Manastır’daydım,  Mustafa Kemal ve Resneli Niyazi’nin Askeri İdadisi’ni ziyaret ettim

I. Meşrutiyet’i ilan ettirerek modern Türkiye’nin yolunu açmış bir vatan evladını, Resneli Niyazi’yi unutulmaya terk etmenin, yaptırdığı Hükumet Konağı’na tek çivi çakmadan zamanın insafına bırakmanın, evinin kapısına bir tanıtıcı levha olsun asmayı çok görmenin mantığını inanın anlayabilmiş değilim.

KÖKSAL ÇİFTÇİ

İşin başında uyarayım, eğer Kuzey Makedonya gezisi planlıyorsanız, yanınızda Özlem ve Aydın adında akraba yakınlığında bir çift mihmandar arkadaşınız, Sema adında uyumlu kardeşiniz, yol arkadaşınız yoksa sakın tek başınıza uçağa atlayıp bu ülkeye gitmeyin. Çünkü gezip görmeniz gereken Ohri, Manastır gibi yerleşimler ve tarihi eserler Üsküp’ten arabayla iki buçuk üç saat uzaklıkta ve her görmeniz gereken tarihi eser, gittiğiniz kentlerin muhtelif yerlerine dağılmış durumda; bilginiz olsun.

Her yeri gezin, ama Manastır’ı ve Resne’yi görmeden sakın dönmeyin derim.

Mustafa Kemal’in ve Resneli Niyazi’nin okuduğu Manastır Askeri İdadisi. Yerel yönetimin izniyle Genel Kurmay Başkanlığımız bir odada Mustafa Kemal Müzesi oluşturmuş. Gezdik, gördük, duygulandık, ziyaretçi defterine de duygularımızı yazdık.

Çünkü Mustafa Kemal’imizin Askeri İdadisi orada, Manastır’da. II. Meşrutiyet’in ilanını sağlayarak Anadolu Devrimi’nin fitilini ateşleyen Resneli Niyazi’nin -ihmal edilmiş harap hali içinizi burksa da- Hükumet Konağı ve evi ise otomobille yarım saatlik mesafede, Resne’de bulunuyor.

Mustafa Kemal’i anlatmak tereciye tere satmak olur. Bu fırsatı kullanarak aşağıda yalnızca Resneli Niyazi’nin yaşamından kesitler vereceğim. Çünkü göreceksiniz, bu değerli insan bunu hak ediyor. En azından ben ona karşı minnet borcumu ödemiş olacağım.

Resneli Niyazi destanı

İsmail Dede Efendi, Mehmet Akif  Ersoy, Resneli Niyazi, Enver Paşa, Yahya Kemal Beyatlı, Fevzi Çakmak, Ali Fethi Okyar, Kazım Karabekir, Mustafa Kemal Atatürk adlarını hemen herkes bilir. Bunlar ve sayamadığımız daha niceleri hep Makedonya kökenlidir. Bu nedenle Anadolu’nun kültürel ve özgürlükçü kökleri oraya dek uzanır demekte bir sakınca görmüyorum. Genç Cumhuriyet’in kuruluşu da Makedonya’da yakılan ateşlerle başlar çünkü.

Bu ateşlerin en görkemlisini 1908 devrimi ile II. Meşrutiyet’in ilanını sağlayan Yüzbaşı Resneli Niyazi Bey harlandırmıştır. En belirgin kanıtı da Mustafa Kemal’in “Eğer Meşrutiyet olmasa idi Cumhuriyet olmazdı. Resneli Niyazi gibi Meşrutiyet önderlerine çok şey borçluyuz!” ifadesidir.

Peki, tarih kitaplarında adı pek anılmayan bu kahramanın öyküsü nedir?

Belki merak eden olur, öyküsüne geçmeden önce mahlas adıyla ilgili şu ayrıntı bilgiyi vereyim izniniz olursa: Kuruluşundan yıkılışına dek Osmanlı’da soyadı kullanılmadı hiç. Onun yerine kişi adının hemen arkasına doğduğu semtin, kasabanın ya da kentin adı getirilerek sorun çözümlenmeye çalışıldı. Fuat Salacak, Mustafa Selanik, Müfit Kırşehir örneğinde olduğu gibi. Resneli de okula “Niyazi Resne” olarak kaydedilmişti. Fakat sivil halk, kahramanını bu soğuk resmi kalıpla değil, kendi doğal söylemi olan “Resneli Niyazi” söylemiyle çağırmayı tercih etti.

