Bir medya fenomeni olarak Murat Övüç’ün “Pis Ermeniler”e ve bir kurmay olarak Cem Gürdeniz’in Yunanlar’a karşı şanlı tavırları

Cumhuriyetin enkazı üzerinde ırkçılığın, yobazlığın, şovenizmin, ülkelere ve halklara düşmanlığın, fetih özlemlerinin avazı yükseliyor. “Pis” Ermeniler’e savaş açmış medya fenomeni Murat Övüç ile Yunanistan’ın varlığını meşru görmeyen entellektüel asker, amiral Cem Gürdeniz’in zihin dünyaları da mahiyet değil derece farkıyla aynıdır: Milliyetçiliğin bataklığı 

HALDUN ÇUBUKÇU

En iki yüzlü ‘erkek toplum‘lardan biriyiz, o kadar ki dünyada eşcinselliğin bu denli lanetlenip hem de bu kadar prim yaptığı başka yer var mıdır acaba? Üstelik, cinsel tercihi, sadece kendini ilgilendirir bir şey olmaktan çıkarıp medya soytarılığı üzerinden bir takım ucubelerin kazanç kapısı haline getirmişiz. Ancak, hakkını da teslim etmek gerekir ki bu ucube fenomen türü gayet milliyetçi, gayet mukaddesatçı, derin itikat sahibidir. Murat Övüç’ün varlığını da, ar etmemi gerektirecek bir gecikmişlikle, bu kapsamda öğrendim: “Pis” Ermeniler’e karşı mücadelesinden. 

“Pis Ermenilere” karşı milliyetçi duruşuyla bir fenomen olarak Murat Övüç

Sözcü’nün haberine göre “Medya fenomeni” Murat Övüç Instagram’da yayınladığı bir videoda Ermeni asıllı reality şov yıldızı Kim Kardashian’a tepki göstermiş, “Siz Ermeniler pisliksiniz” demiş. Bunun üzerine yurttaşımız Simon Çekem “Sanık, ‘Pis Ermeniler’ şeklinde sözler kullanarak atılı suçu işlemiştir. Falanca insan pistir dememiştir. Paylaşım içeriği açıktır. Sanığın cezalandırılmasını talep ediyorum” talebinde bulunmuş.
Bu talebe şu savunmayı yapmış fenomen Murat Övüç: “Videonun tamamı incelendiğinde Türkiye’deki Ermenilerin benim kardeşim olduğunu, onlara yönelik bir söylemim olmadığı anlaşılacaktır. Sözlerim Kim Kardashian isimli televizyon yıldızına yöneliktir. Bu şahıs köklerimize ve Osmanlıya hakaret ettiği için böyle bir tepki verdim. Suçlamaları kabul etmiyorum.”
Sonuç mu? İstanbul 14. Asliye Ceza Mahkemesi Murat Övüç, hakkında ‘halkın bir kesimini ırk temelli aşağılama’ suçunun işlenmediğine kanaat getirerek bu milliyetçi, duygusal fenomeni beraat ettirmiş. Güzel!
Geçerken sorayım; bu ifadeyi Ermeniler değil de Türkler olarak kullansaydı biri, mahkeme ne karar verirdi acaba?

Böylece netleştirilmiştir ki Murat Övüç “pis Ermenilere” karşı biz Türklerin temizliğini temsil ediyor. Bazı fotoğraflarından da anlaşılacağı üzre gayet milliyetçi duyarlılığa sahip bir kardeşimiz.
Yalnız şu da var ki, Kim Kardaşyan’ın Murat Övüç’ün varlığından, kendisine müthiş yanıtlar vererek haddini bildirdiğinden, bir Ermeni olarak pisliğinin nasıl ortaya döküldüğünden haberi olacak mıdır; olsa da Murat’ı ne kadar önemseyecektir, ne kadar acı çekecektir… Bilemiyorum.
Bildiğim fenomenin fenomenliğini mutlaka yapmak zorunda oluşudur.

