Avusturya’da azınlık dinlerin resmî tanınma statüleri

Yakın zamana kadar Sünnî, Alevi ve Şiîler birarada hesaplanageldi. İslam’ın içinde-dışında ayrımı yapılmaksızın, Aleviler için telafuz edilen sayı, 60 ila 70 bin arasında değişiyor. 2013’ten itibaren Aleviler de Şiîler de iki farklı statüyle resmileşerek farklı ele alınır oldular.

HÜSEYİN A. ŞİMŞEK

2018 verilerine göre Avusturya’da tek bir ‘Tanrı’ya inananların genel nüfusa oranı yüzde 73’tür. Bu oranın yüzde 63’ü kendini ‘dindar’ olarak tanımlıyor. Nüfusun dörtte biri (yüzde 29’u) ‘dinsizler’den oluşuyor. Açık ve net olarak ‘ateist’ olduklarını ifade edenler ise, yüzde 4 oranında. Nüfus, dinle ilgili alınan tutum çerçevesinde ele alındığında, Roma-Katoliklerden sonraki en kalabalık topluluk, ‘herhangi bir dine bağlı olmayanlar’dır.[1] Ülkedeki din ve mezheplerin dağılımına genel bir bakış atıldığında, yine 2018 verilerine göre ortaya çıkan tablo şöyledir:

  • Bir dine mensup olanların yüzde 53,8’i (yaklaşık 4,8 milyonu) Roma-Katolik mezhebi mensubu.[2]
  • İkinci büyük dini cemaati, 775 binin üzerindeki nüfuslarıyla Ortodokslar meydana getirir.
  • Üçüncü sırada, yüzde 8 oran ve 700 bin kişiyle Türkiye kökenlilerin ağırlıkta olduğu Müslümanlar yer alır.
  • Protestan (Evangel) mezhebine mensup olanların sayısı, 270 bin (yüzde 3,1) kadar.
  • Aleviler ayrı ele alındığında verilen tahmini sayı, 60-65 bin ile 70 bin arasında değişiyor.
  • Özgür Kilise cemaati (Freikirchen) 52 bin
  • Budistler 30 bin
  • Yehova şahitleri 20 bin
  • Hindular 11 bin
  • Sihler 9 bin
  • Museviler 8 bin küsur

Ortodokslar ağırlıkla Sırp, Rum ve Rus (ama yanı sıra Romen, Bulgar, Kıpti, Suriyeli, Ermeni, Asurî) kökenli göçmenlerden oluşuyor. Müslüman nüfusta ise Türkiye kökenliler ve Sünni İslam’a mensup olanlar ağırlıkta. Nereden geldiklerine göre diğer ülkeler sıralaması şöyle: Bosna-Hersek, Mısır, Arnavutluk, İran, Irak, Suriye, Pakistan, Afganistan, Çeçenistan, Sırbistan, Makedonya… Türkiye, Bosna-Hersek, Sırbistan, Makedonya kökenlilerin ezici çoğunluğu, 1964’ten itibaren ‘işçi’ olarak gelenler; onların çocukları ve torunlarıdır.

2018 verilerine göre Avusturya’da tek bir ‘Tanrı’ya inananların genel nüfusa oranı yüzde 73. Bu oranın yüzde 63’ü kendini ‘dindar’ olarak tanımlıyor. Nüfusun dörtte biri (yüzde 29’u) ise ‘dinsizler’den oluşuyor.

Önemli bir bilgi de şu: Yakın zamana kadar Sünnî, Alevi ve Şiîler birarada hesaplanageldi. İslam’ın içinde-dışında ayrımı yapılmaksızın, Aleviler için telafuz edilen sayı, 60 ila 70 bin arasında değişiyor. 2013’ten itibaren Aleviler de Şiîler de iki farklı statüyle resmileşerek farklı ele alınır oldular. 2013’te kelimenin gerçek anlamında -Ortodokslar, Protestanlar gibi- ‘resmî din’ statüsü alan Alevi İslam Toplumu (ALEVİ), halihazırda ‘İslam Yasası’nın çatısı altında. Aynı yıl içinde Kürt Aleviler, ‘Eski Aleviler’ adıyla; AABF’ye bağlı derneklerin üye ve taraftarları ise Nisan 2022’de (‘Özgür Alevi Toplumu’ adıyla) ‘resmî kayıt altına alınmış inanç’ elde ettiler. Son iki topluluk, ‘İslam Yasası’nın çatısı altında tanınmaya karşı.