Resne’de Doğmuş

Evini ve konağını ziyaretim vesile oldu, ayrıntılamayı deneyeceğim; şöyle:

O dönem Osmanlı vilayeti olan Makedonya’nın Resne kasabasında 1873’te Arnavut kökenli varlıklı bir aileden Abdullah Ağa’nın ikinci oğlu olarak doğar. Adını Ahmet Niyazi koyarlar. İlk eğitimini Manastır Rüştiyesi’nde okur, lise için Mustafa Kemal’in de sonradan okuyacağı Manastır Askeri İdadisi’ne kaydolur. Diplomasını alır almaz İstanbul’a Mekteb-i Harbiye’ye gelir. Okulu 1897’de, 24 yaşında piyade teğmen olarak bitirir. Ataması 3. Orduya yapılır. Aynı yıl Türk-Yunan Savaşı patlak verir. Savaşta subaylarıyla birlikte bütün bir Yunan birliğini esir alır, İstanbul’a getirir. Bu kafilede saraya yakın Müşir Kazım Paşa’nın 13 yaşındaki oğlu da vardır. II. Abdülhamit, Resneli’ye bu çocukla birlikte ödül vermek ister. Bu ödülde bir tuhaflık vardır: Kendisine bir üst rütbe ve on altın, çocuğa ise padişah yaverliğiyle birlikte 200 altın verilecektir! Bu uygunsuz tavrı protesto edince saray onu usul gereği üsteğmenliğe terfi ettirir ama Ohri’deki bir askeri birliğe ambar memuru olarak atamaktan da geri durmaz. Kendisinin kaleme aldığı “Hatırat-ı Niyazi” kitabının “Mektep Hatıraları” bölümünün ilk cümlesinde “1887 senesi daha on dört yaşını tamamlamış bir mektep talebesi iken vatanın yandığını, milletin ve memleketin battığını duymuş, padişahın çevresinin hainlerle sarıldığını öğrenmiştim.” diye dile getirdiklerinin gerçek olduğunu üzüntüyle deneyimler ve görür.

Makedonya dağlarına çıkıldığı yıllarda solda Resneli Niyazi ve sağda Enver Bey. Resneli’nin başlığında “Vatan Fedaisi” yazıyor. Grup resminde, oturanların solundaki Enver, ortadaki Niyazi.

Ambar memurluğuyla cezalandırılsa da o artık Anadolu’nun ve Balkanlar’ın efsanevi kahramanıdır. Üstüne şiirler yazılır, öyküler anlatılır, kartpostalları bastırılıp satılır.

İttihat ve Terakki İle İlk İlişkisi ve Dağa Çıkışı

1903’te İttihatçılarla ilişkiye geçmiştir. Aynı yıl Saray, Resne Komutanlığı’na atayarak Niyazi Bey’in bölgedeki Bulgar ve Sırp komitacılarına karşı aktif görev üstlenmesini de sağlar. Buradaki başarıları, onu kolağası rütbesine yükseltecektir.

Kişisel şöhret ve kavimsel kurtuluş beklentisi içinde değildir ama 1908’deki İngiliz-Rus görüşmeleri sırasında II. Abdülhamit’in Makedonya’nın ilhakına ilgisiz kalışına tepki gösteren Niyazi Bey, köy köy dolaşarak farklı dini inanç ve kavimlerden insanları birlik olmaya, vatanı savunmaya çağırır. Bu çağrı büyük ilgi görür ve Resneli çevresinde öbeklenmeler başlar. O yıllardaki rehberi, şiirlerini ezberden okuduğu vatan şairi Namık Kemal’dir.

Bu dönem başarıları ona Kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesini getirir.

Fakat Resneli bu tür bireysel ve bölgesel dağınık direnmelerden değil, yurt çapında merkezi örgütlenmeden yanadır. Ülkenin kurtuluşu, eşitlik, adalet, ilerleme ancak padişahın devrilmesi, parlamenter yönetimin gelmesi ile mümkün olur inancındadır.

