16’sında söz vermişti… Nâzım’ı Dancaya çeviren Danimarkalı şair

Andersen, Kierkegaard, Niels Bohr Türkiye’de de tanınan edebiyata, felsefeye ve bilime yadsınmayacak katkılarda bulunmuş Danimarkalı şahsiyetler. Türkiye’den Danimarka’da tanınan kişilerin başında ise hiç kuşkusuz Nâzım Hikmet geliyor. Nâzım Hikmet’i Dancaya çeviren ise 16 yaşındayken yolu Türkiye’den geçen Eric Stinus. 1984’de Nikaragua’da barış bekçisi, 1988’de Şili’de gösterici olan, uluslararası insan hakları komisyonlarında görevler alan Stinus 1956’da Ankara’da evlerinde kaldığı aileye verdiği sözü unutmadı. Danimarkalı şaire, 2009’da Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Ödülü verilmişti.

HATİCE BEKTAŞ

Danimarka İskandinav ülkelerinden sadece 5 milyon nüfuslu 42 bin 933 m2 yüzölçümü olan küçük sayılabilecek, AB üyesi bir ülke. Okuma yazma oranı, sosyal refah seviyesi yüksek.

Çirkin Ördek masalının yazarı H.C. Andersen, filozof Søren Kierkegaard, fizikçi Niels Bohr bu ülkenin yetiştirdiği, bilime, felsefeye ve edebiyata yadsınamayacak katkıları olmuş değerli şahsiyetler. Biz hepsini okul kitaplarından tanıyor ve hatırlıyoruz. Eserleri dünya dillerine çevrilmiş, masalları, fizik ve felsefe teorileri edebiyat ve bilim kitaplarında hak ettikleri yeri almıştır.

Bunların yanısıra adını pek duymadığımız, Türk edebiyatından çeşitli eserleri dancaya kazandırmış değerli şair ve yazarlar da var. Bunlardan birisi de Erik Stinus. Erik Stinus dünyayı gezmiş, değisik ülke ve kültürlerde yaşamış bir şair ve yazar.

Stinus gezdiği ve yaşadığı bir çok ülkenin hikayelerini, romanlarını ve şiirlerini Dancaya kazandırmıştır. Hintli bir üniversite eğitmeniyle evli olan Stinus, eşiyle birlikte uzun yıllar Afrika’da gönüllü öğretmen olarak çalışmıştır.

barış bekçisi ve insan hakları savunucusu

1984’de Nikaragua’da barış bekçiliği yapmış, 1988’de Chili hareketine gösterici olarak katılmış olan Stinus, bir çok uluslararası insan hakları komisyonlarında da aktif görevlerde bulunmuştur. Dünyayı bir bütün olarak algılayan ve insancıl değerleri hem eserlerinde hem de yaşamında öne çıkaran Danimarkalı şair, 2009’da  4. Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Ödülüne layık görülmüştür.

Erik Stinus, 16 yaşında verdiği sözü tutmuş, Nâzım Hikmet’in şiirlerini Danca’ya çevirmişti.

Erik Stinus rahatsızlığı nedeniyle Aya İrini kilisesinde yapılan törene katılamamıştır. Erik Stinus adına kızları Miriam ve  Asra  ödülü almış ve Erik Stınus’un aşağıdaki konuşmasını yapmışlardır.

Erik Stinus’un konuşması:

“Hayatımın sonuna yaklaştığım şu günlerde Uluslararası Nâzım Hikmet ödülüne beni layık görmenizden duyduğum mutluluğu ve heyecanı anlatamam. Ama bu ödüle layık görülmenin bana hatırlattığı anıları paylaşabilirim sizinle. Geriye dönüp baktığımda Nâzım Hikmet ve şiirleriyle tanışmam sadece bir tesadüf değildi. 1950’li yıllarda, 16 yaşındaydım o zamanlar, Danimarka’da liseye devam ediyordum. O zamanlar kendimi, dünyada kendi ülkelerini ve halkını bana gerçek bir ustalıkla anlatabilecek dünya şairlerini keşfetmeye adamıştım. Bana öyle bir anlatmalıydılar ki ülkelerini ve halklarını, anlattıkları benim hayat rehberim olmalıydı. Bir yıl sonra Berlin’de bir gençlik festivaline katıldım. O festivalde, uzaktan da olsa hem Nâzım Hikmet’i hem de Şili’den Pablo Neruda’yı gördüm. Gerçekte kim oldukları hakkında ciddi bir bilgim yoktu, ama ikisinin de sürgünde yaşadığını biliyordum. Ancak Danimarka’ya dönüp, dancaya çevrilmiş şiirlerini bir dergide görünce gerçekte kim olduklarını, Nâzım Hikmet’in onsekiz yıllık bir mahpus hayatından yeni kurtulduğunu da bu bağlamda öğrenmiş oldum.

