Bir Zamanlar Öğretmenlerin TÖB-DER’i Vardı

Şubat 1963’te Ankara Tandoğan Meydanında düzenlenen ve 14.600 öğretmenin katıldığı mitingin büyük etkisi olmuş, Milli Eğitim Bakanı Şevket Ratip Hatipoğlu istifa etmiş, öğretmenlerin bazı özlük hakları düzeltilmiş, ders ücretleri artırılmış ve sendikalılaşmanın önü açılmıştı

AV. CEM BAYINDIR

Türkiye’de 1908 yılında kurulan ilk öğretmen örgütünün adı Encümen-i Muallimin’dir. Bu örgüt 1910 yılında Muhafaza-i Hukuk-u Muallimin Cemiyeti ile birleşerek Cemiyet-i Muallimin’i oluşturmuştur.

Ardından, 1911’de Edirne’de Nafi Atuf Kansu’nun çabalarıyla Mahfel-i Muallimin (Öğretmenler Lokali), 1918’de de Muallimler Cemiyeti, 1919’da da Mekatib-i İbtidaiyye Muallimleri Cemiyeti gibi örgütlenmelere rastlıyoruz.

Temmuz 1920’de Ankara’da öğretmenler Muallim ve Muallimeler Cemiyeti adıyla bir dernek daha kurdular. Dernek, 7 Mayıs 1921’de Türkiye Muallimler ve Muallimeler Cemiyeti Birliği adını aldı ve 26 Haziran 1922’de “Kardaşlar” başlıklı uzun bir bildiri yayınlayarak “devrim” olarak nitelendirdikleri Kurtuluş Savaşı’na halkı “İrfan kürsülerimizin önünde yetişen Türk milleti özgürlük istiyor. Efendi olarak doğan bu millet, bu halk efendi olarak yaşamak istiyor. Bütün dünya halkını da efendi görmek istiyor.” cümleleriyle mücadeleye çağırmışlardır.

Temmuz 1925’te Türkiye Muallimler ve Muallimeler Birliği’nin resmi adı Türkiye Muallimler Birliği oldu. Türkiye Muallimler Birliği’nin bir dönem başkanlığını Maarif Vekili Mustafa Necati, sonra da mebus Nafi Atuf Kansu yapmıştır. Bu örgüt zaman içinde cılızlaşarak varlığını 1960’lara değin sürdürmüştür.

1949 yılında kurulan Ege Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği sonrası 15 Ağustos 1948’de 32 yerel derneğin katılımıyla Öğretmen Yardımlaşma Dernekleri Birliği kurulmuş sonra da Haziran 1950’de Türkiye Öğretmenler Dernekleri Milli Birliği adını, 1954’te ise Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (T.Ö.D.M.F) adını almıştır. 1963 yılında ise Köy Öğretmenleri Federasyonu da bu örgüte katılmıştır.

Uzun yıllar sağ görüşlü ellerde kalan T.Ö.D.M.F, Türkiye İşçi Partisi’nin kurulması, köy enstitülü öğretmenlerin federasyonda etkinlik kazanması ve 1962’de Şükrü Koç’un federasyon genel başkanlığına seçilmesiyle etkinliğini artırmıştır.

Nitekim, Şükrü Koç döneminin en önemli gelişmesi olan, 20 Şubat 1963’te Ankara Tandoğan Meydanında düzenlenen ve 14.600 öğretmenin katıldığı mitingin büyük etkisi olmuş, Milli Eğitim Bakanı Şevket Ratip Hatipoğlu istifa etmiş, öğretmenlerin bazı özlük hakları düzeltilmiş, ders ücretleri artırılmış ve sendikalılaşmanın önü açılmıştır.

1963, Büyük Öğretmen Mitingi, Tandoğan Meydanı, Ankara

Ardından, TÖDMF’nin 1964 Eskişehir ve 1965 Adapazarı kurultaylarında alınan karar ve yapılan çalışmalarla Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurulmuştur.

Eğitim işkolunda ilk kurulan sendika Türkiye Öğretmenler Sendikası ( TÖS ), resmi kayıtlara göre 10 Temmuz 1965 tarihinde, 12 Temmuz 1965’te de Türkiye İlkokul Öğretmenleri Sendikası (İLKSEN) kurulmuştur. Ayrıca TÖS, bir ilki başararak devletin dışında düzenlenmiş ilk eğitim kurultayı olan Devrimci Eğitim Şurası’nı toplamıştır.

80 bin üyesi olan TÖS’ün 15-18 Aralık 1969’daki “öğretmen boykotu” da büyük yankılara yol açmış, öğretmen mücadele tarihinde önemli bir yeri olan bu boykota Türkiye’deki 120 bin eğitim emekçisinden 109 bini katılmıştır.