Hem Bektaşi hem de Mason olduğu söylenen Niyazi Bey, zaman geçirmeden İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Manastır Şubesi’ne kayıt yaptırır. Buna karşın başına buyruk davranmaktan vazgeçmemiştir. II. Abdülhamit’i tahttan indirmeye, parlamenter sisteme geçiş için II. Meşrutiyet’in ilan edilmesini sağlamaya kararlıdır. İnisiyatif kullanarak Selanik’teki örgüt merkezine askerleriyle birlikte dağa çıkma kararı aldığını bildirir. Kendisini “Vatan Fedaisi ve Ohri Milli Taburu Kumandanı” ilan etmiştir. Merkezin yanıtını beklemeden 160 kişilik birliğinin başında harekete geçer. Önce kışla cephaneliğinden adam başı iki tüfek ve mühimmat, sonra da kışla sandığından makbuz bırakarak 550 lira alır, dağın yolunu tutar. Yeni yeni palazlanmakta olan İttihat ve Terakki merkezi, inisiyatifi ele alabilmek için hemen kolağası Enver Bey’le birlikte birkaç alt rütbeden subayı Resneli’nin yanına gönderir. Enver Bey dağa kısa sürede ulaşır, çünkü eniştesi Nazım Bey’e Selanik’te düzenlediği başarısız suikast nedeniyle kaçmış, Makedonya dağlarına sığınmıştır; zaten bölgededir.

Bölge yönetiminden Padişah’a her gün Niyazi ile ilgili telgraf çekilir.

Şemsi Paşa Suikasti

2. Abdülhamit, kendisine sunulmak istenen ilk telgrafı dinlemek istemez, gelişmeyi hayra yorar, “Telaşa mahal yok, dağa çeteleri kovalamak için çıkmıştır o!” diyerek geçiştirmek ister. Ancak ikinci ve üçüncü telgrafta işin ciddiyetini kavrar, gecikmeli de olsa karşı harekete geçer.

Solda Şemsi Paşa, ortada dağda endişeyle bekleyen Resneli ve arkadaşları, sağda suikastı gerçekleştiren İttihatçı Atıf Bey.

Niyazi Bey’in üstüne önce bölgenin askeri kuvvetlerini gönderir. Giden birliklerin tamamına yakınının onun emrine girdiğini görünce bu kez İzmir’den Redif Fırkaları’nı sevk eder. Ne var ki onların çoğu da Resneli birliklerine katılırlar. II. Abdülhamit’in uykuları kaçmaya başlamıştır. İşi ciddiye alır ve isyanı bastırması için bu kez asker elbisesi giydirilmiş sivil Arnavutlarla hareket etmesi uyarısını yaparak, dönemin en becerikli askeri olan, korkusuz oluşundan dolayı halkın evliya gözüyle baktığı ve “Öyle mübarek kişidir ki ona asla kurşun işlemez!” dediği başyaveri Şemsi Paşa’yı görevlendirir. Bu haber, dağda Resneli ve yoldaşları arasında panik yaratır. İnfaz edilmezse işlerini bitirecek kişidir o çünkü. Pusu kurulur, Paşa, 7 Temmuz 1908 günü padişaha rapor telgrafı çektiği Manastır Postanesi’nden çıkarken halkın arasına karışmış Mülazım (teğmen) Atıf (Kamçıl) tarafından vurularak öldürülür. Bir anda Şemsi Paşa efsanesi sıfırlanır, İttihat ve Terakki efsanesi tavan yapar. Tarihçiler bu olayı şöyle yorumlarlar: “Atıf’ın kurşunu, Osmanlı’yı bitiren kurşundur.” Küçük dağ isyanı, artık Balkanlarda bir halk hareketine dönüşmüştür. Padişah son bir umut Tatar Osman Paşa’yı görevlendirir. Fakat o da Resneli’nin subaylarından Kolağası Eyüp Bey ve Sabri Bey tarafından kaçırılıp gerekli saygı gösterilerek dağa götürülür.

Dönemin çok satan kartpostalları. II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra II. Abdülhamit’li, 31 Mart Vakası sonrası ise V. Reşat’lı.

İşin ciddiyeti gereği gibi anlaşılınca Yıldız’da panik başlar.

