Besleme Gazetecilik, Sansür ve II. Abdülhamid Dönemi

Her şeyden önce, dünya değer Padişah Hazretlerinin sağlığı, ürünün durumu, memlekette ticaret ve sanayinin ilerlemesi üzerine havadis verilecektir. Padişah’ın sağlığının iyi olduğu yazılabilir, ancak hastalığından söz edilemeyecektir

AV. CEM BAYINDIR

 

Osmanlı Aydınlarının Düşü

Mutlak monarşiden kurtulmak ve Avrupalılar’ınki gibi özgürlük isteyen Tanzimatçılar onların yolundan gitmenin gerektiğine inanıyorlar ve  Yeni Çağ aydınlanmasının getirdiği gelişmeleri ve özellikle de Fransız İhtilali’ni yakından izliyorlardı. Bunun bir nedeni de birçok Tanzimat aydınının Fransa’da eğitim alması ve örnek aldıkları Batılı aydınların ve bilim insanlarının Fransız Devrimi’ni desteklemeleriydi.

Aydınlara göre, Abdülaziz ile yeni anayasa olanaksızdı, çünkü o iktidarını paylaşacak bir kişilik değildi. Düzenledikleri darbe ile Abdülaziz tahttan indirilip yerine daha ılımlı biri olan V. Murad geçirildiyse de işler beklenildiği gibi gitmedi çünkü Sultan ruhsal sorunlu ve alkol bağımlısıydı ve meşrutiyetten hiç söz etmiyordu. Murad’ın 93 günlük iktidarının sonunda, aydınlar bu kez Abdülhamid ile görüşüp onu tahta çıkarmak istedilerse de önce buna karşı çıkan veliaht Hamid, sonradan yeni anayasa istemini ve tahta geçmeyi kabul etti ve 1876 yılında padişahlığa getirildi.

Gerilimin Başlangıcı

Böylece Türk siyasal yaşamında ilk meşrutiyet serüveni başlasa da aydınların düş kırıklıkları bitmek bilmedi. Çünkü önce 93 Harbi diye bilinen 1877-78 Rus Savaşı yenilgisi ve meclisin padişah tarafından “tatil edilişiyle” II. Abdülhamid ve Genç Türkler arasındaki yıllarca sürecek gerilim başlamış olacaktı.

Padişah ve Genç Türkler Ayrışması ve Yansımaları

1909 yılına değin sürecek olan 33 yıllık dönemdeki ayrışma bugün bile bitmemiştir. Genellikle tutucu kesimler Abdülhamid iktidarından övgüyle söz ederlerken, aydınlarsa onu zorba, diktatör olarak suçluyor ve konumlar karşı yanın söylemlerine göre belirleniyor ve besleniyordu.  

Abdülhamid’in, cumhuriyet döneminin tutucu çevrelerince desteklemesi ise yeni sayılabilecek tarihlerde ortaya çıkmıştır. Bu durum, yani II. Abdülhamid’in güçlü bir figür olarak seçilmesi, Necip Fazıl’ın başını çektiği Büyük Doğucu’arın Mustafa Kemal Atatürk’e karşılık ortaya çıkarmak istedikleri bir lider (halife) bulma amaçlıdır.

Büyük Doğucular, Kemalizm’in, laikliğin, cumhuriyet değerlerinin karşısındaydılar, her ne denli büyük bir figür olarak ortaya çıkarılsa da bu biraz zorlama bir işti. Çünkü gerçekte padişah; sıradan, yetenekleri sınırlı, en büyük toprak yitimlerini görmüş, devleti büyük borç yükü altına sokmuş, kuşkucu, yöneticilerini azınlıklardan seçen biri olduğu gibi, bulunduğu yüzyıla göre modern sayılabilecek işler yapan, Batı müziğine hayran, tüm iyi işleri, hayır işlerini, toplumsal hamleleri sanki ilk kez kendi döneminde yapılıyormuş gibi gösteren bir sistem yaratan biriydi ve birçok açıdan uygun bir tercih de değildi.  

