
Seni, sen olmadığın sınırların dışına hangi karşı konulmaz duygunun akışı sürükledi? Hangi karmaşık düşüncelerin çıkmazındaydın ki hiçbir çaba fayda etmedi? Sesinin yankısında sükûnetin yoktu. Sesinin alevleri içindeki sözcüklerse senin sözcüklerin değildi.
Cafer YILDIRIM
cfryildirim@hotmail.com
Emek ve özenle kurduğun bir yapının, bir kişilik mimarisinin en güzel görüntüsünü, en bütünlüklü fotoğrafını vermiştin onlara.
Ahbaplarının, dostlarının, arkadaşlarının, yakınlarının, meslektaşlarının, alışveriş ettiğin bakkalın, günaydın dediğin komşuların beleğindeki sana ait görüntü, onların zihinlerindeki sana ait imaj, aynı fotoğrafın yeniden yeniden çoğaltılmış haliydi.
İyi bir fotoğrafın her insan için en değerli hazine olduğuna inananlardandın sen. Bunun için yanlış anlaşılmaktan korkardın en fazla.
Seni, sen olmadığın sınırların dışına hangi karşı konulmaz duygunun akışı sürükledi? Hangi karmaşık düşüncelerin çıkmazındaydın ki hiçbir çaba fayda etmedi? Sesinin yankısında sükûnetin yoktu. Sesinin alevleri içindeki sözcüklerse senin sözcüklerin değildi.
Yılların emeği, özeni ve çabasıyla kurulmuş bir yapı, o incelikli mimari hiç sebepsiz böyle yıkılırdı işte; kolayca ve hazin. Hoş sanıların, güçlü inanmaların bütün dayanakları sanki sihirli bir elle dokunulmuş gibi çöker dağılırdı.
Kendi benliğinde de çizgileri kaybolmuş, renkleri karışmış “iyi bir fotoğraf algısı”nın uzağında peki ya kişi nasıl huzurla uyanabilirdi bir sabaha? Kendine dönük bir iticilik duygusuyla insan ne zamana kadar kendisiyle barışık kalabilirdi?
Kendini küçümseyerek rahatlayabilirsin belki bir süre ama ne çare!
Kaskatı gerçeğinle mi yüzleşmek istersin, buyur eğer başarabilirsen!
Ruhunun çatlağından sızan zehirli nefesi arayıp bulasın ki sarabilesin yaranı, varlığını tamir edebilesin!
Fanus çatlamıştır fakat kum eksilmeye devam eder.
Tam da böyle durumlarda, kendimiz olan bir çemberin içinde kısılıp kaldığımız zamanlar için sanki, Enis Batur dünyanın kulağına eğilip fısıldamıştır kimi dizelerini:
“Bir zaman da böyle geçsin
Yanlış kardeşim benim Beşir Fuat”
Ne güzel bir ağıt değil mi, kendimiz için söyleyebileceğimiz.
Altın değerinde teselli gücü var.
Ruhumuz yatışacak, içimizdeki yara soğuyacak, varlığımızı kemiren çirkinlik, kötülük sanısı bizden uzaklaşacak.
Kim bilir baş ağrılarımız bile diner.
Bize ait kelimeler geri gelir.
Yeniden kendi cümlelerimizle konuşmaya başlarız.
Bize ait olan gözlerle bakar, bize ait olan elleri kullanırız.
Adımlarımız kavuşur ahengine.
O bozulmuş fotoğraf yeniden doğmaya başlar arabından, giderek tamamlar kendini, eski renklerine kavuşur bir zaman sonra.