‘Av’ romanı üzerine genel bir değerlendirme

Cem Savran, 80’li yılların sonlarından beri yazın dünyası içinde yer alan bir şair ve edebiyat adamı. Onu daha çok şiirleri, şiir kitapları ile tanımıştık. Yayıncılık ve dergicilik de yaptı. Av, yazarın yayımlanmış ilk romanı.

YAŞAR CEVHER

Roman birkaç farklı düzlemde ilerliyor. Antalya’da sahaflık yapan bir esnaf her sabah dükkânını açmadan önce yalıyar kayalıklarından inerek denizde balık tutmayı alışkanlık haline getirmiştir. Yine bir sabah bu alışkanlığına uyarak söz konusu yere gider ancak kayalıklardan denize inmek için biraz da dalgınlıkla farklı bir güzergâh seçer. Seçtiği iniş noktası oldukça tehlikeli olmasına karşın deniz kıyısına inmeyi başarır. Bu nokta yörede Korsan Mağarası olarak bilinen, turistlerin çokça ziyaret ettiği yere yakındır. Sahaf bu mağarayı görme isteğine kapılır. Fazla ayrıntıya girmeden belirteyim: Sahaf bu mağarada muşambaya sarılmış halde 1979 yılına ait bir ajanda bulur. Bu ajanda, romanın büyük kısmını kapsayan ilginç mi ilginç bir günlüktür. Günlük, 12 Eylül faşist darbesinin olduğu günle başlar. Kaçak durumuna düşerek falez kayalıklarına sığınmış Sarp adındaki bir devrimciye aittir. Günlük hem bu darbeden sonra ülkemizde yaşanan zulümlerden bir kesit sunar hem de trajik bir aşk hikâyesinin tutanağıdır.

Romanı baştan sona özetleme niyetinde değilim. Bununla birlikte romanın kadın kahramanı Işıl’dan bahsetmeden bu yazının daha anlaşılır olmasını sağlamak oldukça zor. Romanın hayatı trajedilerle dolu, akıldan çıkmayan bu karakterini tanıtarak ilerlemek istiyorum.

Sarp, kayalıklarda geçen o zor günlerin birinde Işıl’la karşılaşır. İnanılmaz koşullarda gerçekleşen bir karşılaşma olur bu. Sarp sığındığı mağaradan çıkarak yukarıda, parkta bulunan çeşmeden su almak için kayalıkları tırmanır. Yukarı ulaştığında Işıl ile burun buruna gelir. Işıl ile Sarp’ın yolları böylelikle kesişir. Işıl falezlerden atlayarak mutsuz yaşantısına son vermek üzere oraya gelmiştir… Babasını kaybetmiş olan Işıl, fakirlik yüzünden annesi tarafından zeki ve çok güzel bir kız olmasına karşın henüz çocuk yaşta kendisinden çok yaşlı bir adama kuma olarak verilmiştir. Yıllarca şiddete maruz kalmış son derece mutsuz bir genç kadındır. Işıl, Sarp’ın olgun tutumu ve incelikli davranışları sayesinde ona güven duyar. Sarp’ın saklandığı, günlerdir yaşadığı küçük sığınağa birlikte inerler. Böylece ikisi arasında etkileyici bir aşk ve bağlılık başlar.

PEK ÇOK ÖN KABULÜN SORGULANMASI

Savran, Av romanında sağlam bir olay örgüsü kurmuş. Kitap oldukça sürükleyici, okundukça anlatımın devinimi ve heyecanın dozu gittikçe artıyor. Bu önemli özelliklerin yanı sıra bu romanda belki de yeni ve en çok dikkat çeken şey, yaşanan her an, her olgu durum vesilesiyle yazarın Sarp aracılığıyla yaşama, topluma, tarihe ilişkin pek çok konu hakkında retoriğe kaçmayan düşünceler geliştirmesi. Pek çok bildik ön kabulleri sorgulaması. Bunu roman tadında yapabiliyor olmak bu kitabın en önemli meziyetlerinden biri.

