Ne kalacak sizden geriye?

CEM BAYINDIR

Elazığ’ın tarihsel mekânı Harput üzerine yazılmış en güzel yapıtlardan biri olan “Harput Yollarında” adlı inceleme-araştırma kitabını okurken MÖ. IX.uncu yüzyıldan kalma, bölgenin krallarından birinin bir geyik avı sahnesini betimleyen bir taş kabartmayı görünce aklıma geldi. Böyle 3000 yıl filan değil çok değil 100 yıl sonra günümüzü zehreden, yaşamımızı boğan, artık iyice kabak tadı veren siyasetçilerden ne kalabilirdi geriye diye uzunca düşündüm.

Her gün Ayasofya, cami, din iman, Baro, CMK, HSYK, Suriye, eski Türkiye, şu bu derken ortada somut hiçbir şey olmadığından kuru gürültüden başka bir şey kalacağını sanmam. Ha, “ulan gözün görmüyor mu, nankör adam 3 köprü, 1 hava limanı, bilmem kaç km karayolu, kaç şehir hastanesi, kaç adalet binası, kaç hükümet konağı…” gibi beton yığınlarını sayan, höyküren olacaktır ki, buna amenna derim.

Bunlar yapılıyor ama ülkede sağlam kalan hiçbir şey bırakmadıkları gibi hiç de tınmıyorlar, kendilerinden başka kimse yokmuş gibi davranıyorlar.

Övündükleri beton yığınları dışında ahlakı, eğitimi, kültürü, sanatı, sporu, ekonomiyi, dış politikayı, üniversiteleri, liyakati, hukuku, laikliği, dinsel kurumları, askeri teşkilatları, devletin akla gelen en sağlam kurumlarını alt üst ettiklerini ne yapacağız, nereye koyacağız?

Bir başka konu da ülkenin başına ne gelirse gelsin, bunu da birilerinin üstüne atmaları ve buradan bile kazançlı çıkmayı başarmaları. Ne denli büyük felaket ya da yıkım olursa olsun, ekonomi çöksün, işler kötü gitsin bizimkiler, “vatan”, “ezan”, “bayrak”, “kitap”, “din”, “iman”, “millet”, “milli irade”, “hemen”, “derhal” sözlerini kokteyleyerek hamasetli bir nutuk çektiler mi, işlem tamam. Ardından yapay bir gündem ve böylece sorun çözülmüş, ölen ölmüş kalan kalmış ama konu bir haftayı bulmadan unutturulmuş ve siyasal güç en büyük felaketten bile zaferle çıkmış gibi olmuştur.

“İlk etapta, derhal tedbirlerimiz aldık, eksikliklerini neler olduğunu tespit ettik, bir heyet oluşturduk, acil müdahale etik, öteki tüm tedbirler de süratle alınacak ve derhal şu bu yapılacaktır, bir de müjde vereyim, önümüzdeki hafta falanca yerde 10.000 dev eser ve bir de camiyi ibadete açacağız inşallah, maşallah…”

İnanın ben böyle konuşan basın sözcülerini, bakanları, siyasetçileri görünce hemen gevşiyor, rahatlıyor, şükrediyorum.

Ekonomi mi batmış, laiklik mi yıkılmış, fabrika mı patlamış, maden mi çökmüş, şehit mi vermişiz, fark etmiyor hemen tüm tedbirleri alan, derhal her şeyi çözen hemen hepsinden zaferle çıkan, her şeyden bir çıkar sağlayan ve başımıza geleni 1-2 günde unutturup yapay gündemlerle bizi ikna eden kim var ki başka, bu ölümlü dünyada? …

Bir bakarız ki, ekonomi çökmüş, dolar, altın yükselmiş, 16 milyon kişi sosyal yardıma muhtaç, iş güç yok, liyakat bitmiş, adalet tükenmiş, fabrika patlamış 10 kişi ölmüş 30 kişi yaralanmıştır ama işin neden kaynaklandığını hemen tespit etmişizdir.

