Şakaları aynı, ülkeleri ayrı Sicilyalı Giufa ve Nasreddin Hoca

Günümüz Arapları hala Hoca fıkralarını Güha/Cuha üzerinden anlatırlar ve Nasreddin Hoca’yı bu adla tanırlar. Giufa ile Güha ya da Cuha arasındaki ses benzeşmesi ilginçtir ve olgu sanki Güha/Cuha adları Sicilya aksanıyla Giufa -okunuşu Cufa- olarak söyleniyor gibi görünmektedir.

KÖKSAL ÇİFTÇİ

Üçüncü Ahmet’le birlikte yüzümüzü batıya, sırtımızı doğuya döndük. Batının bilimsel, teknolojik, kültürel ve entelektüel birikimini özümsememiz ve içselleştirmemiz açısından oldukça yararlı oldu bu. Aydınlanmacıları tanımak ise hiçbir şeyle değiştirilemeyecek kadar değerli kazanımdı. Bu kazanımın en etkili kanıtı Mustafa Kemal ve devrim kadrosudur. Ne var ki Cumhuriyet döneminin aydınlanmacıları bir daha başlarını çevirip doğuya bakmadılar. O yöne bakmak din istismarcıların, cahillerin, hurafecilerin eline kaldı ve doğru dürüst karışanı soranı olmadığı için de bu istismarcılar boş alanda istedikleri gibi at oynattılar, toplumu zehirlediler, ahlaki çöküntü yarattılar ve lümpen proleterlerin iktidarı ele geçirmelerini sağladılar.

Öyle ki doğu hakkındaki bilgileri sorun etmeden batılılardan almaya başladık.

HOCA HAKKINDA BİLDİKLERİMİZ DE İÇLER ACISI

Örneğin, öykülerinin bazılarının İstanbul’da geçiyor olmasına karşın Binbir Gece Masalları’ndan batılı Antonie Galland sayesinde haberdar olduk. İbni Sina’nın, Farabi’nin, Hayyam’ın ne kadar değerli olduklarını bize batılılar anlattılar. Daha acıklısı ise Abbasi egemenlerine karşı ayaklanan kölelerin Zenc İsyanı’na önderlik etmiş olan Hallac-ı Mansur adını ilk kez savaş döneminde Suriye’ye casusluk faaliyeti göreviyle gitmiş olan doğubilimci Luis Massignon’un ağzından duyduk.

Ana alanımız olan mizah konusunda da durum aynıdır.

Öyle ki antik Batı komedya mizahının -örnek Aristophanes’in Eşek Arıları-[1] egemenin egemeni yerdiği satirlerini, günümüz Batı mizahı yazar çizerlerinin eserlerini, kazançlarını, öz geçmişlerini ezbere biliriz. Ama Doğu mizahının emekçi haklarını savunmak uğuruna ağır bedel ödemiş yüze yakın şaka tiplemesinden tek birinin -doğu bilimci Batılıların ısrarlı uyarısına karşın-[2] adını bile anımsamayız.

İşte size kanıtı. Alim Şerif Onaran Hoca, yıllar önce büyük emekle, Binbir Gece Masalları’nı çevirmişti. Metinde Cuha ve şakalarına özel bir bölüm ayrılmıştır. Fakat Alim Hoca bu tiplemeyi tanıyamamış, kitabın eteğine şu notu düşmüştür: “Aslında, bazı fıkraları bizim Nasreddin Hoca’ya da mal edilen bu bilge kişinin adı Mardrus’te Goha olarak geçiyor. Farisi’de ‘söyleyen-söyleyici’ anlamındaki ‘Güha’ sözcüğünün bozularak Arapçaya geçmiş şekli olabilir.”[3]

Doğuya bakmamakta inat ettiğimiz için Arap Cuha’nın ardılı olan bizim Nasreddin Hoca hakkındaki bildiklerimiz de Alim Hoca’da olduğu gibi içler acısıdır. Konu o denli ciddidir ki yaklaşık on yıldır her kapıyı çalmamıza karşın Hoca biyografisi diyebileceğimiz kapsamlı çalışmamız için, -olasılıkla Doğu kaynakları kullandık diye- yayıncı bulmakta zorluk çekmekteyiz.

Varlığından haberdar olmadığımız Doğu kökenli başka bir şaka tiplemesi daha vardır, adı da Giufa’dır. 900’lü yıllarda Sicilya’da ortaya çıkarak insanların günlük yaşamına yön veren bu tipleme günümüzde hala bölge halkını güldürmeye devam etmektedir.

Bu yazıda kültürümüze bir çakıl taşı da biz kazandırmış oluruz umuduyla sizlere onu, Giufa’yı, Sicilya’nın Hıristiyan inançlı Nasreddin Hoca’sını tanıtmak istiyoruz.