Azınlık dinlere resmî statü verilmesi

‘Devlet dini’ muamelesi göregelmiş Katolik cemaatin ‘tanınma’ gibi bir sorunu olmadı. Avusturya devletinin ilk nüvesinden beri ‘resmî devlet dini’ konumunda olan Katolik otorite ile devlet, merkezinde hükmetme gücü ve olanaklarını paylaşmanın yer aldığı ilişkileri düzenleme anlaşmaları yapageldiler. Laik güçlerin mücadelesi sonucu, 1870 ve 1874’te, imparator kilisenin tekelindeki biz dizi yetkiyi devlete devretmeyi kabul etti. Evlilik hukuku, eğitim, dini bağların gidişatı ve mezhepler arası evlilikler gibi. ‘1870 Mayıs Kanunları’ ve ‘1874 Değişikliği’ adıyla anılagelen bu düzenlemeler, laik bir cumhuriyete geçişin din ve inanç alanındaki zeminini oluşturdu. 1933’ten başlayarak, ülkenin austro-faşist bir rotaya girmesi süreci ise Katolik Kilise’nin bir dizi yetkisi farklı bir şekil ve temelde geri almasının yolunu açmıştı. Yenilenen yasal statü kapsamında din görevlilerinin eğitimi, din eğitimi, kiliselerin kendi okullarını açması, kilise nikâhı, dinî tatiller, mali kaynaklar yaratma gibi olanaklar gâh genişletilip iyileştirildi gâh geri verildi. Din ve devlet ilişkileri, 1957’de İkinci Cumhuriyet döneminde yeniden tanımlandı ve ‘ayrılık’ netleştirilip pekiştirildi.

Roma-Katolik Kilisesi’nin dışında kalan gerek diğer Hıristiyan mezhepler, gerekse de diğer dinî azınlıklar ile devletin ilişkisi ise iki farklı statü çerçevesinde belirlenir oldu. Bu statülerin ilki, ‘resmen tanınmış din’ (Anerkannte Religions); ikincisi ise ‘resmî kayıtlı dinî cemaat’ (Staatlich eingetragene Bekenntnisgemeinschaften) idi. İlk statü çerçevesinde ilk resmî tanınma, 1877’de Eski Katolik Kilise Cemaati için gerçekleşti. İkinci statü ise, 1998’den beri varolan yeni bir uygulamadır. Bu çerçevede ilk ‘resmî kayıtlı dinî cemaat’ler, aynı yıl içinde Hindular ve Bahailer oldu. Şimdi, her bir statüye daha ayrıntılı bakalım.

1 – ‘Resmî kayıtlı dinî cemaat’ statüsü

Ayrıntılı bakmaya, yeni olan ‘resmî kayıtlı dinî cemaat’ (Staatlich eingetragene Bekenntnisgemeinschaften) statüden başlayacağız. Çünkü 1998’den beri varolan bu statü, aynı zamanda ‘resmen tanınmış din’ statüsünün ön aşaması işlevi de görebilmektedir. Bu ‘ön aşama işlevi’, ‘resmen tanınmış din’ statüsü elde edecek kadar kalabalık olan dini topluluklar için söz konusudur. Sayıları, ülke nüfusunun yüzde 0,2’sinin altında kalan dinler veya mezhepler, sadece ‘resmî kayıtlı dinî cemaat’ olabilirler. ‘Resmî kayıtlı dinî cemaat’ olmak için, ilgili yasada üç koşula yer verilir:

  • İnancı temsilen, belirli bir adresi bulunan bir tüzel kişiliğin (bir dernek, dernekler topluluğu veya federasyonun) Kultusamt’a bir dilekçeyle başvurması;
  • Dilekçeye, inancı tanıtıp tanımlayan, nasıl uygulandığıyla ilgili asgarî açıklamaları içeren belgeler ve tüzüğün eklenmesi;
  • Avusturya’da kalıcı bir oturuma sahip en az 300 kişinin, o inanca mensup olduğunu imzalı bir beyanla deklere etmesi.
Laik güçlerin mücadelesi sonucu, 1870 ve 1874’te, imparator kilisenin tekelindeki biz dizi yetkiyi devlete devretmeyi kabul etti. Bu düzenlemeler, laik bir cumhuriyete geçişin din ve inanç alanındaki zeminini oluşturdu.

