HAP

Her gün akaryakıta zam geliyor, milyonlarca araç benzin kuyruklarında. Seve seve kesimhaneye giden manda sürüsü. Kuyruğun uzunluğu, acaba benzini bedava mı yaptılar diye düşündürtüyor. El alem böylesi durumlarda kapatırmış kontağı, almayıverirmiş benzini, bak gör nasıl iniyormuş fiyatlar

 

EMİNE SUPÇİN

HAP gelecek, sorunlar bitecek! Halkın ilacı HAP yeni çıktı. Yarından emin olmak istiyorsan HAP’ı yut, kaygıyı unut!

Ne reklam ama!
Peki HAP ne?
Halkın Aydınlanma Partisi tabii ki.

Halkın Ayaklanma Partisi de olur aslında. Fakat serde eğitimcilik olduğu için ilk aklıma gelen parti adı aydınlanma hareketi oldu. Çünkü tarımdan ticarete, ayakkabı yapımından yapay zekaya kadar her alanda ilk adımın eğitim olduğunu hem biliyor hem de Tanrı yerine koyup inanıyorum. Benim mesihim, peygamberim, kutsal kitabım, Eğitim. Başka bir ilahım yok.

Biraz gırgırına ilerleyeceksek, halkın ayaklanması daha güçlü bir ad, değil mi? En iyisi şöyle yapalım: Bizim partimizin iki adı olsun. Önce halkın protesto hakkını sağlayalım. Halkın ayaklanmasını en demokratik yollardan protesto hakkını sonuna kadar kullanması olarak anlıyoruz. Ayaklanan halkın zamanı geldiğinde durulup işbaşı yapması gerektiği anda da adımızı değiştirip ikinci HAP’a geçiyoruz diyerek halkın aydınlanması sürecini başlatırız. Öyle ya, ilaç dediğin süreklilik gerektirir. Hem eğitim alır hem kolları sıvayıp çalışmaya başlarız. Ama önce ayağa kalkma şart!

Ne len bu? Koyun gibi olduk anasını seveyim! (Satmıyoruz biz anaları, seviyoruz.) Her gün akaryakıta zam geliyor, milyonlarca araç benzin kuyruklarında. Seve seve kesimhaneye giden manda sürüsü.

Avuç içi kadar Denizli şehir merkezinde, eğer yol üstünde benzin istasyonu varsa, allah yardım etsin ki evine varabilesin. Kuyruğun uzunluğu, acaba benzini bedava mı yaptılar diye düşündürtüyor. El alem böylesi durumlarda kapatırmış kontağı, almayıverirmiş benzini, bak gör nasıl iniyormuş fiyatlar. Ama biz otçuluz ya, ona basmıyor aklımız.

İşte sırf bu yüzden bize bir ayaklanma ( boyun eğmeme – ayağa kalkma- protesto) kültürü gerekiyor. Zor kültürdür ha! Kamu malına zarar vermeden ama yaptırımı zehir gibi olan bu en demokratik kültürü oluşturmak. Harbî zor. Çünkü biz dayakçı milletiz. Genellikle kendimizden güçsüze şiddet gösterir, güçlüye karşı boyun bükeriz. (Ah, o boyun bükmeler şiddete meyilli yapıyor ya zaten.)

Uzatmayalım, partimizin adı; Halkın Aydınlanma Partisi. Hayırlı uğurlu olsun demeyin sakın. Hayırla uğurla; olmadı, umutla dilekle işimiz yok bizim. Heyetleri ülkenin en ücra yerlerine gönderecek, oralarda çarşı pazar insanları eylemsizlikten kurtaracak ve yürüyüp gideceğiz. Elbette parti rengimiz kırmızı siyah. Kırmızı, isyanın rengi; siyah, vatanın bahtını temsil ediyor. Halkın aydınlanmasının rengini de sonra düşünürüz. Muhtemelen beyaz ağırlıklı olur.