Bir diğer bildiğim de şöyle: Ne yazık ki; bu toprakları bizden nice uzun zaman önce yurt edinmiş, bizden önce ve bizimle bu topraklara uygarlıklarının ince zevklerini büyük eserler halinde bırakmış, nice kente, kasabaya, köye adlarını vermiş, onları tanıyan son kuşakların emekçiliklerine, iş ahlaklarına, ustalıklarına hayran olduğu Ermeni halkının artık birkaç bin kişi kalmış kitlesine bu milliyetçi, muhafazakar nefret dolu saldırıların devrimciler hariç her kesim tarafından giderek artan sayıda yapıldığıdır.
Sadece Ermeniler mi bu azgın edepsizliğin hedefindedir? Yahudiler, Rumlar, Araplar, Kürtler, Lazlar… Milliyetçi, muhafazakar, ulusalcı mankafalılığın; bölücülük ve yıkıcılığın hedefidir.
Dünyanın her yanında milliyetçilerin ve ırkçıların hedefi olarak aşağılan bir halkın; yani bizim, kendi insanlarımızı dinlerinden, milliyetlerinden, mezheplerinden dolayı aşağılamaya kalkmamızdaki acınası durum, hiç de acıma gerektirmeyen bir insanlık suçu haline dönüşmektedir.

Sosyal – demokrat ve ulusalcı kitlede yaygın Arap, Kürt, Ermeni, Yunan düşmanlığı, aşağılamaları… Daha çok İslamcı ve mütedeyyin kitledeki korkunç Yahudi düşmanlığı ve onun kadar olmamakla birlikte hiç de azımsanmayacak irilikte yine salt Hıristiyan oldukları için Ermeni, Rum düşmanlığı… ( hatta laik, milliyetçi Türk düşmanlığı ve daha daha Alevi nefreti )
Milliyetçilerin ve Turancı ırkçı süper zekaların yine Kürt, Arap, Ermeni, Rum düşmanlıkları. ( Bir not düşmekte yarar var: Bunlar, ilginçtir Yahudi ve İzrael düşmanlığından sakınırlar)
Terminolojik olarak “ezilen milliyet” kabulündeki ama büyük ve etkin nüfuslarıyla birçok şeyi belirleyen Kürtlerimizin Türk ve Arap düşmanlığı…
İrinli, kangrenleşmekte olan yaramızdır.

Yarayı sağaltmak da sadece ve sadece devrimcilerin işidir. Halkların ve milliyetlerin kardeşliği, Kürt milliyetçisi gösterilerde bıkkınlık veren ve aslında “kıçımı öp!” anlamına gelen saçma sapan bağırtıların ötesinde, çok daha kapsamlı ve kalıcı anlamlar, eylemler içermelidir. 

Halkların kardeşliği, emperyalizme, ırkçılığa, insan düşmanlığına karşı “birleşin” çağrısıdır.
Yunus yoldaşın ( “Emre” yoldaş demektir) yüzyıllarca ötesinden seslendiği manifestosunu anlamak, algılamak, kavramak ve yaşamak demektir:
Sen kendine ne sanırsan
Ayruğa da onu san
Dört kitabın manası
Budur, eğer var ise

Kendimizi ne sanıyor ve kendimiz için ne istiyorsak başkasına, bizden “ayrı” olana da aynı öyle sanmayı ve onu istemeyi şimdilik Kim Kardaşyan’a savaş açmış fenomen Murat Övüç’ten bekleyemeyiz elbette, ama yüksek yüksek tahsilli, askerden çıkmış entellektüel, kurmay ve amiral olarak Cem Gürdeniz’den beklemek hakkımız olsa gerek!
Fakat, ben kendi adıma pek umutlu değilim, ordunun genel halini görünce… 
AKP ile birlikte memleketi bürüyen zehirli havada yabancı düşmanlığı, yerli düşmanlığı, ırkçılık, milliyetçilik, bağnazlık gittikçe kararan, karardıkça kararan cahilleşmenin olgusu ve sonuçlarıdır. Zır cahilleşmenin ve insani olan her şeye yabancılaşmanın sonucu.
Bu yabancılaşmayı kırmaya muktedir tek güç devrimcilerdir.

