Sahnedekiler

CEM BAYINDIR

Anadolu dünyanın en büyük antik tiyatrolarının bulunduğu bir bölge. Tam 1900 yıllık Aspendos, 25 bin kişilik izleyici alabilen Efes, sonra Bergama, Afrodisias, Termessos, Hierapolis, Didim ve irili ufaklı bunun yüzlerce antik tiyatro, yani bu zenginliğimiz saymakla bitecek gibi değil.

Dünyada da tiyatro tarihinde en eski ülkelere, Eski Yunan, Aztek, Roma, Hint, Rusya, Çin, İngiliz tiyatrolarını örnek verebiliriz.   

Günümüzde de İngiltere, Avusturya, ABD, İspanya, Rusya dev tiyatro yapıları olan ve dünyanın en önemli oyunlarının oynandığı ülkeler.

Bizde, geçen hafta, İstanbul genelinde tüm tiyatrolar yasaklandı biliyorsunuz ama yanlış anlamayın. Bakmayın bizimkilerin sahne ile arası soğuk görünse de işin aslı hiç de öyle değil.

Biliyorsunuz, sanat tarihimizde Karagöz ve Hacivat, Orta Oyunu, Meddahlık derken son dönem Osmanlı ise başlayıp Cumhuriyet ile gelişen tiyatro, kanımca günümüzde en doruk noktaya ulaşmış durumda. Günümüzün en büyük tiyatro sahnesi, en yetenekli oyuncuları, harika dekorları, eşine az rastlanır ve hiç eskimeyen konular, her gün en yeni, en akla hayale gelmez oyunlar bizde diyebiliriz.

Komik, trajikomik, trajik, dramatik…Vallahi ne isterseniz en bolundan…. Üstelik, Brezilya dizisi gibi bu türden tüm olan bitenleri neredeyse tam 900 haftadır ilgiyle izliyoruz…

Çok geriye gitmeden, son 1-2 haftada yaşadıklarımızı bir sayalım isterseniz:

Bize ilkokullarda başarı öyküsü diye anlatılan antlaşmalar yüzünden Yunanistan’la baş edemiyoruz” diyenden tarihi tiyatro mu dersin; yüksek mahkeme başkanına bisikletle işe gidip gelme düellosu teklif edenden  aksiyon tiyatrosu mu dersin; Belediye meclis toplantısında, Stanford Üniversitesi gibi saygın bir okuldan doktora sahibi bir üyeye, “internetçi arkadaş” diye seslenerek onu aşağıladığını sanan mayacıdan meddah gösterisi mi dersin; doların 8 liraya çıkmasına “n’olacak maaşınız dolarla mı alıyorsunuz” diyenden mizah tiyatrosu mu dersin; “karada, havada, uzayda dünyanın gıptayla baktığı projeleri yürütüyoruz” diyen bakandan fantastik tiyatro mu dersin; internete düşmüş görüntülere göre “cin çıkaracağım” diye bir kadının sağına soluna yazılar yazan hoca kılığına girmiş adamdan erotik tiyatro mu dersin; “Elazığlılara kanı bozuk, kan tahlili yaptırsınlar beğenmiyorlarsa bize oy vermeselermiş” diyenden tuluat tiyatrosu mu dersin; koro halinde ‘dış güçler’ diye bağıranların sahneledikleri müzikal tiyatro mu dersin; Ege krizi hakkında röportaj yapılan bir bilim adamından tv’de “Yunanistan’ı uyarıyorum seneye millet olarak açlıktan kırılacaklar” biçiminde bir skeç mi dersin ya da her akşam sabahlara değin, ekranları dolduran yorumculardan küçüklere masal anlatan çocuk tiyatroları mı dersin, vallahi konu sıkıntısı asla çekmiyoruz.

E sahnemiz de hamdolsun pek büyük, dekorlar da harika, izleyici desen ilgili, büyülenmiş…

Sahne oyunlarımızın sanat kalitesine hiç girmiyorum, çünkü çıta ne kadar düşük olursa ilgi o derece artıyor, oyuncuların değerleri artıyor, pek meşhur ve popüler oluyorlar, yerlerini daha da sağlamlaştırıyorlar. Yalnız tüm bunlar, bize çoğu zaman komedi gibi gelse de aslında bu koca büyük tarihe sahip ülke için ne yazık ki büyük bir dramdan başka bir şey değil. 

Uzaktakiler nasıl görüyorlar gülüyorlar mı, şaşırıyorlar mı bilmem ama biz içeride artık trajedi yaşamaya başladık diyebilirim. Charlie Chaplin de öyle diyor: “Yaşam yakından bakıldığında trajedi, uzaktan bakıldığında ise komedidir.”

Adını anımsayamadığım bir düşünür de bir başka açıdan bakmış ve sanki bizim röntgenimizi çekmiş: Tüm tarihsel büyük olaylar kezlerce yinelenir ama ilkinde trajedi, ikincisinde ise komedi olarak…”

Bilirsiniz bizim tüm orta oyunlarımızın bitiş sahnesi hep aynıdır, Hacivat ortaya çıkar ve Karagöz’e bağırır: “Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber edeyim heman” *

Benim en büyük kaygım, sahne ve oyun biraz daha uzarsa, perdenin dayanamayıp yıkılma tehlikesi ve bizim de altında kalarak viran olma olasılığımız. Çünkü göründüğü kadarıyla perdenin sahibi yani bizlerin haberdar olup derin uykudan uyanmamız biraz uzun sürecek gibi.

Ne yazık ki, bir tiyatro sever olarak derinden bir “Allah korusun” demekten başka elimden bir şey gelmiyor…