Talat ile Enver Alman, Resneli Niyazi İse İngiliz Yanlısı

O dönem sarayda İngilizci ve Almancı iki parti çekişme içindedir. Henüz su yüzüne çıkmamış olsa da bu hizipleşme İttihat ve Terakki’ye de bulaşmıştır. Örneğin Talat ve Enver Almancı iken Resneli Niyazi, İngiliz yanlısıdır. Bunu II. Abdülhamit de bilmektedir ve Niyazi Bey’in yumuşak karnından yaklaşıp yanına çekebilmek için 22 Temmuz 1908 günü Alman yanlısı Avlonyalı Ferit Paşa’yı görevden alır, İngiliz yanlısı Sait Paşa’yı sadrazam yapar. Sarayın bu hamlesi Resneli üstünde beklenen etkiyi yapmaz. Ertesi gün 23 Temmuz 1908’de Cemiyet’in en etkili yöneticisi Enver Bey, üyelerinden Miralay Sadık Bey’e top atışları eşliğinde Manastır’da Meşrutiyet’i ilan ettirir.

Kaçacak yeri kalmayan II. Abdülhamit 1908’in 23 Temmuz’u 24 Temmuz’a bağlayan gecesinde Osmanlı topraklarının tamamında geçerli olmak üzere II. Meşrutiyet’i ilan eder. Tüm Osmanlı illerinde herkes sokaklara dökülür, yer gök “Yaşasın Meşrutiyet, Hürriyet, Uhuvvet ve Müsavat!”, “Yaşasın Niyazi, Yaşasın Enver!” sloganlarıyla inler.

Soldan sağa, İngiltere yanlısı Resneli Niyazi, Resneli’yi sakinleştirmek için görevden alınan Avlonyalı Ferit Paşa ve İttihat ve Terakki’nin Ferit Paşa gibi Almanya yanlısı olan üç lideri: Talat, Enver, Cemal Paşalar.

Kısa süre sonra Niyazi ve Enver dağdan iner, ayrı ayrı İstanbul’a gelirler. Hemen fotoğrafları çekilir, kartpostalları yapılır. Zibil gibi satan bu kartpostalların en ilginci, ortada padişah II. Abdülhamit, solunda Niyazi Bey, sağında da Enver Bey olanıdır!

İttihat ve Terakki köşe başlarını tutmuş, hemen herkese paye dağıtmaya başlamıştır. Bu tür ikballer peşinde olmayan Resneli Niyazi Bey, sessiz sedasız Manastır’a döner.

Ne var ki daha bir yıl geçmeden İstanbul’a geri gelecektir.

İmam Kör Ali 31 Mart Vakası’nın Fitilini Yakıyor

Çünkü fitilini imam Kör Ali’nin, II. Abdülhamit’in kapısına dayanarak Meşrutiyet’i kaldırıp şeriatı getirmesini istemesiyle ve söz almasıyla ateşlediği 1909’un ünlü 31 Mart Vakası patlamıştır. Alaylı subaylar örgütlenip gericilerle ittifak kurmuş, Taşkışla’daki İttihatçı subayları ağaçlara bağlatarak sokaklara dökülmüş, kendilerine katılan Yıldız’daki Nizamiye bölükleriyle birlikte “Padişahım çok yaşa!”, “Şeriat isteriz!” sloganları eşliğinde yürüyüşe geçmişlerdir. Öte yandan okuma yazma yoksunu erler de Galata Köprüsü’nün başını tutup gelip geçen subayların göğüslerine süngü dayayarak “Mektepli misin, alaylı mısın?” sorusuyla denetleme yapmaktadırlar. Alaylılar kurtulacak, mektepliler öldürülecektir.

İttihat ve Terakki örgütü padişahın gönülsüz de olsa desteklediği belli olan bu isyanı bastırmak için Selanik’ten İstanbul’a ordu gönderme kararı alır. Adı Hareket Ordusu’dur. Ordu; ağırlıklı olarak Drama, Serez, Vodine, Manastır, Gevgili, Kavala redif taburlarından, yani devrimci Balkan güçlerinden oluşmaktadır. Bu ordunun ilk komutanı Hüseyin Hüsnü Paşa’dır ve geçici Kurmay Başkanı da Mustafa Kemal’dir. Selanik’ten gelen Mahmut Şevket Paşa Yeşilköy’de komutayı devralır. Alt birliklere komuta edenler arasında Fethi Bey (Okyar), İsmet Bey (İnönü), Kazım Bey (Karabekir) yanında Taşkışla’yı ele geçirmekle görevlendirilen Enver Bey de vardır. Öte yandan Niyazi Bey de biraz aşağıda öyküsünü anlatacağımız ünlü geyiği ile bu harekâta katılmıştır.