Yoksa iki ismi birleştirip HAAP mı yapsak? Cık. İyi durmadı sankim. HARP yapabiliriz. Halkın Aydınlanması ve Reform Partisi. Zaten özü itibari ile cidden bir harbe ihtiyacımız var. Kiminle? İçimizdeki alçaklarla. Açgözlülerle. Fırsatçı, talancı, hırsız, ahlaksızlarla. Köylü kurnazlığı bulaşmış cehaletle.

Dürüst insanları toplasan ve aramızdaki bu rantçılarla oranlasan yüzde beş-on ya varız, ya yoğuz. Çünkü fırsatını bulsa herkes hırsız adayı gibi. E? Bu kadar azsak nasıl başaracağız? İşte orada devreye cin fikir giriyor. Diyeceğiz ki, bunlar çok yiyor, senin hakkını gasp ediyor. Sen olsan daha iyi çalardın, bunlar kötü hırsız. Bunu yer mi millet? Vallahi yedirme şekline bakar. Yeriz. Yıllardır yok refah ve fazilet, yok adalet ve kalkınma, yok doğru yol gibi adı güzel içi rantçı kaynayan parti isimlerini yemedik mi? Yine yeriz. Olsa bir daha yeriz. Yemelere doymuyoruz.

Nereden mi biliyorum?

Bak anlatayım.

Şimdi Zelenski nasıl başkan oldu? Adamın siyasetle uzak yakın ilgisi yok. Televizyonda Halkın Hizmetkarı adlı bir dizide başrol oyuncusu. (Yerlere yatarak gülesim geliyor. Şu “hizmetkar” lafını iyi bilirsiniz değil mi? Hatta bizde onun adı “hızmet”ti ve terör örgütü oldukları taşeronları tarafından anlaşıldı. Gerçekten terör örgütü olduklarını mı anladılar yoksa parsayı mı paylaşamadılar, şüpheli.) İşte o hızmetkâr dizisi pek tutmuş. Yapımcı şirketin sahibi de uyanık. “La biz bunu cillop gibi kullanırız he!” demiş. “Haydi Zelo’yu aday yapalım.”.

Yüzde 70 len! Dile kolay. Halkınyüzde 70’i, olur bu Zelo’dan demiş. Çünkü zaten siyaset fena halde kirlenmiş. Gelen soyuyor, giden soyuyormuş memleketi. “Haydi koçum, yürü be yavrum, kim tutar seni,” demişler, başkan oluvermiş. Şebelek Zelo, bağımsızlık fikrinden habersiz, varsa yoksa batıya kıçını yaslama derdinde. Eh derdin sonu, ortada kalmak oldu gördüğümüz gibi.

Ama bir televizyon dizisiyle millet yedi mi, yedi. Sonuçta olan halklara oluyor işte. O soğukta, çoluk çocuk perperişan yollarda. Yurdundan yuvasından, sıcacık evinden, sevdiğinden ayrılıp gidiyor. Tanımadığı bilmediği yerlerde korunmak, barınmak umuduyla vatanını terk ediyor insancıklar… Halklara çok acıyorum. Çok üzülüyorum…

Yüzde 70 oyla Zelenski’yi seçen halkın saflığı ile bizimkilerin arasında ne fark var? Aynı umut yolcuları değil miyiz hepimiz? Dünya halklarının hangisi diğerinden daha uyanıktır ki? Yok yok, o kuzey ülkelerindekiler belki de bizimkilerden bile daha saf. Orada dürüstlük alışkanlık haline geldiği için siyasetleri de temiz. Tek farkımız bu.

Demem o ki Zelenski gibi tipler aslında küresel planlamacıların elindeki kukladan başka bir şey değil. Tam bağımsızlık denen o muhteşem sihirden hiç birinin haberi yok. Ama biz biliyoruz ve duyduk ve tarihimizde gördük. Bu yüzden bizim HARP’e ihtiyacımız var.

Kuralım mı bu partiyi? Ne dersiniz?

Bilime uyanmak, sanatı değerlemek, birey olabilmek için tek çare HARP!

 

PAYLAŞMANIZ İÇİN