CEM GÜRDENİZ VE MİLLİYETÇİLİĞİN CEHALETİ

Murat Övüç ile Cem Gürdeniz’in ne ilgisi var derseniz, sadece medyadan değil ama daha çok anlayış düzeylerindeki ortaklıktan ilgileri var. Yunanistan’ın 200. Kuruluş yılı dolayısıyla, şovenizme ve AKP rejimine teslim olmanın mümtaz timsali “Yeni” Aydınlık’a konuşan amiral Cem Gürdeniz de aşağı yukarı Murat Övüç’ün zihin dünyasını paylaşmaktadır:
“Yunanistan bilindiği gibi dönemin büyük güçleri tarafından Avrupa ile Asya arasında bir tampon devlet olarak kurulmuştur. Bugün Yunanistan’da Navarin Baskını’nın yaşandığı körfezde büyük bir anıt vardır. Bu anıtın üç köşesinde İngiliz, Fransız ve Rus amirallerin rölyefleri vardır. Sadece bu anıt bile Yunanistan’ın 19. yüzyıl emperyalizmi tarafından kurulduğunun bir nişanıdır. Yunanistan sürekli bir maşa, bir vekil olarak kullanılmıştır. …”

Cem Gürdeniz’in bu cümlesini izleyen cümleleri ile sorunum yok, genel doğrular halinde. Ama bu cümledeki sorunlar yeterince dehşet verici bir milliyetçiliğin cahilliğini içeriyor.

1. Cem Gürdeniz emperyalizm nedir bilmiyor, emperyalizmi kapitalizm ile karıştırıyor. Hoş, görece daha laik ve Cumhuriyetçi bir orduyken genel kurmay başkanı Nâzım okumamış bir ordunun amiralinin de hiç değilse emperyalizm nedir merak edip bilgilenme amacıyla Lenin okumasını bekleyebilir miydik, Seyrani gafilin ahmaklığı işte!

Emperyalizm “çürüyen – can çekişen” kapitalizmdir. Yani kapitalizmin son evresidir. Bu evreyi belirleyen de banka ve sanayi sermayesinin iç içe geçmesidir. Modern endüstrinin kurulması ve modern bankacılıkla mali oligarşinin meydana çıkmasıdır. 1860’lara tarihlenebiliyor. 

Emperyalizm süreğen bir tekelleşme eğilimidir. 1880’lere tarihlenebiliyor…
Peki Yunanistan ne zaman kuruldu? 
Osmanlı’ya karşı bağımsızlık savaşıyla, 1821 – 1827.
Yani kapitalizmin görece ilerici olduğu bir zamanda. Emperyalizm daha yokken!
Dolayısıyla herhangi bir anıtın üç köşesinde ya da kaç köşesi varsa orada bir süreçte dayanışma göstermiş devletler arasında bugünün emperyalistlerinin anılmış olması, o zaman da emperyalist ve emperyalist amaçlı olduklarını göstermez.
Devletler arası çıkar çatışması ve sömürü ise, ilk sınıflı toplum devletinden beri vardır ve bu Sümerleri ya da İspanyol fatihleri emperyalist olarak nitelemeyi getirmez; bilim dışılıktır. 
Osmanlı da fetihci / işgalciydi, asalaktı, başta Türkler olmak üzere özellikle 16. Yüzyıldan itibaren bütün halklar üzerinde despotik bir geriliği, yükü, feodal sömürüyü niteliyordu.  Ama emperyalist değildi. Kapitalizmin bile çağlarca uzağındaydı. 
Bu nedenlerle, Yunanistan’ın “tampon devlet” olarak kurulması bile insanlık için iyi bir şeydi. Çünkü, Osmanlı’dan her kurtuluş mücadelesi ilerici bir içeriğe sahipti. Önderlik eden sınıfların niteliğine, programlarına göre ve sosyo – iktisadi zeminin elverdiği koşullarda, öyleydi. 
Bugün bile, Yunanistan’ın toplumsal ve bireysel gelişmişlik ölçütleri kendisinden ekonomik olarak gayet iyi görünen Türkiye’den ya da mesela çok çok daha zengin olan Kuveyt’ten karşılaştırılmayacak ölçüde daha ileriyse bu Osmanlı’dan erken tarihte kopmayı başarma yeteneği ve nedeniyledir.