1956 yılında eğitimimi tamamlayınca üç Danimarkalı arkadaş eski bir arabayla Hindistan’a gitmek üzere yola çıkmıştık. O zaman kuzenlerimden bir tanesinin kocası Ankara’da bir bira fabrikasının genel müdürlüğünü yapıyordu. Ankara’da onlara uğradığımızda beni bir Türk aileyle tanıştırdılar. Onların evinde çok güzel bir tesadüf eseri Nâzım Hikmet’ìn şiir kitaplarından birini gördüm. Aslında o yıllarda Nâzım’ın kitaplarının yasak olduğunu ve Nâzım’ın kitaplarını evinde bulunduranların cezalandırıldığını biliyordum. Ev sahiplerinden biri içeri girdiğinde ben Nâzım Hikmet’ìn, hangi şiirleri içerdiğini bilmeden, kitabını kucağımda tutuyordum. Kitabı gören ev sahibim bana kendisinin ve eşi için bu kitabın en kıymetli hazineleri olduğunu anlattı. O akşam ev sahipleri bana kitaptan şiirler okudular ve benim için İngilizceye çevirdiler. Onların yanından ayrılmadan önce Nâzım’ın şiirlerini bir gün dancaya çevirmem için benden söz aldılar.

Ankara’dan Adana’ya devam eden yolculuğumuzda birçok köyden geçtik. Biz otellerde kalmıyorduk. Yanımızda taşıdığımız çadırlarımızı yaylalara, biraz da insanlardan uzak yerlere kuruyorduk. Bir akşam yaktığımız ateşin etrafında oturup, ekmek, zeytinyağı, domates ve konserveden oluşan akşam yemeğimizi yerken üç tane genç adam yanımıza yaklaştı. Büyük olasılıkla yakınlardaki köylerden geliyorlardı. Anlamadığımız bir dilde, parmak işaretleri ve ellerini kollarını sallayarak gecenin çok soğuk olacağını anlattılar bize. Anladığımız kadarıyla onlarla birlikte köye geri dönmemizi ve geceyi içeride geçirmemizi öneriyorlardı. Aslında kötü niyetli olduklarını gösteren hiç bir belirti olmamasına rağmen, amaçlarının ne olduğunu bilmemekten doğan şüphelerimiz doğrultusunda davetlerini geri çevirdik. Geldikleri yoldan geri dönmelerini seyrettik bir süre. Onlar iyice gözden kaybolunca da yatmak için hazırlanmaya başladık.

Yaklaşık yarım saat sonra, karanlık iyice çöktüğünde bizim bu üç arkadaş  yanlarında iki tane koyun postu, bir tane de pamuk battaniye ile tekrar yanmıza geldiler. Getirdikleri koyun postları ve battaniyeyi çadırımızın önüne, bezden torbalarında getirdikleri bir büyük parça peyniri de yanına koydular.

tanrı misafirleri

Artık niyetlerinin ne olduğu konusunda hiç bir şüphemiz kalmamıştı. Biz onların yayladaki misafirleriydik ve ellerinde olanları bizimle paylaşmak istiyorlardı. Ateşin üzerine biraz daha çalı çırpı attıktan sonra çay demledik. Onlar da yanımıza oturdular ve gençlerden birisi getirdikleri peyniri dört büyük parçaya ayırdı, bir parçasını üçe böldü. Üç büyük parça peynir onların sevgili misafirleri olan bizim içindi. Bizim için fazladan bir akşam yemeği, onlar için  belki de tek akşam yemeği olan peyniri birlikte yedikten sonra bize şarkılar söylediler ve bizim de onlar için bir ya da iki şarkı söylememizi istediler. Ortamın samimiyetinden olsa gerek, çünkü gerçekten öyleydi, biz de iki tane Danimarka şarkısı söyledik, ki biz bu konuda pek başarılı sayılmayız.

