Virüse yakalanıp hayatını kaybeden oyuncular tiyatro dünyasını yasa boğarken devlet salgın malgın dinlemiyor. Bizim Tiyatro’nun kurucusu Zafer Diper, “dokuz aydır tek bir oyun sergileyememelerine karşın her ay gönderilen vergi ve SSK ödemeleriyle baş başayız” dedi.
Virüse yakalanıp hayatını kaybeden oyuncular tiyatro dünyasını yasa boğarken devlet salgın malgın dinlemiyor. Bizim Tiyatro’nun kurucusu Zafer Diper, “dokuz aydır tek bir oyun sergileyememelerine karşın her ay gönderilen vergi ve SSK ödemeleriyle baş başayız” dedi.
Basına yolladığı mailde Almanya, Fransa ve İngiltere’de sanata yapılan destekleri örnek gösteren Diper, “bizde sıfır kuruş destekle ne yapabilir, nasıl yaşayabilir, üretebilir sanatçılar” diye soruyor.
Yazar oyuncu ve yönetmen Zafer Diper’in mektubu şu şekilde:
“Sayısal tiyatro(?)
Özellikle 80’li yılların başlarında tiyatroda sahnedeki oyunumuzu çekmek zorlu işti. Kamera bulmak kolay değildi önce. Binbir güçlükle yapılacak çekim, bir tek kameranın, salonun uzak köşesinde sabit durması ile olanaklıydı. Oyuncuların sesleri tonlamaları anca algılanır, ışıklar yetersiz kalır, kimi eylemler karaltılı (silüet) biçimde görünüp geçerdi.
Bu, o oyunun “bakalım biz ne yapmışız, sonradan anımsayalım” amacıyla belgelenmesi, tiyatroda arşivlenmesi için yapılırdı…
Şimdilerdeyse her şey başka…
2020’de salgın gerekçesiyle çekimleri yapılan oyunlar, “dijital, canlı, çevrimiçi-dışı vd.” yaklaşımlarla da yayınlanmaya başlandı. Sahnede olanlarla, salonda bulunan izleyicilerin canlı birliktelikteliğiyle oluşan sanatsal etkinliğe tiyatro diyebiliyorsak, bunlara ne demeli?
Günümüzde sahnelenen bir oyunun filme aktarılması ise konu, şöyle: Film ekibi, oyunu defalarca okur-izler; sinemasal terimlerle masaya yatırır, çekim planları yapılır, genel, yakın, uzak, ayrıntı çekimleri, sesler, ışıklar, vd. saptanır, kameralar çeşitli açılara yerleştirilir, bitiminde kurgulanır ve oyun artık “tiyatro” değil, olur size “film”… Hani iş tiyatro yapıtının film yapılması durumuna dönüşür; tiyatro, sinema sanatı aracılığıyla, sahnede değil de ekran(lar)dan izlenen ürün biçiminde çıkar ortaya. “çok iyi koşullarla yaratıcı-yetkin kurgusal çekimlerle” filmleştirilerek yayınlanan bir oyunu izlemekten keyif alınabileceği de ortada ayrıca; ama geniş ekranda, iyi ses düzeniyle; küçük bilgisayarlardan, mini minnacık cep telefonlarından değil…
Filme dönüştürülmüş oyunun gösterimi için kullanılan “dijital tiyatro” lafına da gelince… Dijital sözcüğü Fransızca kökenli ve anlamı “sayısal, verileri ekran üzerinde elektronik olarak gösteren” demek. “sayısal” ise sayı ile ilgili, sayıya dayanan, numerik demek. E, o zaman “dijital (sayısal) tiyatro” ne demek? Ayrıca Türkçede (TDK, Dil Kurumu vd. sözlüklerde) “dijital tiyatro” diye bir şey yok…
Ama ne yapacaktı tiyatrocular; ekran aracılığıyla da olsa, yaşama tutunma isteği dışında, şu virüs salgını döneminde? Örneğin Almanya’da Fransa’da İngiltere’de sanata yapılan müthiş destekleri duyunca, bizde (0) kuruş olan durumda ne yapabilir, nasıl yaşayabilir üretebilir sanatçılar? Kendimizden yola çıkarsak; Bizim Tiyatro’nun “Masanın Altında” oyunu 20. gösteriminde durdu mart ayında ve altı aydır provaları süren “(k)açık oturum(lar)” başlayamadı bile. 31.yıldır sahnelerde olan “Yargı” sürdürülemedi.
İşin en ilginç yanı, dokuz aydır tek bir oyun sergileyememiş, tek kuruş gelir elde etmemiş olmamıza karşın her ay gönderilen VERGİ, SSK ödemeleri ile baş başayız, herkes gibi. Benzersiz bir ülke…”