Atatürk resmi keşke O’nu anlamaya yetseydi…

2. Hele hele “emperyalizm” destekli var olma deyince kimse Osmanlı’nın eline su dökemez. Aşağı yukarı, en az 100 yıl Cem Gürdeniz’in pek fena şekilde “emperyalist” olarak kınadığı o devletler sayesinde yaşamıştır Osmanlı İmparatorluğu.
Mısır egemeni Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın İstanbul’a girdi girecek, memleket güneyden Kuzeye ele geçirdiği süreçte Osmanlı düşmanını ancak Rusya’ya sığınarak ve Rus askeri gücüyle Kütahya dolaylarında durdurmuşsa, yetmemiş Kavalalı’nın Londra’da imzalanan antlaşmayı tanımaması üzre İngiltere ve Avusturya’nın Beyrut’a asker çıkararak, Kavalalı’ya top atışı yaparak boyun eğdirmesi olmasa Osmanlı mı kalacaktı? Cem Gürdeniz’in “emperyalist”leri olmasa ne olacaktı Osmanlı’nın hali? Efendim?

Ve Cem Gürdeniz amiral bir devlette “emperyalist” desteğinde var olma ayıbı arayacaksa yine Osmanlı’ya bakacak. Rusya’nın “Osmanlı’nın işini bitirme” hareketine girmesiyle 1853-1856 arasındaki Kırım Savaşı (Rus savaşı) İngiltere, Fransa ve modern – birleşik İtalya’nın çekirdeği Piyemonte-Sardinya ordularının Osmanlı tarafında savaşa dâhil olmasıyla kazanılmamış mıdır? Osmanlı “emperyalistler” tarafından bir kez daha kurtarılmamış mıdır? 
Sadece bu iki devasa tarihi örnek, teknik açıdan emperyalist olmayan ama Cem Gürdeniz’in “emperyalist” sandığı dizgeye sahip büyük devletlerin Osmanlıyı nasıl ayakta tuttuklarının hikayesidir.
Önce kendi tarihinizi değerlendirip sonra diğerleriyle kıyaslayacaksınız.

3. Cem Gürdeniz’de şovenizmin kof kibri derinleştikçe cehaleti de yükseliyor. Yunanistan’ın devlet bağımsızlığına karşı “sürekli bir maşa, bir vekil” devlet olduğu türünden eski efendi uğunmasına kapılıyor. Oysa Yunan halkı Antik Çağ’dan beri en az bizim kadar milli devletini hak etmiş bir geleneğe, değerler dizgesine sahip halktır. Yunanlar, çağımızda da önce işgalci Alman faşizmine karşı verdikleri savaşla, yanı sıra ve sonrasında da sosyalizmi kurmak için Yunan komünistlerinin büyük bedeller ödediği iç savaş “Kapetanios”la (1943 -1949) bağımsız, uygar bir devleti nasıl hak ettiklerini ve o devlet biçimini de aşıp sosyalizme ilerlemek isteyen bir halkın gelişmişlik düzeyini yeterince kanıtlamışlardır.  

Ve hele hele “sürekli bir maşa, bir vekil” devlet ararken Gürdeniz, 1946’dan sonra ABD güdümüne, Nato sürecine girip bölgesindeki her ülkeye, hatta Kore’ye kadar Amerikan çıkarı için şarlamış ve dövüşmüş Türkiye devleti gibi bir “fedai” örneği dururken Yunanistan’ı görmesi pek trajikomik olmuş.