Her olayı olduktan sonra hemen tespit ediyor, hemen sorumluları buluyor hemen acil planı devreyi sokuyoruz, ama nedense olayı neden önceden önleyemediğimizi, önlem almadığımızı soran eden yok…. Ardından hop, yeni bir gündem önümüzde, hepimiz hurra tartış, yorumla, kavga et, konuş babam konuş…

20 yıldır başımıza gelmeyen felaket kalmadı, ülkede çökmeyen temel değer kalmadı ama hiç umutsuzluğa düşmedik, çünkü sazı eline alan her yetkili “süratle”, “derhal”,”tedbir”, “asla”, “önlem”, “vatan”, “millet”, “ezan”, “baş örtüsü”, “din”, “iman” ve de hemen halkın milli ya da dini değerlerine hitap eden yapay bir gündem, oh ne ala, işi çözülmüş bilmeliyiz, eğer seçim de yaklaşmışsa oyumuzu bunlardan başkasına kat’iyen vermemeliyiz!

Maden faciası, tren kazası, şehitlerimiz, iş kazaları, intiharlar, hukuk skandalları, liyakatsiz işler, yolsuzluklar, ekonomik güçlükler, özelleştirme ile Batılı şirketlere peşkeş çekilen milli servetler, çocuklarımızın geleceği derken gereksiz telaşlanıyoruz hatta telaşlanamıyoruz çünkü hemen bir yeni gündemle bunları unutmuş oluyoruz…

Bizim telaşımızı bıraktım da bugünlerde siyasal güçte de trol ve yandaşlarda da bir telaş sezinliyorum. Kalanı yağmalamak, henüz yıkılmadık kurumları yıkmak, varsa bakir kalmış doğal bir yer betonlaştırmak, adaleti, eğitimi, ekonomiyi yerin dibine gömmek için acelecilik içinde koşturuyorlar, her itiraza “vatan”, “ezan”, “bayrak”, “din”, “iman”, “milli irade”, kısaca milli ve dini gerekçelerle bağırarak yanıt verip kolayca susturuyorlar… Bu tuzağa da en çok muhalefet düşüyor….

Tüm kurumlar çökertilirken, sanıyorum, siyasal gücün, “sorun yok”, “tüm tedbirler alındı”, “derhal”, “en kısa sürede”, “sorumlular cezalandırılacak”, “hiç merak etmeyin”, “amin”, “din”, “iman” sözleri ardından da yapay bir gündem ve laf kalabalığı sizi de rahatlatıyor olmalı ki, ülkenin tüm değerleri yıkılırken, siz yapay gündemlerin peşinden gitmeye, muhalefetçilik oynamaya, size izin verdikleri alanda kıpırdamaya muhalefet etmek mi diyorsunuz?

Siyasal gücün hiçbir zaman uzlaşmacı, hoşgörüden yana olmadığını, Atatürk ve ondan kalan ne varsa kökünden yok etmek için elinden geleni yaptığını bilmiyor olabilir misiniz? Hangi anayasal ilkeye sahip çıkıyorsunuz? İhlal edilmeyen, bozulmayan, yok edilmeyen neyimiz kaldı da siz hangi ilkeleri koruduğunuzu, bekçisi olduğunuzu sanıyorsunuz? Laik, demokratik, insan haklarına saygılı, sosyal, hukuksal, eşitlikçi, cumhuriyetçi vb. hangi ilke sağlam ki siz sahip çıkıyorsunuz, ne kaldı ki neyin teminatı olacaksınız?

Yargı sınavlarının eş, dost, ahbap, parti kolları başkanları, parti yöneticilerinin atandığı bir sınava dönüştüğünü en önce siz iddia etmediniz mi? Son 10 yılda alınan 10.bin’e yakın yargı mensubunun hangi ölçütlerle, hangi başarı kriterleriyle alındığını düşünüyorsunuz peki? “AYM’ye Danıştay’a, adalete giderim” derken yargının siyasal gücün beğenmeyeceği bir kararı verebilme olasılığı nedir sizce sayın ana muhalefet?

Adamlar 18 senedir hoşgörü, uzlaşma diye bir dert taşıdılar mı? Dilediklerini yapıp, başa gelen kötü her olayda en akıl almaz gerekçelerle suçu size atmadılar mı? Sabah akşam milli irade deyip de yüzde 90 oy almış belediye başkanlarını görevden almadılar mı? Kazandığınız seçimi sudan gerekçelerle iptal etmediler mi? Binlerce akademisyeni bir imza yüzünden işlerinden etmediler mi? Ceza muhakemeleri yasasını bir gecede değiştirip bir tweet atanı, itiraz edeni, muhalif kalan binlerce yurttaşı, gazeteciyi, televizyoncuyu, yazarı hapse tıkma yolunu açmadılar mı?