Bu statü, bir inancı benimseyenlere; ‘resmî tüzel kişilik’ kazandırır, resmî temelde hem haklar tanır hem de ödevler yükler. Haklar:

  • Topluluk üyeleri için özel bir mezarlık alanı,
  • İnancın görevlileri ve önderleri ile ibadet yerlerinin resmî mekân olarak kabul görmesi
  • Nüfus cüzdanı ve karne gibi resmî belgelerdeki ilgili haneye inancın yazdırılabilinmesi
  • Topluluk mensuplarının inancın bayram ve kutlama günlerinde izinli sayılması

Bu statü kapsamında yer alan inanç topluluklarının sayısı, 11’i bulmuştur. Hepsini değilse de kimi örnekler sıralayalım: 1998’de Hindular-HRÖ ve Bahailer, 2001’de Tanrı’nın Pentecostal Kilisesi Cemaati, 2013’te Dini Yenilenme Hareketi (Hıristiyan Cemaat), Yedinci Gün Adventistleri Cemaati, Şiî İslam Cemaati – Schia ve Eski Aleviler-AGÖ.

2 – ‘Resmen tanınmış din’ statüsü (Anerkannte Religions)

Kelimenin gerçek anlamında resmî tanınma, bu statü üzerinden gerçekleşendir. Bir dinin ya da inanç topluluğunun bu statüye kavuşmasının ön koşulları şöyle sıralanmaktadır:

  • Topluluk üyeleri, en az 20 yıldır bu ülkede yaşıyor olmalıdır.
  • Topluluğu temsilen, belirli bir adresi bulunan bir tüzel kişilik (bir dernek, dernekler topluluğu veya federasyon) en az 5 yıldır devlete resmî kayıtlı olmalıdır.
  • Topluluk, başvurunun yapılacağı tarihten önceki son sayıma göre, ülke nüfusunun en az binde 2’sini (yüzde 0,2’sini) oluşturmalıdır.
  • Din Dairesi’ne (Kultusamt’a) başvuru, topluluğu temsilen ilgili tüzel kişilik tarafından ve bir dilekçeyle yapılmalıdır.
  • Dilekçeye, inancı tanıtıp tanımlayan, nasıl uygulandığıyla ilgili asgarî açıklamaları içeren belgeler ve tüzük eklenmelidir.

Bu statü, ilgili kuruma ‘kamusal bir hukukî kişilik’ sağlar, onu “kamu hukuku kapsamına giren bir tüzel kişi” haline getirir. Devlet işlerinin mevcut işleyişi içinde, ‘resmî devlet kurumu’ sayılır. Bu tüzel kişilik hem kuruma, kendisine bağlı bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma yükümlülüğü getirir; hem de kurumun üyelerine ödevler yükler.[3]

‘Resmî kayıtlı dinî cemaat’ statüsüyle elde edilmiş; özel bir mezarlık alanı, nüfus cüzdanı ve karne gibi resmî belgelerdeki ilgili haneye inancın yazdırılabilinmesi, topluluk mensuplarının inancın bayram ve kutlama günlerinde izinli sayılması haklarına ek olarak elde edilen yeni haklar şöyle sıralanmaktadır:

  • Kurum, dinin gereklerinin yerine getirilmesi yönünde finansal kaynaklar kullanma hakkını kavuşur; hem devletin ilgili kaynaklarından yararlanır, hem de kendi kaynaklarını oluşturma olanağı elde eder.
  • Yanı sıra, ilgili inanç ve kurum, ceza hukuku kapsamında (resmî) korunma altına alınır. İfade özgürlüğünü aşacak şekilde kötülemek, aşağılamak, horgörmek ya da ibadetin engellenmesi cezaya tabidir.
  • Çok önemli bir kazanım da okullarda kendi inancının dersini verdirme ve ilgili öğretmenlerinin maaşlarının devlet tarafından karşılanması hakkıdır.
  • Ayrıca, kendi özel okullarını resmî temelde açma, (ilkokuldan, lise ve üniversiteye kadar) resmî din eğitimi verme yolları da açıktır.