Sol üstte Hareket Ordusu komutanı Mahmut Şevket Paşa, onun altında gerici ayaklanmanın fitilini ateşleyen İmam Kör Ali, ortada Mustafa Kemal’in de yönetiminde olduğu Hareket Ordusu İstanbul’da, sağda, askerler tarafından tutuklanmış ayaklanmacılar.

İsyan bastırılır, 27 Nisan 1909’da Meclis kararıyla II. Abdülhamit görevden alınıp Selanik’e sürgüne gönderilir ve yerine kardeşi V. Mehmet Reşat geçirilir. V. Mehmet için yapılan kutlama töreninde isyanı bastırmakta emeği geçen hemen her subay yer alır. Ancak halk özellikle Resneli Niyazi’nin bulunduğu korteji uzun süre, coşkuyla, abartılı bir şekilde alkışlar.

Devlet Yönetimi İttihat ve Terakki’nin Konrolüne geçiyor

Artık İttihat ve Terakki devlette tek yetkilidir. Mahmut Şevket Paşa sadrazam yapılır. Fakat Paşa İttihat ve Terakki Partisi’ni bir tür devre dışı bırakan tavır içine girer ve zaman içinde ülkeyi II. Abdülhamit’in istibdatına rahmet okutacak türden yöntemlerle idare etmeye başlar. Söylenen odur ki parti merkezi bu tavrından dolayı onun infazına hükmeder.

Talat Paşa siyasi sahnededir artık. Devlet kademelerinin kilit noktalarına ittihatçılar atanırken Enver Bey hızlı bir tırmanış yaşar. Rütbesi henüz kolağası iken birden generalliğe, oradan da mareşalliğe yükseltilir. Bu baş döndürücü ikbal trafiğinden mutsuz, rahatsız olan Niyazi Bey, ganimetten pay almak yerine emekliliğini ister, bu hareketli süreçte tifoya yakalanmıştır. Sağlığı bozulmuş bir halde Makedonya’ya, evine döner.

Resne’de imar ve kültür işlerine yoğunlaşıp bir Hükumet Konağı inşaatına başlamıştır ki bu kez de çok kötü sonuçlanacak olan Balkan Savaşı patlak verir. At üstünde zor duracak kadar ciddi sağlık sorunu yaşıyor olmasına karşın yeniden görev alan Niyazi Bey, gene sayısız askeri başarılara imza atar. Kahramanlıkları bir kez daha dillere destandır.

Resneli’yi Koruması mı Öldürdü?

İttihatçılar sayesinde Saraya şimdi Alman yanlıları egemendir. Bu arada zaman ilerlemiş, 1913’e gelinmiştir. Ortalıkta Birinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyulmaktadır. Niyazi Bey, hastalığına karşın havayı koklamak için İstanbul’a gitmeye karar verir. Ne var ki Osmanlı’nın kaderini Almanya’ya bağlamış olan Talat Bey ile Enver Bey, bu İngiliz yanlısı üyelerinin gelişinden hoşnut değillerdir. Gene de başına bir şey gelmesin diye ona İttihatçı militanlardan oluşan Arnavut asıllı bir koruma müfrezesi verirler.

17 Nisan 1913’te Niyazi Bey, İtalyanlar kara ve demir yolunu kestikleri için İstanbul’a deniz yoluyla gitmek amacıyla Arnavutluk’un Avlonya Limanı’na gelir. Limanda geminin gelmesini beklerken sırtından, bacağından ve başından, bir başka anlatımla da göğsünden üç kurşunla vurulur. Henüz 40 yaşındadır. Silah arkadaşı ve olayın canlı tanığı Kazım Orbay’ın anlattığına göre yere düşerken ağzından sitemli “Niçin be?” lafları dökülmüştür.

Kimin vurduğu hâlâ çözülmüş değildir.

Resneli Niyazi Bey dağda ehlileştirdiği geyiği gittiği her yere götürmektedir. Rehber-i Hürriyet adı takılan ve sokulganlığıyla herkese yakınlık gösteren bu sevimli hayvan, özellikle İstanbul’da büyük ilgi görmüştür.

Sırf farklı düşünüyor ve alternatif öneri sunuyor diye Mustafa Kemal hakkında infaz kararı almaya yeltenmiş olmalarına baktığımda Resneli Niyazi’yi de İttihatçı korumasının vurduğu söylentisi bende daha ağır basmaktadır.