Yazar, Işıl aracılığıyla ülkemizde kadının konumu hakkında çok boyutlu bir düşünümü tetikliyor. Sarp, Işıl’dan önce Necla adındaki bir mücadele arkadaşı ile birliktelik yaşamıştır. Necla’nın tutuklanmasıyla birbirlerinden ayrı düşmüşlerdir. Tutuklanmasından önce kararlaştırılmış bir randevu esnasında Necla, Sarp’a kurulan polis tuzağından onu uyararak kurtarmayı başarır. Sarp son anda yönünü iskele turnikelerine çevirir.

Sarp, Necla’yı da sevmiştir. İyi iki yoldaş ve arkadaş olmalarına rağmen kadın erkek olarak ilişkileri oldukça ‘edepli’ ve toplumsal geleneklere uygundur. Bu tutuk ve coşkudan, yaratıcılıktan yoksun bir ilişkidir. Sarp, Işıl’ı tanıdıktan; özellikle onunla yaşadığı tutkulu cinsel birliktelikten sonra Necla’ya karşı çok büyük bir aşk duymadığının farkına varır.

Işıl üzerinde biraz daha durmak gerekiyor. Çünkü o, bugün bile kadınlarımızın ezici bir çoğunluğuna ayna tutuyor. Daha doğrusu onların birçok sorununu yansıtıyor. Daha on beşinde yaşlıca bir adama kuma olarak verilmiştir. Adam kendisinin sağlam olduğunu iddia ederek karısını kısırlıkla suçlar. Işıl’ı bu bahaneyle ikinci karısı yani imam nikâhlı eşi yapar. Kısırlık suçlamasına bu kez de Işıl maruz kalır. İnsan kendine sormadan edemiyor: Ülkemizde hâlâ kaç kadın henüz çocuk yaşlarda benzer durumlarda bırakılarak acı çekiyor?

Bu başı dik, kişilikli Yörük kızı direnmeyi seçer, ama bir gün canına tak eder ve yaşamına son vermek için evi terk eder. Sarp’la karşılaşması onun için yeniden doğum, yepyeni yaşam olur.

Tanıştıkları o zor koşullarda iki genç, av durumundalarken o küçük sığınakta cenneti inşa ederler. Işıl, bu romanın en canlı ve kişiliği en derin şekilde çizilmiş karakteri. Yazarın onun kişiliğinde kadınlara karşı özel bir duyarlılıkla yaklaştığı anlaşılıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Cem Savran’ın çok yönlü zengin bir iç dünyası ve düşünsel ilgi alanları var ve bunları da yeri geldikçe bağlamına uygun biçimde okura yansıtmış.

Yazarın Sarp aracılığıyla 12 Eylül faşist askeri darbesi ile ilgili yaptığı politik sezdirmeler oldukça yerinde ve dozunda. Romanda sosyalizme ilişkin bazı yorumlar da var. Elbette her konuda bu tür değerlendirmelere katılmak mümkün değil, ancak şunu rahatlıkla belirtmek olanaklı; yazarın her cümlesi uzun bir mayalanma ve hesaplaşmanın ürünü. Bu anlamda ben romanın bu boyutunu da önemli buluyorum.

Romanda Işıl’ın yanı sıra sevimli Karadeniz uşağı Cemal Kaptan gibi, Harun Amca gibi Cihan Abi gibi ilginç karakterler de var.

Romanın günlük olarak kurgulanması çerçevesinde geriye dönüşler, doğa betimlemeleri ve canlı diyaloglar yapmak pek kolay değil. Yine de Savran bunu başarmış. Bu eğlenceli geriye dönüşlerin birine değinmeden geçemeyeceğim.