12 Mart 1971 darbesiyle genel Başkan Fakir Baykurt, yardımcısı Dursun Akçam, genel sekreter Osman Korkut Akol olmak üzere tüm TÖS yöneticileri üyesi 3600 öğretmen ve eğitimci gözaltına alınmış, birçoğu tutuklanmış ve askeri savcılık 214 sanıklı TÖS davasını başlatmıştı.

Mamak Askeri Cezaevinde tutuklu bulunan TÖS yöneticileri, örgütlü Türkiye hareketini sürdürmek ve öğretmenlerin emekleriyle oluşturulmuş TÖS’ün mal varlığını ve birikimini kurtarmak amacıyla, sendikanın tüm malvarlığını yeni kurulan TÖB’e devrettiler.

Beklenen oldu ve bir süre sonra, TÖS, tüm öteki memur sendikalarıyla birlikte 20 Eylül 1971’de askeri yönetim tarafından kapatıldı. Kapatıldığında 535 şubesi, 72.000 dolayında üyesi vardı.

Yeni kurulan TÖB-DER, örgütlü Türkiye öğretmen hareketi tarihinde yalnızca sekiz yıl kadar yaşayabildi. Bu yıllar Türkiye toplumsal ve siyasal mücadeleler tarihinin en kanlı dönemidir.

İşte 3 Eylül 1971 tarihinde Ankara Valiliğine verilen dilekçe ile kurulan ve ilk genel başkanı Haydar Orhan olan TÖB’ün 7’si kadın 40 kişilik kurucusu eski TÖS üyesiydi.

TÖB kurulduktan sonra “Birliğe Çağrı” başlıklı bir bildiri yayınlayarak öğretmenleri TÖB çatısı altında örgütlenmeye çağırdı. Bildiride “Öğretmenlik mesleğinin 123 yıllık geçmişine, öğretmen örgütçülüğünün kısa tarihçesine” değinilerek, “öğretmenlerin ünlü böl yönet oyununa kapılmadan tek çatı altında birleşmeleri istenmiş, TÖB’ün öğretmenlerin öz örgütü olduğu” vurgulanmıştır. Bu bildiride dernek tüzüğünün üçüncü maddesinde yer alan; “Birliğin amacı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Anayasamızın milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti kapsamı içinde üyelerinin tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve özlük haklarını koruyup geliştirerek Atatürk devrimlerini gerçekleştirecek yönde çalışmalarını kolaylaştırmaktır.” denilmiştir. Bildiride ayrıca öğretmenlerin “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kuşaklar yetiştirme görevini Mustafa Kemal’den aldıkları” vurgusu yapılmıştır.

TÖB bir süre sonra bürokratik engellerle adını değiştirmek zorunda kalacak ve TÖB-DER adını alacaktır.

Derneğin, o dönem bakanlığa sunduğu raporda bazı yerler bugün bile önemlidir: “Eğitim sistemi toplum sisteminin bütününü oluşturan diğer alt sistemlerle birlikte ele alınmalıdır.(…) Eğitimde fırsat eşitliği ilkesine işlerlik kazandırılmalıdır. (…), Öğretim birliğini bozan ve laik devlet ilkesine ters düşen uygulamalara son verilmelidir.(…) Demokratik eğitimden yanayız(…), Derneğimiz eğitimle ilgili tüm sorunların Atatürkçü bir görüşle ele alınmasından yanadır. Atatürkçülüğü, laiklik ilkesine bağlılık, ulusal onura ve tam bağımsızlık ilkesine düşkünlük ve sürekli devrimcilik olarak anlamaktayız. Eğitim sorunlarına öğretmene kapalı toplantı ve komisyonlarda çözüm aranması uygulamasından vazgeçilmelidir.”

Demokratik Eğitim Kurultayı’nda öğretmen örgütleri eski genel başkanları: Ortada Cemil Çakır, sağında Ali Bozkurt, solunda Fakir Baykurt

TÖB’ün bülteninin 5. sayısında “Ölümünün 33. Yılında Atatürk” başlıklı yazıda “Kendisine en çok özlem duyulan bir dönemdeyiz. Bu özlem elbette rastgele değildir. Belki bugün O’na en çok ihtiyaç duymanın yarattığı bir duygunun ifadesidir. Ama mademki böylesine bir özlem içindeyiz, O’nu böylesine bir gerekçeyle arıyoruz. O halde kendisine aşırı derecede ihtiyacımız var demektir. Eğer böyleyse; O’nu arayışımız, içinde yaşanılan bunalımdan, karşı karşıya kalınan sorunlardan geliyorsa, yüzümüzün yerde, kafalarımızın bulanık, yüreklerimizin çarpıntılarla dolu olması gerekir. Maddi varlığından yoksun kaldığımız 33 yıllık süre içinde, O’nun ışıttığı yolda, ilkelerini gerçekleştirmek için uğraş veren Türk öğretmen, inancından ve gücünden bir şey yitirmeden izinde yürümektedir.”