4. Osmanlı’ya karşı her milli mücadele haklıydı. Arnavutlardan Sırplara, Bulgarlardan Araplara, Ermenilerden Yunanlara kadar…
Osmanlı aynı Çarlık Rusyası gibi bir çağdışı imparatorluktu. Gericilik ve gerilik odağıydı. Bilimsel, sanatsal, iktisadi, kültürel hiçbir varlığı ve dinamizmi olmayan sadece çıplak zor – feodal tahakkümle varlığını sürdüren askeri despotik hasta bir imparatorluk… Ne var ki, Marksgilin Avrupa gericiliğinin merkezi ilan ettiği Çarlık Rusyası bile yine de sanayisi, kültürel düzeyi, sanatı, eğitimi, bilimiyle kokuşmakta olan bir cesedi andıran Osmanlı’ya göre fersah fersah ileridedir.
Halklar bu kokuşmuş, baskıcı, zorba, yağmacı imparatorluğa niye dahil olacaklardı ki?
En başta Türk halkı.
Türk halkının tarihi her milliyetten daha çok Osmanlı’ya isyan tarihidir ve İstiklal Savaşı aynı zamanda Türk milletinin Osmanlıyı yıkma mücadelesidir.

Maalesef ulusalcı seçkinler, Osmanlıcı gericilerin çok iyi idrak ettikleri bu gerçeği bile algılamaktan acizdirler.
Nutuk’u okusalar anlayacaklar. Atatürk’ü bile bilmiyorlar, anlamamışlardır.

 

Cumhuriyetin dostluk politikasının mimarları nerede, Cem Gürdenizler nerede

5. Cem Gürdeniz Kemalist ufku da bilmemektedir.
Mustafa Kemal’in Selanik’i almak diye bir derdi olmamıştır. Hiçbir zamanda bunu  söylememiştir.
Ama O’nun harika ve şahane bir “Balkan Federasyonu” hayali vardır. ( Çok ilginçtir, bu aynı zamanda Troçki’nin Balkan halkları için önerdiği kurtuluş yoludur.)
O  Yunanistan’ı en ağır şekilde ezip yendikten sonra bile şovenist, milliyetçi, fütuhatçı hayaller peşinde koşmamış, Yunanistan’ın devlet egemenliğini tanımış, saygı göstermiş, uygar ve barışçı ilişki kurmuştur. Venizelos boş yere O’nu Nobel Barış ödülü için aday göstermemiştir.
Bu devrimcilerle milliyetçiler arasındaki temel farktır.

Devrimciler barış içinde, ülkelerin egemenlik haklarına saygı durarak sorunları yapıcı şekilde çözerek var olmayı yeğlerler.
Cem Gürdeniz gibi milliyetçiler ise ( kuşkusuz muadili pek çok Yunan amirali vardır ve hatta Yunan şovenistleri bizimkileri mumla aratır) başka milliyetlere, milletlere, halklara düşmanlıkta Murat Övüçlerle aynı zihin yapısındadır.
Eski tabirle, “mahiyet değil, derece farkıyla”

Bu üstü örtük ya da açık nefret söylemlerinden kurtulup her düzeydeki insanımızı insanileştirmek de devrimcilerin belirleyici bir güç haline gelmesinin zorunluluklarından biri olarak, acil görevdir.

 

* Tam yazıyı noktalamışken, üstüne D. Bahçeli’nin kendilerinin Yunan muadili ırkçı milliyetçilerin cami provokasyonu üzerine her zamanki gibi mangalda kül bırakmayan, savaş tamtamları çaldığı ve kışkırttığı açıklaması da geldi. Ciddiye alınacak tek yanı yazımın bağlamı içinde olmasıdır. Mhp’nin titreyip faşist özüne dönmesi şaşırtıcı değildir. Yeni Perinçek’in ve Cem Gürdeniz’in filan Bahçeli ve Murat Övüç’le aynı zihin dünyasında buluştuklarını görmek şaşırtıcı mıdır peki?