Bir kalıp Van’couver otlu peyniri ile sivil inisiyatif

SULEYMA MURAT DİNÇER

Kanada’nın Vancouver şehrinde baygın bir yaz öğleden sonrası… Şehrin doğu yakasında kurulan çifçi pazarını dolaşıyorum. Neredeyse şehirdeki tüm uyuşturucu bağımlılarının sıklıkla takıldığı istasyon parkının kıyısında ağaçların gölgesine sığınmış bir peynirci dikkatimi çekiyor.

Yaklaşıyorum tezgâha, tezgâhın arkasındaki orta yaşlı adam bıçağın ucunda tadımlık bir parça peynir uzatıyor bana doğru. Ben, bizim o güzelim otlu peyniri andıran peynirin tadına bakarken o da peynirin paketini işaret ederek bilgi vermeye başlıyor. Peynirin üzerinde “Türk metoduyla yapılmıştır” ibaresi dikkatimi çekiyor ve konuşmaya başlıyoruz.

Van’ın meşhur otlu peynirini adam burada yakındaki bir kasabada kurduğu küçücük çifliğinde üretmiş pazarda satıyor.

“Nasıl öğrendiniz” diyorum.

“Eşimle birlikte Van’da yaşadık bir süre” diyor. Merak ediyorum ne işleri var taa Van’da. Eşiyle birlikte uzunlu kısalı ziyaretlerle yaklaşık üç yıl Van’da İngilizce öğrettiklerini söylüyor ama biraz daha deşince aslında Hıristiyan misyoner olduklarını tahmin ediyorum… Bir kalıp Van’couver otlu peyniri alıp uzaklaşıyorum tezgahtan.

Giderek hayatımın vazgeçilmez bir parçası olan bu yerel pazarlar benim de ilgi alanlarımdan biri haline geliyor. Bizdeki belediyelerin organize ettiği pazarlardan farklı olarak şehrin hemen her bölgesinde bölge halkının seçtiği bir grup  insan tarafından düzenlenen bu pazarlar her ne kadar belediye ile işbirliği halinde olsalar da daha çok özerk sivil inisiyatifler olarak iş yapıyor. Sadece bölgedeki küçük ölçekli çiftçilere, üreticilere ve zanaatkarlara açıyor kapılarını. Sattığı malın üreticisi olmak ana kural. Kendisi de tüketiciler arasında olan seçici kurul bölgesel ihtiyaçlar ile üreticiler arasındaki koordinasyonu sağlayarak yerel ekonominin, mevsimsel sağlıklı ve organik yiyeceklerin üreticiden tüketiciye doğrudan geçmesini ve üreticilerin aracılara ödeyerek kaybettikleri paranın da emeğin asıl sahibi üreticide kalmasını sağlıyor.

Bölgedeki üyelerden alınan aidatlar, pazar ziyaretçileri ve ekonomik durumu iyi olan yurttaşların verdiği bağışlar, sponsorlardan toplanan paralar ve gönüllülerin para dışı yardımları da dahil yıllık satış hacmi 10 milyon Amerikan Dolarını geçen bu mahalli pazarlar aynı zamanda bu pazarların kurulduğu bölgelerde yaşayan yoksul ve kimsesizlere, olanağı olmayan ailelerin çocuklarına, bu çocukların eğitiminden beslenmesine varana dek destekler de sağlıyor.

Vancouver çiftçi – üretici pazarı

İthalata bağımlı hale gelmiş günümüz Türkiye’sinde üreticiyi ürettiğine pişman ettiren ulusal tarım politikaları ve üreticiden çok küçük esnaf durumundaki pazarcılar da  düşünüldüğünde bu türden bir sivil girişim hem küçük ölçekli çiftçiler için hem de nereden geldiği, ne olduğu belli olmayan gıda maddelerinden uzak durmaya çalışan bilinçli tüketici kitlesi için soluk aldıracak, anlamlı bir alternatif olabilir kanımca. Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerin hali hazırdaki belediyeleri ile eşgüdümlü olarak organize edilebilecek bu tür bir pazar modelinin hiç kuşkusuz en can alıcı özelliği, pazarları örgütleyecek yerel kurulun şeffaflığı, yönetimin halkın ve diğer sivil inisiyatiflerin gözetimine açık olarak seçilmesi olacaktır. Bu bağlamda daha da önemli asıl unsur ise bütün bu organizasyonun üreticiler tarafından değil tüketicinin kendisi tarafından yapılması gerekliliğidir. Böylece geleneksel pazar esnafı ile bu yeni tip üretici pazar esnafı karşı karşıya getirilmemiş olacak, esnaf örgütlerinin çatışmasından doğabilecek olumsuz etki en aza indirgenmiş olacaktır. Daha da önemlisi sivil tüketici organize olmanın gücünü, gerekliliğini ve sorumluluğunu deneyimleyebilecektir.

***

Birbirinden her anlamda çok uzak iki şehir: Van ve Vancouver. Benim kalbimde iki ilginç tarih, iki ayrı güzellik.

Bir gün, bizim de yaşadığımız topraklarda özenle, alın teriyle yetiştirilmiş ürünlerini gururla, mutlulukla satan, toprağıyla, insanıyla, doğasıyla barışık bir pazar halkımız / kültürümüz olsun dileğiyle.

Vancouver