DENİZLER, BALIKLAR ROMANA DAHİL

Sarp’ın İstanbul günlerinde bir grup yazar, şair, fotoğrafçı, heykeltıraş bir araya gelerek bir sanat, kültür ve politika dergisi çıkarmaya karar verirler. Adını da GezeGen koyarlar. O dönem kâğıt bulmak büyük bir sorundur ve çok para gerektirmektedir. Kâğıt sorununu bir büyük gazetenin deposundan iki kâğıt rulosuna ‘kamulaştırma’ yoluyla el koyarak çözerler. Bununla tüm sıkıntıyı çözmüş değillerdir, baskı ve diğer maliyetleri de karşılamak gereklidir… Bu esnada üniversitede hocalık yapan ünlü bir ressam ve heykeltıraşın eski bronz -bunlara belli ölçülerde altın da karıştırıldığı söylentisi nedeniyle- bir parça aradığı duyumunu alırlar. Böyle bir parça bulunur. Kuytuluk bir yerde dikilmiş eski bronz, atlı bir heykel. Bir gece büyük zorluklarla heykeldeki atın kuyruğunu kopararak kaçırır ve heykeltıraşa satarlar. İşte bu eylem sırasında romanın bir başka renkli karakteri olan Romano Dayı ile tanışırız. Atlı arabasıyla taşımacılık yapan Romano Dayı bronz kuyruğu at arabasıyla heykeltıraşla pazarlık yapacakları derginin bürosuna taşır. Renkli bir kişidir Romano Dayı ve Neyzen Tevfik’ten ezbere şiirler okur. Hemen, heykeltıraş Hoca ve çevresindeki herkes ile kaynaşır, dost olur. Ne yazık ki Sarp’ın polis tarafından aranmasına bu yoksul, emekçi Romano Dayı sebep olacaktır…

Son olarak bu romanın bir doğa, daha doğrusu deniz ve balık çeşitleri ansiklopedisi gibi de okunabileceğini söylersem abartmış sayılmam. Cem Savran’ın tam bir doğa tutkunu olduğu anlaşılıyor. Zaten roman kahramanı Sarp’ın, yazarın otobiyografik özelliklerinin en azından bir kısmını taşıyan bir karakter olduğunu düşünüyorum. Bu doğa sevgisi ve insancıllığı yüzünden Sarp’ın başı derde girer ve kurgudaki gerilimin dozu artar.

Saklandığı, enikonu bir oda büyüklüğündeki mağaraya yakın bir yerde, bir adamın dinamitle balık avladığını fark edince içinde bulunduğu koşulları düşünmeksizin adamı denize iter. Amacı onun denize dinamit atarak katliam yapmasına engel olmaktır. Ama dinamit, suya düşen adamın elinde patlar ve adam çeşitli yerlerinden ağır bir şekilde yaralanır. Arandığını dikkate almaksızın adımı sudan çıkarır ve yukarıdaki parka kadar taşır, yolun kenarındaki bir banka oturtur. Yakınlarda bulunan hastaneye koşa koşa giderek durumu anlatır. İki sağlık görevlisi ile birlikte yaralı adamı parkta oturttuğu banka geldiklerinde adamın ardında kan izleri bırakarak kayıplara karıştığı anlaşılır.

Bu şahıs -Dinamitçi- aslında kapkaranlık bir kişiliktir. Daha önce Faik Kaptan adındaki devrimci bir balıkçının şüpheli ölümünün de failidir. Sarp ile aralarındaki ölümcül macera böylelikle başlar. Roman’ın en dokunaklı, insanın gözlerini yaşartan son bölümünü özetlemek istemiyorum; okur bunu kendisi keşfetsin.

Av yazarın yayımlanmış ilk romanı ancak ilk roman olmanın acemiliklerini hiç mi hiç barındırmıyor. Yazarın arı duru dilsel tutumu ve şiirsel üslubu romanın baskın özellikleri. Yazarımız şairliğini roman boyunca güçlü bir biçimde duyumsatıyor.