İslam’ın yeniden resmen tanınması

Azınlık inançlardan ilk resmî tanınma hakkını elde edenin, 1877’de Eski Katolik Kilise Cemaati olduğunu yukarıda vurgulamıştık. İkinci resmî tanınma, 1890’da Musevîlik için geldi. İslam dininin (sadece Hanefî mezhebiyle sınırlı olarak) resmen tanınması ise, 1912’de gerçekleşti. (Bu tanınma, 1918’de Bosna-Hersek’in kaybedilişi ve 1934-1945 arasındaki faşist iktidarlar dolayısıyla uzun ömürlü olamadı.) Evangel-Metodist Kilise Cemaati 1951’de, Mormonlar 1955’te, Protestanlar 1961’de resmî tanınma aldı. İkinci büyük Hıristiyan mezhep olmasına rağmen, Ortodoks cemaatine yönelik resmî tanınma, hem daha geç tarihlerde hem de diğerlerinden daha fazla ‘çok başlı’ gerçekleşti. İlk tanınma, Doğu-Rum Ortodoks Kilisesi adıyla 1967’de oldu. ‘Ortodoks Yasası’, Batı Ortodoksları olarak anılan iki ayrı Rum ve birer Sırp, Romen, Rus ile Bulgar cemaati olmak üzere, altı ayrı Ortodoks cemaatini kapsıyor. Doğu Ortodoksları, 1973’ten sonra ayrı ayrı tanındı; 1973’te Doğu Ortodoks Kilisesi (Ermeni Apostolik Kilise Cemaati), 1988’de Suriye Ortodoks Kilise Cemaati, 2003’te Mısır kökenlilerin toplandığı Kıpti Ortodoks Cemaati.

Avusturya’da sayıları, ülke nüfusunun yüzde 0,2’sinin altında kalan dinler veya mezhepler, sadece ‘resmî kayıtlı dinî cemaat’ olabilirler.

İslam’ın yeniden resmen tanınması, 1979’da mümkün oldu. Yeni tanınmanın en önemli özelliği, sadece Hanefî değil; Malikî, Hambelî ve Şafî mezheplerinin de tanınma kapsamına alınmasıydı. 1983’de Avusturya Budistler Cemaati (ÖBR), 2009’da Yehova Şahitleri, 2013’te Alevi İnanç Toplumu (ALEVİ) ve Özgür Kilise Cemaati tanındı. Böylece ‘resmen tanınmış din’ sayısı 22’yi buldu. Dünya çapında yaygın din olarak kabul edilenler arasında, sadece Hinduizm resmî din statüsünden mahrum. Resmîleşen dinlerin çoğu, kendilerine yönelik özel yasalarla (Spezielles Gesetz) tanınmıştır. Protestan Yasası, İslam Yasası, Ortodoks Yasası gibi.

Bu konuyu üç yazıda irdelemeye sebep olan, 2009’dan beri Avusturya Alevilerinin resmileşme üzerinden gündemden düşmemeleridir. Sıradaki ve bu serinin son yazısında, Avusturya Alevilerinin on yılı aşkın bir süreden bu yana neden sürekli derinleşen bir ‘iç anlaşmazlık’ yaşadıklarını; Nisan 2022 itibariyle sayısı üçü bulan farklı resmileşmelerin ne anlama geldiğini irdeleyeceğim.

 


[1] Bkz. The Largest Atheist/Agnostic Populations, 2009.

[2] Bkz. Statistiken zur Religion in Österreich | Statista

[3] Bu, ilgili cemaate bağlı her bireyin, özel alanda kendi inancının gereksinmelerini serbest olarak yerine getirme hakkına müdahale ya da düzenleme şeklinde yorumlanamazdı.

 

paylaşmak için