Ben O Babayı Tanıyorum

Ben o babayı tanıyorum ama bir çocuğun intihar notunu görüp, sırf siyasi beklentileri yüzünden o gün konuşmayı beceremeyen muhalefetin liderimsi insanını tanımıyorum!

 

EMİNE SUPÇİN
Bizim ailenin ilk okumuş ferdiydi. Özellikle kız çocuklarının kesinlikle okuması gerektiğini söylüyor, meslek sahibi olmalarının ne denli önemli olduğunu savunuyordu. Zorunlu ilkokul dönemim bitince, elimden tutup annemi ikna ederek beni ortaokula yazdıran bizzat kendisiydi. Akraba örüntüsünde sevdiğim tek büyük.
Mütedeyyin sülalenin aydını, sağcı kafaların içindeki tek solcuydu. Hepimizin ağzına hayranlıkla baktığımız, sözlerini temel ilke kabul ettiğimiz Cumhuriyetin aydın insanı.
Sonra bir gün, ben artık üniversitedeydim, birileri ile tanışmış. Öyle anlatıldı. Sohbete götürmüşler. Sohbet nasıl bir sohbetti, ne kadar süre devam etti, orada ne buldu bilmiyorum ama sülaledeki tüm kızları okula yazdıran adam gitmiş, yerine kendi kızlarını liseden ve ortaokuldan anında alan, kara çarşafa sokan ve sadece ama sadece din konuşan biri gelmişti. Karısını kapattı, komşularını değiştirdi, kızlarını içine çekildiği cemaatin önerdiği erkeklerle evlendirdi.
Artık kızların okutulmasının kesinlikle karşısındaydı ve “haram” olduğunu söylüyordu. Ancak Kur’an okumaları serbestti ama anlamını bilmek gibi bir zorunluluk yoktu hatta anlamadan okumak çok daha sevaptı. Çünkü o ulvi bir kaynaktı ve anlama indirmek, içindeki “mânayı” yok edebilirdi. (Cümledeki çelişki bana ait değil.)
Bir zamanlar elinden tutup ışığa götürdüğü biz çocuklar onu içine düştüğü bu karanlıktan kurtarabilecek noktada değildik. Çünkü kapatmıştı kapılarını. Yani o babalara ulaşmak imkansızdır. Asla dinlemez ve aydınlanmazlar.
İşte bu yüzden ben Enes Kara’nın babasını tanıyorum. Bizimki sonradan taassuba kaptırdı kendini. O ise öteden beri taassubun içinde. Dolayısıyla bizimki kızlarını okuldan alacak kadar keskinleşmişse, onun çocuğunun ölümünden cemaati suçlaması beklenemez. Çünkü bizzat kendisi de aynı yerde duruyor.
Fakat Tarkan’ın da dediği gibi, çocuklar anne-babalarına ait mallar değildir. Çocuklar toplumun ve insanlığın ortak değerleridir ve kafalarına göre hiçbir aile çocuğuna ne şiddet uygulayabilir ne de ölümüne sebep olabilir! İşte sosyal devlet dediğimiz olması gereken yapı tam bu noktada devreye girmesi gerekir. Fakat cemaatle birlikte bizzat taassup devleti de ele geçirmişse… Ah… Gir ağla, çık ağla…
Ben o babayı tanıyorum. Onlara göre çocuklar, dini esasların belletilmesi gereken, aynı tarike üye olması mecburi emanetlerdir. Allah’ın emanetine, Allah’ın (yorumlanmış ve yozlaştırılmış) buyrukları belletilmelidir. Çocukların birey olarak bir değerleri yoktur ancak buyruklara uyarlarsa ve kendileri de aynı şekilde çocuk yetiştirirlerse cennetlik olurlar. (Küfretmiyorum ben.)
Ben o babayı tanıyorum ama bir çocuğun intihar notunu görüp sırf siyasi beklentileri yüzünden, o gün konuşmayı beceremeyen muhalefetin liderimsi insanını tanımıyorum!
Bazı değerler siyaset üstüdür. Kadınlar, çocuklar, gençler, hayvan hakları, doğanın korunması gibi konular oy hesabıyla ele alınmaz. Hali hazırdaki iktidar tüm bu değerlerin zaten düşmanı. E sen de düşmansan, kime sığınsın bu halk?
Bu memleketin en büyük sorunu muhalefet sorunudur. Enes Kara’nı ahı, Aladağ’da yanan kızların çığlığı, her gün tacize tecavüze uğrayan yavruların sessiz gözyaşlarının tüm günahı boynunuzadır! Belki de bu yüzden yirmi yıldır istatistiklerdeki boyunuz bir türlü uzamıyordur.
Tavrınızı net koyun kardeşim!

İyiden yana mısınız yoksa kötüden yana mı?

PAYLAŞMANIZ İÇİN