Cuha, aynı şakaları yaparak Sicilya’da Giufa olarak yaşamaya başladı

GİUFA İLE NASREDDİN HOCA ŞAKALARI TAMAMEN AYNI

Giufa, Sicilya halkının günümüzde bile çok sevdiği halk tipi bir fıkra kahramanıdır. Örnek olması açısından -biliyoruz şaşıracaksınız- birkaç şakasını özetleyelim:

  • Giufa komşusundan ödünç kazan alır, iade ederken içine küçük bir tencere koyup “doğurdu” der. Yeniden alır, bu kez komşu malını istediğinde “Öldü!” der.
  • Giufa kuyuya düşmüş ay görür, hemen kovayı salarak kurtarmak ister. İp kopar, Giufa sırt üstü düşer. Ayı gökte görünce, “Düştüm ama ayı da kurtarıp yerine gönderdim.” der.
  • Giufa kasabadan on eşek satın alır, birine biner, yolda saymak ister, dokuz çıkar. Tedirgin olup iner sayar, eşekler on adettir. Biner sayar, yine dokuz çıkar.
  • Giufa kasabada dolaşırken acıkır, ekmeğini, bir lokantanın dışarıya çıkan yemek buğusuna tutarak yemeye başlar, lokantacı bunun için para ister. Yargıca giderler, yargıç cebinden bir kese çıkarır, sallar, ses çıkarttırır ve “Al, yemeğin buğusuna paranın sesi.” der.
  • Çocuk Giufa, annesi kiliseye giderken ona kapının yanından ayrılmamasını tembihler. O da menteşelerinden söktüğü kapıyı sırtladığı gibi soluğu annesinin yanında alır.
  • Giufa evini satarken “Şu duvara çakılı çivi benim olmak kaydıyla” der, uygun fiyat nedeniyle alıcı buna razı olur. Giufa çiviye her gün bir şeyler asmaya başlar, son gün içi eşek gübresi dolu bir çuval asar, evin yeni sahibi kokuya dayanamaz ve evi Giufa’ya terk eder, gider.
  • Giufa bir gün oğluyla karşı köye gitmek ister. Yolda rastlayanlar eşeğe oğlu binmiş diye terbiyesizlikle, kendi binince kalpsizlikle, ikisi birden binince de vicdansızlıkla suçlarlar. Sonunda Giufa eşeği yedeğine alarak yoluna devam eder.
  • Giufa parasız kalır, arka bahçesinde yüksek sesle dua etmeye başlar, “Tanrım bana 100 dinar ver, bir eksik olmaz” der. Bunu duyan komşusu bir kese içindeki 99 akçeyi bahçesine atar, o da “99’u veren 100’ü de verir” diyerek alıp içeri girer.

Yukarıdaki özetlenen şakalar size de tanıdık geldi değil mi?

Hocamızın bu ünlü şakaları, ticari, siyasi ve kültürel açıdan hemen hiç ilişkide olmadığımız bu İtalyan bölgesine nasıl gitmiş olabilir; yoksa gerçeklik tam tersi midir?

GİUFA’NIN ASLI VE SİCİLYA’YA GELİŞ ÖYKÜSÜ

Olgunun öyküsünün şöyle gelişmiş olabileceğini düşünüyoruz:

900’lü yıllarda lider kadrosundayken bazı konularda merkezle ters düştüğü, kovuşturmaya uğradığı için Karmatiler’den kopan İsmaili baş dailerinden Ebu Abdullah eş-Şii, canını kurtarmak için Kuzey Afrika’ya kaçtı ve daha önceki yıllarda onun önderliğinde İsmaili yapılmış olan Berberi/Kutame halkının yanına sığındı. Tunus’un Ağlebi başkenti Rakkade’yi aldı ve İsmaili/Fatımi halifelik devletini kurdu. Bu devletin sonraki liderleri kısa süre içinde Mısır’ı fethedecek, Kahire kentini ve Fustat yakınlarında dönemin en entellektüel insanları olan Hüccet/Hoca yetiştiren el-Ezher üniversitesini kuracaklardır.

800’ün başlarında Sicilya, Abbasiler’e bağlı yarı bağımsız Ağlabiler tarafından fethedilmişti. Ne var ki zaman geçmiş, 950’li yıllarda Ebu Abdullah eş-Şii’nin devleti güçlenmiş, Sicilya bu kez onun eline geçmişti. Ebu Abdullah eş-Şii taraftarı İsmaililer dailer/hüccetler/hocalar göndererek adayı kolonileştirmeye, halkı da örgütlemeye başladılar. Halkın pek çoğu Hıristiyan kalmayı tercih etti ama adanın günlük yaşamı da adım adım İsmaili kültürüne göre şekillendi.