Resneli’den iki Hatıra: “Ne Şehittir Ne Gazi” ve “Geyik Muhabbeti”

Sayısız zaferler yanında iki de deyim kazandırmıştır dilimize Resneli Niyazi.

Birincisi tetikçisinin kim olduğu bir türlü çözülemediğinden “Ne şehittir ne gazi, pisi pisine gitti Niyazi.” dir. İkincisi ise hayli ilginç öyküsü olan “Geyik Muhabbeti!” sözüdür.

Niyazi Bey, anılarının “Geyik’in Kılavuzluğu” başlığı altında konuyla ilgili şu bilgiyi verir:

“Sabaha karşı Katrani’ye çıktık. Bir an evvel Manastır’a ulaşmak arzusuyla yorgunluğu düşünmüyor, durmadan ilerliyorduk. … O gün Manastır’dan birkaç gün evvel firar etmiş olan altı jandarma, birkaç sivil, yanlarında bir geyik olduğu halde bize iltihak ettiler. … Bütün nazarlar iki yaşını daha tamamlamamış olan bu geyiğe çevrilmişti. Jandarmalardan biri … Prester sırtlarında önlerine çıkan bu insani hayvanın okşamalara aldanarak kendilerini çekinmeden takip ettiğini anlattı. Herkes bu hayvanı okşuyor, seviyor, mukaddes olduğuna inanıyordu. Davranışındaki insana yakınlığı gönüllerimizi kendisine bağlayan bu sevimli mahluku bize gönderen Allah’a şükürler ediyor, bu gelişte bir hayrın, ilahi bir müjdenin işaretini görüyorduk. Her zaman önde giden ve askerin önünde sıçrayan geyik, sanki bize kılavuzluk ediyor, bir içgüdüyle bizi gayemize koşturuyordu.”

Bundan etkilenen Resneli, geyiği korumasına almış, ehlileştirmiş ve insan gibi sohbet ederek yanından ayırmaz olmuş. Öyle ki görüşmek için gelen konuklar, “Niyazi Bey şu an geyiği ile muhabbet ediyor!” diyerek yan odada bekletilirlermiş.

Deyim buradan türetilmiştir derler.

Halkın Rehber-i Hürriyet ya da Rehber-i Gazal adını taktığı bu geyik gerçekten vardır ve Resneli onu her gittiği yere, hatta II. Abdülhamit’in görevden alındığı İstanbul görüşmelerine götürmüştür, Hareket Ordusu’na katıldığında bile yanından ayırmamıştır. Hemen bütün toplu çekilen fotoğraflarda bu geyik vardır ve ön plandadır. V. Sultan Reşat başta, herkes ona hayrandır, seyre gelirler ve sevmek için kuyruklar oluştururlar.

Çeşitli rivayete karşın Niyazi Bey öldükten sonra geyiğe ne olduğu bilinmemektedir.

Son bir şey!

Nasıl bir bakış açısıdır bu, anlamakta zorluk çekiyorum.

Vatanı için canını, malını, aile hayatını hiçe sayıp cepheden cepheye koşmuş, idam edilmeyi göze alıp dağlara çıkarak II. Meşrutiyet’in ilanını sağlamış ve Çağdaş Cumhuriyet’in kurulmasının yolunu açmış bir vatan evladının, Resneli Niyazi’nin yaptırdığı Hükumet Konağı’nı ilk yapıldığı haliyle -duyduğumuza göre yerel yönetim bir ara restorasyon için girişimde bulunmuş- zamanın insafına terk etmenin mantığını inanır mısınız, anlayabilmiş değilim.

Resneli Niyazi Bey’in Resne Kasabası’ndaki evi ve bir Fransız kartpostalından esinlenerek yaptırdığı Hükumet Konağı. Yerel yönetimin restore edeceği duyumunu aldık ama konağın içi şu an ilgisizlikten harap halde.

Bina görkemli ama içerisi metruk, insan merdivenlerden tırmanmaya, camlardan dışarı bakmaya, ikinci katın zemininde yürümeye korkuyor.

Konağın karşı çaprazında bir ev var. Resneli’ye ait olduğunu söylediler. Bakındım, kenarında köşesinde ya da kapısının üstünde tanıtıcı bir kağıt parçası bile göremedim.

Ne ara bu kadar duyarsız ve vefasız olduk, anlayabilmiş değilim.

PAYLAŞMAK İÇİN