Yani ülke olarak hepimiz konuşmanın korkutucu olduğu bu günlerde, düşüne düşüne telepatik güçlerimizi geliştiriyor olabilir miyiz? Acaba duyarlar mı diye düşünürken bile korktuğumuz cümleler telepati yoluyla yayılıyordur belki ülkeye
HİCRAN AYDOĞDU
Merhaba
Bu gün öncelikle sabah okuduğum bir yazının hissettirdiklerinden bahsedeceğim size:
Birlikte sahne aldığım müzisyen arkadaşım ülkeden gitmeye karar verince Facebook sayfasına aynen şunları yazmış:
“Bizi yurt dışına yerleşme düşüncesine iten, kültürel yozlaşmaya yol açmış, ekonomik dar boğaza sokmuş, çocuklarımızın iyi eğitim alabilme ve güzel bir gelecek planlaması yapabilme haklarımızı elimizden almış, yaşama sevincimizi ve umutlarımızı elimizden koparıp dünyaya ölü balık gibi bakmamıza sebep olmuş, kurulu düzeni bozmayalım kaygılarının içine bizi atıp, bozuk düzenin içerisinde tepemize basa basa görgüsüzlükle ve müsriflikle bezenmiş, şaşaalı hayatlarını devam ettiren bozuk düzen kurucularına da benim ve çocuklarımın hakkını helal etmiyorum…”
ÜZÜLMEYEN VAR MI?
İçime oturdu yazılanlar. Çünkü biri bana “anlat içindekileri” dese, aynı kelimelerle olmasa da bu cümleleri kurabilirdim. Vatanını seven, işini dürüstlükle yapan, bir ağaç kesilse canı yanan, yolda minik bir kedi görse alıp evine getiren namuslu dürüst insanlar hep aynı dili konuşuyor.
Ülkem için üzülüyoruz diyor Boğaziçili öğrencileri mesela!
Üzülmeyen var mı?
Faruk Bildirici şunları yazmış bu haftaki yazısında:
“Cuma sonrası düzenlenen basın toplantıları hep aynı havada geçiyor. Bazen muhabirin sorusunu bitirmeden Erdoğan’ın deyim yerindeyse havada kapıp hemen yanıtlaması da soruları önceden bildiğini, cevapların hazırlanmış olduğunu gösteriyor
Gerçek gazetecilik sorularının sorulmadığı bu tip sözde basın toplantılarıyla gazetecilik yıpratılıyor, toplumun bilgi edinmesi engelleniyor. Durumları gerçekten çok zor. Bir yanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hoşlanmayacağı ya da önceden izin verilmeyen bir soruyu sorup da akreditasyonlarının iptal edilmesi riski var.
Öbür yanda da gazeteciliğin gerekleri.”
Bu bir köşe yazarının yazısı. Şimdi bu cümlelerin aynısını aklınızdan geçirmediğinizi kim söyleyebilir?
Feto tarafından kandırıldık deyip yırtınan sevgili yöneticilerimiz, “HDP kapatılsın” diye bağırırken HDP akıl edip “biz de Pkk tarafından kandırıldık” derse ne olacak?
BU ÖYLE BİR DİL Kİ…
Adnan Oktar diye bir adam var. Acaba elinde kimlerin videosu var diye kaç kişi düşündü?
Her ne kadar fikirleri bana uymasa da MHP’nin genel başkanını bu kadar esir edecek hangi etkenler var ellerinde diye hiç düşünmedik diyebilir misiniz?
Bir ülkenin turizm bakanı kendi otellerine yer açıp kanun hükmünde kararnameler çıkartılmasına önayak olurken maviye yakın olmak için, yeşili yakıp kül ederken kaç kişi içinden en ağır küfürleri etmedi acaba?
Cumhurbaşkanı’nın bile kendi partisine çalışmasına; oteli olan turizm bakanı, hastanesi olan sağlık bakanı, okulu olan milli eğitim bakanı gerçeklerine ve kendi şirketlerine çalışmalarına haksızlık gözüyle bakmadınız mı?
Bu rüşvet verdi, bu yedi, bu paraları sakladı, bu ülkeyi sattı, bu gördü görmezden geldi, bu suçluları salıverdi… Hepimizin masum çocukluk oyunumuz değil miydi bu! Hepimizin masumiyetinin ırzına geçilirken ortak bir tepki dili oluşmaması mümkün mü?
Ortak bir düşünce dili değil mi bu hissettiklerimiz?
Yakında derdimizi konuşmadan ya da herhangi bir mimik kullanmadan sadece beyin dalgaları ile iletişim kurarak anlatacağız bu gidişle. Ülkenin yarısından çoğu aynı şeyi düşünürken aynı şeyi hissederken telepatik yeteneğimizi geliştiriyor olabilir miyiz ?
Uzmanlar telepati konusunda gelişmiş insanların olduğunu ancak söz konusu yeteneğin çalışılarak da güçlenebildiğini belirtiyorlar. Telepati yeteneğinin gelişmesi için daha uygun bir ortam olabilir mi? Yani ülke olarak hepimiz konuşmanın korkutucu olduğu bu günlerde, düşüne düşüne telepatik güçlerimizi geliştiriyor olabilir miyiz? Hepimizin aynı anda düşündüğü, hepimizi içten içe kemiren sorular, acaba duyarlar mı diye düşünürken bile korktuğumuz cümleler telepati yoluyla yayılıyordur belki ülkeye!
Kuruntu bir yana, ortak düşünce dili oluşuyor yurdunu seven insanlar arasında. Şimdilik yüksek sesle konuşulamayan ama düşünce olarak birbirinden hiç farklı olmayan.
Bu, öyle bir dil ki şimdilik bakışarak anlaştığımız, fısıldayarak konuştuğumuz, aynı küfürleri, aynı isyanı içeren, mahkemede olsan şahidi olmayan, karakola çekilsen ispat edilemeyen bir dil.
İşte tam da bu yüzden bu yasaklar en çok yönetenlerin işine geliyor, çünkü bir araya gelindiğinde beyindeki seslerin telepatiden çıkıp çığlığa dönüşeceğini ve bu çığlığın sağır edeceğini biliyorlar.
Biz de boş durmayacağız içimize içimize de olsa sesleneceğiz Durmadan, uyumadan üzerimize serpilen şu ölü toprağı kalkana kadar düşüneceğiz okuyacağız gelişeceğiz. Umut’dan hiç vazgeçmeden…