ve ama o kadın yetiştirecek çocukları, hele de kız çocuklarını… Toplumun geleceğini en önce o kadın belirleyecek.

İşgalcileri, İngilizleri, Yunanı; hâceleri, şeyhleri şıhları, seyyidleri mollaları, feodal savaş ağalarını, despotları tepelemek o kadar zor değil. Müsellah devrimci iradenin karşısında durabilme şansları yok… Ama kadının özgürleşmesi o kadar zor ki…
En başta yüzlerce yılın kadın beyni üzerinde bizatihi kadın tarından da onayı verilmiş ziftinin, taaffününün, cerahatinin kaldırılması gerek. Senin saçının teli güzel. Senin vücudun erkek vücudundan çok daha güzel. Sen de en az erkek kadar başarabilirsin, yapabilirsin, yarışabilirsin. Vücudun senin, erkeklere ait utanman gereken bir seks nesnesi değildir; o senin özgürlüğün, bilincinin kalesi, diğer kadınlarının vücuduyla bir araya geldiğinde insanlığı arındıracak, insanlaştıracak özne. Sen öznesin.

Kemalistler bunu yaptılar.

1930’lar

Bunu yapmak Fransız devrimcileri için oldukça kolaydı. Avrupa Kilise’nin kapısına isyanını çakıp dünya demirbaş defterinden çoktan kaydını düşürmüştü. Rus devrimcileri için daha kolaydı. Hıristiyan kütleleri kadını Meryem Ana simgesiyle toplumsal hayatta daha işlevsel olarak katmışlardı zaten. Çin devrimcileri için de daha kolaydı, töreleri dışında din diyecek bir dini yoktu Çin halkının. Hiçbirinin karşısında kadını bu derece metalaştıran, erkeğin yanında hiçleştiren yüzlerce yılın tortulaştırdığı bir bağnazlık silsilesi yoktu.
19 Mayıs’ta Bandırma vapuru sadece Samsun limanına değil, Türkiye topraklarının kadınının da özgürlük şafağına yanaşmıştı.

Sonrası adım adım geldi. Hatta adım adım da değil, en devrimci Jakoben iradeyle bir sel gibi, tufan gibi.

19 MAYIS KADININ GÜZELLİĞİNİN KUTSANMASI

Eski 19 Maysı törenlerinden rast gele birkaç fotoğra kullanıyorum bu yazıda. Emin olun kutlanmaya başladığı zamandan beri, o arihlerde ve bugün en “tutucu” sayılan yerlerde bile, günümüzde bile sokağa erkeksiz çıkarılmayan kadınların mahvedilmişlikten ilmühaber alınmış ikametlerinde, bulun o zamanlar fotoğraflarına bakın…
Okullu kızlar, vücutlarının güzelliklerine, kadın onurlarına, heybetlerine ve gururlarına bürünmüş yırtıp erkek egemen ortaçağ tasallutunu, özgürleşemeye yürüyorlar; Cumhuriyet tribünü, o inanılmaz devrimi selamlayarak.


Yolları kesilmeliydi.

Bir kuytuya kümeleştirdiler ne âşk yaşayabilmiş, ne bir sevgili elini tutabilmiş çoğu köyden gelme, emekçi aile çocuklarını, şehirli kızlara lanet yağdıramaya teşvik ettiler. Erkekler. Allahları erkekti, erkek için kullanılan hüve şahıs zamiri kullanılırdı. Amerika erkekti, Milliyetçilik erkek, din erkek, komünizmle mücadele erkek, slogan erkekti:
“Bu ne rezalet, milli kıyafet”

Ve sonra etek boyları uzadı. Genç kızlar yeniden bedenlerinden utandırılmaya başlandı. Milli kıyafet diye folklor giysili ya da tuhaf mı tuhaf rüküşlükler büründürüldü. Saçlar örtüldü. Saç telinin rüzgârı özlemesine yasak konuldu, rüzgârların kadın saç telini…

Şimdideyiz!
Bir yanda yeniden tutsaklaştırılmış muazzam sayıda kadın, bir yanda çığrından çıkarılmış rezillikle mesela 8 Mart İstanbul “kutlamaları” radikal feminist liberal kepazelikler…

19 Mayıs Bacıyyan-ı Rum’u anımsamak değil miydi?

19 Mayıs; kadının kurtuluşu için dinsel gericiliği, feodalizmi, emperyalizmi tasfiye etmenin zorunluluğu. Şiddetle. Yeniden.