Artık Sicilya insanı geleneksel İtalyan insanı değildi.

Örneğin, günümüzde bile varlığını sürdüren “mafya” örgütlenmesi tüm görünür unsurlarıyla İsmaili örgütlenmesiyle neredeyse aynıdır. Farkları, İsmaililer’in bunlar gibi güce tapmaması, kirli işlere bulaşmaması, para için insan öldürmemesidir.

Kısacası, 980’lerden sonra Sicilya kültürü, İsmaili kültürü oluvermişti.

Giufa şakaları, olasılıkla işte bu yıllarda İslam coğrafyasından Sicilya’ya geçti.

İSMAİLİ HALK ŞAKA TİPLEMESİ CUHA, SİCİLYA’DA “CUFA” OLDU

Günümüz Arapları hala Hoca fıkralarını Güha/Cuha üzerinden anlatırlar ve Nasreddin Hoca’yı bu adla tanırlar. Giufa ile Güha ya da Cuha arasındaki ses benzeşmesi ilginçtir ve olgu sanki Güha/Cuha adları Sicilya aksanıyla Giufa -okunuşu Cufa- olarak söyleniyor gibi görünmektedir.

Cuha ise bize göre Hüccet/Hoca sözcüğünden türetilmiştir.

Hüccet/Hoca sıfatı, İslam coğrafyasında bilgili, aydın, entellektüel olarak kullanılır. Cuha ise bunun tersine, cahil, kaba, görgüsüz anlamı taşır.

900’lü yıllarda batıni İsmaililer ile zahiri Ehli Sünnet (Sünni) inanlıları arasında birbirlerini öldürecek düzeyde çekişme vardı. Çünkü toplumlara Batıniler paylaşımcı-komün, zahiriler özel mülkiyetçi yaşam egemen olsun istiyordu. Herkes diğerini yeryüzünden silme niyetindeydi. Savaş yalnızca kılıçla yapılmıyordu, hiciv, alay, yergi de o dönemin etkili, öldürücü silahlarıydı.

İsmaililer o dönem -şimdi de- Ehli Sünnet inanlılarını “cahil” olarak tanımlamaktaydılar.

Nasreddin Hoca’nın pek çok şakası ortak kaynağın ürünüdür

El-Ezher Üniversitesi’ndeki dersleri bile şaka ağırlıklı yürüten İsmaili aydınları bu “cahil” takımını simgeleyen bir tipleme yaratma gereksinimi duydular. Onu en iyi, entellektüel Hüccet/Hoca’nın karşıtı olan cahil sıfatı, yani Cuha temsil edebilirdi.[4] Böylece Cuha doğmuş oldu ve kısa süre içinde İslam topraklarında ün yaptı. Bu ün, kuzey Afrika’dan, Suriye’ye, oradan Kuzey İran’a, Horasan’a ve Maveraünnehir’e yayıldı.

980’lerde bir İsmaili toprağı olan Sicilya bu yayılmanın dışında kalamazdı.

Cuha, aynı şakaları yaparak Sicilya’da Giufa olarak yaşamaya başladı.

SONUÇ OLARAK…

Anadolu’da oluşmuş bazı Hoca şakalarının da bir şekilde Sicilya’ya gitmiş olabileceği olasılığını göz ardı etmeden şunu söyleyebiliriz: Nasreddin Hoca’nın pek çok şakası ortak kaynağın ürünüdür ve Fatımi/İsmaili aydınlarının ürettiği harika şakalardır.


[1] Eşek Arıları piyesinin en komik bölümü kısaca şöyledir: Bir yargıç, peynir çalmış bir köpeği sorgular ve idama mahkum eder. Bu tiyatro eseriyle Aristophanes, meslekten gelmeyen yargıçlar yüzünden egemenlerin emekçileri yönetmekte nasıl sorun yaşadıklarını anlatmaktadır. Aristophanes, Eşek Arıları, İş Bankası, 2019

[2] Franz Rozenthal, Erken İslam’da Mizah, İris, 1997

[3] Binbir Gece Masalları, c 15, s 74, Afa, 1993

[4] Hüseyin Tural: “Mısırlı yazar Hasan Hüsnü Ahmed Nasreddin Hoca’nın fıkralarını topladığı Nevadiru Cuha adlı eserinin mukaddimesinde birçoklarının alim ve filozof Türk Cuha ile ahmak Arap Cuha’yı birbirine karıştırdıklarına dikkat çeker.” TDV İslam Ansiklopedisi, “Cuha”, c 8, s 82, 1993

PAYLAŞMAK İÇİN