Ülkede artık kamuda görevli her kim varsa ya da her siyasal güç yanlısının, her şeyi her konuyu dinsel hükümlere göre getirip, ona dayandırdığını görmüyor musunuz? Her gün birileri demokrasinin, cumhuriyetinin kalan taşlarını da parçalamıyorlar mı? Yandaş ve troller de bunu tweetlerle kutlamıyorlar mı? Her gün yapay konularda yeni bir gündem oluşturulup asıl gündemimizi konuşmaya bile fırsat veriyorlar mı? Siz de karşı tweet atarak, facebookta sert çıkara ya da mecliste size verilen 10 dakikada iki laf ederek bunlarla baş edebilir misiniz?

Spor karşılaşmalarının önceden belirlenmiş kuralları vardır. Bu kuralları esas alarak karşılaşmayı yöneten hakemler, kurallara bağlı ve centilmenlik ve rakibe saygı çerçevesinde oynayan rakipler sahada eşittirler, hakemin de tarafsız, ahlaklı bir şekilde maç yöneteceğine inanarak oynarlar ve sonuçta biri kazanır, kaybeden kazananı tebrik eder.

Siyaset mücadelesi de buna benzer, başarılı olan 5 yıl için seçilir, başarılı olursa devam eder, başarısızsa başkasına şans verilir. Ama şu an karşınızda hiçbir ilkeye bağlı kalmayan, güç sarhoşu, yargıyı, maliyeyi, kolluk güçlerini muhalefeti terbiye aracı olarak gören, demokrasiye, cumhuriyete, etiğe yalnızca kendi zihniyetiyle bakan bir rakibiniz var. Bu güç yönetemiyor, yönetemediği gibi bırakmıyor, başkasına nefes alma olanağı tanımıyor, zorlayarak, dini, milli değerleri, camiyi, mabedi, vatanı, ezanı, bayrağımızı cömertçe kullanıyor, rakip partileri ve rakip seçmenleri aşağılayıp şeytanlaştırıyor, centilmenlik, fair play gibi değerlere kulak asmıyor.

Sizin bunlarla bu koşullarda mücadele etmeniz mümkün müdür? Kural tanımayan bir rakip sana, karşıt düşüncelere zerrece saygı gösterebilir mi?Siz AYM’ne giderek, tweet atarak, facebookta yazarak, kürsüde 10 dakika konuşarak, salı günleri nutuk atarak, 18 senede neyi çözdünüz ki sonuç alma umudunu taşıyorsunuz?

Sizce, birilerince altın çağını yaşadığı ileri sürülen hukuk sistemimizde siyasal gücün beğenmediği bir kararın çıkma olasılığı yüzde kaç olabilir? Baro değişikliği toplumun en az yüzde 70’inin istemediği bir şey ama siyasal güç ne yapıyor, muhalefeti, baro başkanlarını döve döve ve güle oynaya, dalga geçer gibi dilediği değişikliği yapmıyor mu? Başvuracağınızı söylediğiniz AYM bu kanunsuz kanunu iptal edebilir mi?

Siyasal gücün, din, iman, milli gibi değerlere sarılarak yaptığı yıkım eylemlerine hiçbir şey yapmadığınız gibi, halk ne der korkusuyla sessiz kaldınız hatta destek verdinizi peki siyasal güç ne yaptı, sizi yok saymaya, şeytanlaştırmaya, terörist, vatan haini, imansız, dinsiz, ajan saymaya devam etmedi mi? Ve yıkımı da olanca gücüyle sürdürmedi mi?

Peki, ne mi yapmalısınız? Valla, 18 yıldır muhalefet eden muhalefet etme deneyimi en fazla olan parti sizsiniz, hiçbir şey öğrenemediyseniz, ne yapacağınızı bilmiyorsanız, bari istifa edin, çekilin, figüran olmaktan kurtulun, size güvenenlerin umudunu kırmayın…

Yazının başında dediğim gibi hiç değilse yıllar sonra bu günleri, bu yıkımı, yıkım günlerini okuyacak, inceleyecek olan torunlarımız, sizi bu kuru gürültüye, bu teneke seslere ortak olmadığınız için tebrik ederler en azından…