Daha sonra battaniye ve postu bize bırakıp karanlıkta tekrar köylerine döndüler.

Ertesi gün yine büyük bir parça peynir, ekmek ve birkaç salkım üzïmle geri geldiler. Bizi gece boyunca sıcak tutan battaniye ve postları topladılar. Sıcacık ellerimizi sıkarak birbirimize veda ettik. Büyük olasılıkla onlar tarlalarında çalışmaya giderken, dünyanın bilmem neresinden gelen ilkel araştırmacılar olan bizler de güneye doğru yola koyulduk.

Türk kültürünün zenginliği

Bu ve bundan sonraki Türkiye ziyaretlerimde  rehberimin Ankara’da benim için tercüme edilen şiir olduğunu artık biliyordum. Ben burada manzaraları, arada bir çıplak yamaçlardaki güneşten solmuş taşların üzerinde yazan şu anlamlı cümleyi okudum geçtigimiz yerlerde: “Ağaçlar bizim ülkemizi zenginleştirmeli”. Ben köylerin yoksulluğunu, ıssızlığını, acılarını, yarı aç dolaşan sığır ve katırlarının gözlerindeki hüznü gördüm. Çiftçilerin yılmadan, usanmadan çorak toprakları sapanla işleyerek, sefil hayatlarını devam ettirmeye yetecek kadar mısır koçanı yetiştirmek için verdikleri mücadeleyi gördüm. Herşeyden önce Türk halkının misafirperverliğini ve kültürlerinin zenginliğini hissettim.

Sonradan kısmen de olsa benim de olan bu ülkenin sevgili yazar ve şairleri, olağanüstü şairiniz Nâzım Hikmet ìn adını taşıyan bu ödülü sizlerin elinden almak, kendi ellerimle alamamış olmaktan dolayı çok üzgün olsam da, benim için çok duygulu ve heyecanlı, biraz da gurur duyduğum bir an.”

Erik Stinus Nâzım Hikmet gibi halkının yüreğindekileri görüp  şiire aktarabilen hem de herkesi aynı duygularla kucaklayabilen bir şairdi. Bu ödülü aldıktan kısa bir süre sonra hayatını kaybetti.

Erik Stinus Nâzım Hikmet’in şiirlerini dancaya Murat Alpar ile birlikte çevirmiştir. Nâzım Hikmet dışında Kemal Özer’in  şiirlerini de Dancaya birlikte çevirmişlerdir.

Geçen yıl yitirdiğimiz Murat Alpar Erik Stinus’un bazı şiirlerini de Türkçe’ye çevirmiştir.  Böylece edebiyatın, özellikle şiirin evrensel dilini, her iki halkın da hizmetine sunmuşlardır.

Murat Alpar 70’li yıllardan ölümüne kadar Türk ve Danimarkalı şair ve yazarların eserlerini her iki ülkeye de kazandırmıştır.

GÖÇMEN KUŞLAR İLKYAZ/Erik STINUS

Kadınsın sen
Göğsünde fundalık çiçekleri
Alnında, yeni açmış çiçeklerden bir sis.
Rüzgardan bir ata binmiş de
uçuyorsun unutulmuş ülkeme doğru
bir başkasının boynuna dolanmış kolun
                  Oynaşım
yolculuğu yurt etmişsin kendine.
Öpüşlerin bir yara, bir dans
arp eşliğinde
kiliseli tepelerde şeytanın çaldığı
ve uzun zaman titreyen kara toprak
evrende kimsesiz bir evin önünden
geçip gittikten sonra atlı ordular.

(Çeviren : Murat ALPAR)

PAYLAŞMAK İÇİN