İstibdat Döneminde Gazetecilik

Bu dönemde gazetecilik çok zor ve bir o denli de tehlikeli bir işti. Çünkü Abdülhamid döneminde gazeteler sıkı bir sansüre uğruyorlar, yasaklanmış sözcüklerin kullanımında, hatta dizgi yanlışlarında bile gazetecilerin başları belâya girebiliyordu. Bu baskı döneminde, tüm gazeteler, dualarla, beylik haberlerle, asayişin sürekli berkemâl olduğu, her şeyin mükemmel gittiği türünden haberlerle, yazılarla doluydu.

Matbuat Yönetmeliği

Bu dönemde, gazete ve dergilerle ilgili işlemler Matbuat Müdürlüğü’nce yürütüldüğünden, Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa, Matbuat İdaresine şu yönetmeliği göndermişti:

1- Her şeyden önce, dünya değer Padişah Hazretlerinin sağlığı, ürünün durumu, memlekette ticaret ve sanayinin ilerlemesi üzerine havadis verilecektir. Padişah’ın sağlığının iyi olduğu yazılabilir, ancak hastalığından söz edilemeyecektir.  

2- Ahlâk bakımından yayınlanmasında sakınca olmadığı Maarif Nazırı Paşa hazretleri tarafından tasdik edilmedikçe, hiçbir tefrika yayınlanmayacaktır.

3- Hepsi bir nüshaya konulamayacak kadar uzun edebiyat ve fen makalelerinin yayınlanmasında, “Mabadı (devamı) Var”, ya da “Mabadı Yarına” sözcüklerinin kullanılmasına müsaade edilmeyecektir.

4- Bir makalede beyaz yerler ve noktalar geçilen boş yerler bırakılması, birtakım uygunsuz varsayımlara ve zihinleri karıştırmağa sebep olacağı için, bunlara kesinlikle meydan verilmemesi gerekmektedir.

5- Şahsiyata kesinlikle meydan verilmeyip bir vali ya da mutasarrıfın hırsızlık, yiyicilik, öldürme ya da çirkin bir iş işlemiş olduğu söylenecek olursa, bunun doğruluğunun ispat olunamadığı bildirilerek saklanması ve yayınlanmasına asla müsaade olunmaması gerekmektedir.  

6- Vilayetler ahalisinden bir kişinin ya da bir topluluğun, hükümetin yolsuzluğundan şikayetlerinin ve yüce Padişaha duyurulmasını bildiren kâğıt ve dilekçelerinin yayınlanmasının kesinlikle yasaklanması.

7- Tarih ve coğrafyayla ilgili adların anılmasının yasak olduğu.  

8- Yabancı hükümdarlar aleyhinde yapılan suikast girişimlerinin ya da yabancı memleketlerde yapılacak kargaşa çıkarıcı gösterilerin sadık ve kendi halinde ahalimizce bilinmesi uygun olmadığından, bunların herhangi bir biçimde ve yolda olursa olsun, kesinlikle yayınlanmamaları.

9- Bu yönetmelikten gazete sütunlarında söz edilmesi bazı kötü düşünce sahiplerinin yersiz eleştirme ve görüşlerine yol açacağından bundan şiddetle sakınılması.

  1. ve 8. maddeler yoruma elverişli olduğundan, sansür memurları bu maddeye dayanarak “Makedonya, Kanun-i Esasi, hukuk-i millet, Girit, Islahat, hürriyet, müsavat, vatan, cumhuriyet, bomba, dinamik…” gibi pek çok deyim, terim ve sözcükleri yasaklamışlardır.

Gazeteciliğin Baskılanması

Abdülhamid döneminde iç basın tam bağımlı hale gelmişken, dışarıdan yayın gelmesi de engellenmiştir. Çünkü padişaha göre, mikroplar uzak tutulursa, hasta yeni hastalıklara uğramayacaktır. Bu dönemde jurnalciliğin (ihbar edilecek kimse ya da konuyu derinlemesine araştırıp rapor vermek) meslek haline gelmesiyle, toplum çok daha kapalı yapıya bürünmüştür.

‘İstibdat Dönemi’nde hoşgörü ortamı ortadan kalkmış, Mithat Paşa, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Suavi, Ahmet Mithat Efendi, Ziya Gökalp gibi aydınların, meşrutiyet yanlılarının susturulması, sürgünlere yollanması, özgürlük ve güvenliğin yok edilmesi, hafiyelik ve jurnal ağıyla korku yönetimi kurulmuştu.