Bültenin 11. sayısında bu kez Mustafa Necati vardır. Sağ üst köşesinde Atatürk’ün “Bir memleketin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca o devletin bütün kollarında bağımsızlık yoktur” sözünün altındaki manşet Mustafa Necati’dir. “Devrimci Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’yi 42 yıl önce kaybettik. Sivil bir militan olarak Kurtuluş Savaşı’na katılmıştı. (…) Mustafa Kemal’in güvendiği sayılı kişilerden biriydi.(…) Yazı devriminin yürütücüsü öğretmenlerin en içten koruyucusuydu. (…) hala binlerce köyümüzün ve milyondan fazla çocuğumuzun okulsuz bulunması, 14 milyona yakın vatandaşın okuma yazmadan yoksun kalması Necati gibi devrimci yöneticilerin yokluğunu acı acı yansıtmaktadır.(…) Mustafa Necati’yi içimiz yana yana anıyoruz.”

1974 yılına değin örgütlenmeye ve üyelerinin somut sorunlarına, özlük haklarının geliştirilmesine çabalayan TÖB-DER, bu tarihten sonra genel siyasal sorunların çözümüne ağırlık  vermiş, 1976 yılında toplanan 3. Olağan Genel Kurul’da, grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı için mücadele, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılması; Türk Ceza Yasası’ndaki, düşünce ve örgütlenme  özgürlüğünü kısıtlayan 141. ve 142. maddelerin kaldırılması; eğitimin demokratikleştirilmesi için mücadele kararları almıştı.

Bu kararlar örgüt içindeki ve yönetimindeki çeşitli siyasal grupların, partilerin sert siyasal çatışmalarını beraberinde getiriyordu. Daha sonraki yıllarda ülke düzeyinde çeşitli siyasal gösteriler, toplantılar, etkinlikler gerçekleştirmişti.

TÖB-DER, 1979’da Maraş katliamının birinci yılında iş bırakma eylemi düzenlemişti. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, bu eylemi bahane ederek TÖB-DER’in faaliyetlerini durdurdu.

Tek amacı bilimsel gerçekleri öğretmek, aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek olan binlerce öğretmen bu süreç içerisinde Rus casusluğu, komünistlik, dinsizlik, devlet aleyhine işler yapıldığı gibi gerekçelerle kıyımlara, sürgünlere, işkencelere uğratıldı ve faili meçhul cinayetlerle katledildi.

Dernek, 12 Eylül 1980 sonrası, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından, TCK 141. ve 142. maddelerine göre, yasa dışı faaliyette bulunduğu gerekçesiyle kapatıldı. TÖB-DER’in elli yönetici ve temsilcisine 1 ile 8 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi.  Kapatıldığında 650 kadar şubesi, 160 bin üyesi vardı.

TÖB-DER’in paha biçilmez değere sahip tüm mal varlığına el konmuş ve taşınmazları Hazineye devredilmiş, yöneticilerinin çoğu sürgünlerde ölmüştür.

Bugün öğretmenlerin elindeki hemen hemen tüm hakların TÖS’ün ve TÖB-DER’in mücadeleleri ile alındığını bilmemiz gerekiyor.

TÖB-DER’in kapatılmasıyla öğretmenlerin örgütlü mücadelesi sona ermiş, yıllar yılı öğretmenlerin üye oldukları sendikalar etkisizleştirilmiş, birçoğu siyasal gücün güdümüne girmiş ve güçlerini yitirmiştir.

Kuruluş yıl dönümünde TÖB-DER’de -aralarında babam Sabit Bayındır’ın da bulunduğu- mücadele vermiş tüm öğretmenleri saygı ile anıyorum.

Fakir Baykurt’un mahkeme önündeki savunmasında dediği gibi: “Bu mücadeleye giren insanlar, sonuç ne kadar acı olursa olsun, bunlara katlanmayı bilmelidir. Biz bileceğiz, bizden sonraki öğretmenler de bilecektir. Çok iyi biliyoruz ki, çektiklerimiz boşa gitmeyecektir. … Bağımsız, demokratik, kalkınmış ve devrim yolunda ilerleyen bir Türkiye’ye vardığımız zaman, o günkü genç kuşaklarla bütün millet, bugünkü öğretmenleri şükranla anacaktır…”

KAYNAKÇA

PAYLAŞMANIZ İÇİN