Ülke Yönetiminde Durum

Bu baskılar içerisinde, aydınlar, dürüst siyasetçiler inandıkları düşünceleri açıklamaktan kaçınmayanlar, kenara çekilince, devlet yönetiminden namuslu, onurlu kadrolar uzaklaşmış jurnalciler, ihbarcılar, dalkavuklar yönetimde boy göstermeye başladılar.

II. Meşrûtiyet’in ilanı sonrası bir grup Jön Türk’ün bulunduğu fotoğraf (1909) Dr. Nâzım Bey, Ahmed Rıza, Prens Mustafa Fazıl Paşa, Ahmed Saib, Samipaşazade Sezai

Bir yandan böyle baskılar sürerken bir yandan da gazetecileri kendisine bağlamak isteyen Abdülhamid onları sık sık ödüllendirirdi. Öyle ki ona bağlanan, mesleğini bu yolda kullanan birçok yazarın rütbesi, nişanı, imtiyazı bulunurdu.

Besleme Gazetecilik

Bu dönemi değerlendirirken gözden kaçırılmaması gereken nokta da tüm bu baskı ve sansür uygulamalarına karşın II. Abdülhamid lehine mübalağalı ısmarlama yazılar yazan gazetecilerin çalıştığı gazetelere teknik ve maddi yardım sağlanmasıdır. Böylece, padişahın kendi iletişim altyapısını ve kendi basınını, bir başka deyişle kendi bilgi tekelini oluşturduğu; “neyin bilgi ya da haber” olarak niteleneceğini ve onun nasıl yayılacağını belirleyen bir basın çevresi kurduğu açıkça görülmektedir.  

İstibdat adı verilen bu dönemde, jurnalcilik ve nüfuz ticareti yapan gazeteciler de nam yapmış olup bunların en bilineni Malûmat gazetesi sahibi “matbuat şekaveti” adıyla bilinen, göğsü padişah nişanlarıyla, madalyalarıyla dolu Malûmatçı Mehmed Tahir (Baba Tahir)dir.  

Gerçekten de bu dönemde dalkavuk edebiyatı ve gazeteciliği öylesine kazanç kapısı olmuştur ki, bu türden yazar takımının, padişahın doğum, tahta çıkış ve önemli tarihlerdeki kasideleri, cülusiyeleri, manzum tebrikleri, gazetelerde çıkan methiyeleri saymakla bitecek gibi değildir. Bunlar, memleketin günden güne yok oluşuna karşın padişahı göklere çıkarır, övgüde sınır tanımazlarken, kimi yazar çizer takımı da açlık, perişanlık içindeyken bile belki padişahın gözüne girerim umuduyla böyle yazılar yazarlardı. Bu gazetelerin kimi zaman 5-10 nüshası Yıldız Sarayının eşiklerine atılır, duvarlarına asılır ki ola ki padişah ya da çevresinden biri görsün de bir çıkar sağlanabilsin…

Sultan dış basını, Times, Temps, Kölnische Zeitung, Tribuna ve Standart gibi yayınları da yakından izletir, bu gazetelerin siyasal makale ve haberlerini Türkçeye çevirtir, ülkeyle ilgili yayınlara yabancı basın müdürü, saray mütercimleri ve bazı yazarlar aracılığı ile yanıtlar hazırlatırdı.

Dönemin Sonu ve Sonuç

33 yılın sona erdiği 23 Temmuz 1908’de Kanuni Esasi’sinin yeniden yürürlüğe girmesiyle birlikte, sansür kaldırılıp, basın özgürlüğü ilan edilmiş, bir gün içinde yüzlerce gazete ve dergi yayına başlamak için başvurmuş, mevcut matbaalar bunları basmaya yetmediğinden, gümrükler sürekli olarak yeni ısmarlanan makinalarla dolup taşmış, gazeteler basılacak kâğıt bulamayınca ambalaj kağıtlarına, el ilanlarına veya uçurtma yapmaya yarayan sarılı yeşilli, allı morlu kağıtlara bile baskı yapmışlardır.

İletişim tarihi açısından bu ilginç, trajikomik dönemdeki; yönetme biçimi, uygulanan yöntemler, taktikler ne iktidarı koruyabilmiş ne de tükenmiş bir imparatorluğu yıkılmaktan kurtarabilmiştir.

 

KAYNAKÇA:

  PAYLAŞMANIZ İÇİN