Yüz on yıl önce ve yüz on yıl sonra

110 yıl önce devrin hükûmeti, Taksim Meydanı’nı ve Taksim Kışlası’nı satmaktadır. Ancak  belediye, maliyenin bu satışlarına karşı yüreklice, aktif ve dik bir tavır takınmaktadır. Örneğin, Adalar’daki çamlık alanlarla, park ve bahçelerin satışına engel olmaktadır

 

 

 

AV. CEM BAYINDIR   

Şehbâl Dergisi’nin 15 Şubat 1326 (28 Şubat 1911) tarihli 35. sayısının kapağında Taksim Kışlası’nın çok güzel bir fotoğrafı var. Bu güzel fotoğrafın altındaki yazıyı gördüğünüzde hayretler içinde kalmanız olası. Çünkü, tanıdık bir siyasi anlayışın uygulamalarının bir benzerinin yüzyıl öncesinde de aynen yaşandığına gözlerinizle tanık olursunuz. Kısaca, o dönemde yapılanları biraz anımsayalım:

Devlet, hazinesini güçlendirmek ve bütçe açıklarını kapatmak için hükûmet, yol ve yöntemler aramaktadır. Bu konuda da en kolay ve en kestirme yol; devlete ait mal ve mülkleri haraç mezat satmaktır. Hükûmet de onu yapmaktadır. Askeri kışlaları, park ve bahçeleri, vakıf arazilerini, adalardaki çamlık alanları, kısacası; para edeceğine inandığı tüm devlet emvalini satmaktadır.

Ancak 110 yıl önce belediye, maliyenin bu satışlarına karşı yüreklice, aktif ve dik bir tavır takınmaktadır. Örneğin, Adalar’daki çamlık alanlarla, park ve bahçelerin satışına engel olmak için gayret göstermektedir. Bu gayretinde de başarılı olduğunu görüyoruz. Bu bağlamda belediyenin sert itirazıyla, Adalar’daki çamlık alanların, park ve bahçelerin satışı padişah fermanıyla engellenmiştir (No: 43/24.Kânunusani.1328)      

Aşağıda resmiyle birlikte Latin harflerine çevrimini de koyduğumuz dergi kapağındaki açıklamalardan anlıyoruz ki; devrin hükûmeti, Taksim Meydanı’nı ve Taksim Kışlası’nı da satmaktadır.

Bu satış, o dönemde çok çekişmelere ve sataşmalara neden olmuş, satışa karşı çıkanlar, satış bedelini az buldukları gibi, kışlanın tarihi değerini de ileri sürerek satışı engellemek istemişler. Satıştan yana olan yönetim ise; işlemlerin yasal ve idari mevzuata uygun olduğunu ve hazinenin bu satıştan kazançlı çıkacağı tezini ileri sürmüş.

        (Uçaktan alınmış, Taksim yöresi fotoğrafındaki yazı):
        Beyoğlu – Taksim Kışlası – Gümüşsuyu Mezarlığı

Bir hava aracından alınmış ve Harp Mecmuasının Ağustos-1333 (1917) tarihli sayısında yayınlanmış fotoğraftan anlaşılıyor ki; Beyoğlu bölgesinde apartmanlaşma, buna bağlı olarak da bulvar ve yol açma çalışmaları yoğunluk kazanmış. Ayrıca Gümüşsuyu Mezarlığı da varlığını koruyor. Kışla da yapı bütünlüğünü koruyarak şehrin en merkezi yerinde önemli ve yaygın bir mevki işgal ediyor.   

Bu dergiyi okuyunca günümüzde bir dönem özellikle de Gezi olaylarında gündemi meşgul eden Taksim ve Taksim Kışlası; şimdilerde de yeniden dillendirilen “Kanal” geliyor aklımıza. Biliyorsunuz, kanal projesinde ileri sürülen amaçların ve sağlanacak yararın gerçek olmadığını söyleyen bilim insanları, gerçek amacın rant yaratma olduğunu ileri sürmüş; tarihçiler ve siyaset bilimciler de, bu projenin, Batı’nın (NATO ve ABD) en başından (1936) beri karşı çıktığı “Montrö Antlaşması”nın tartışılmasına yol açacak büyük bir yanlış olduğunu belirtmişlerdi.

Şimdilerde ne yazık ki, betona boğulmuş ve geçmişinden kalan tüm güzellikleri yok edilmiş Taksim alanını görüyoruz. Kanal projesi de yukarıda da anlattığım gibi, bir yandan cumhuriyetin kalan değerleriyle hesaplaşma; öte yandan da kalan yeşil ve tarımsal alanların yok edilmesine yol açacak, Batılı ve Arap sermayesine göz kırpan tümüyle rant amaçlı bir girişimdir.

Sonuç olarak; kent rantına dayalı siyasi ve idari yapılanma sürekli kolayı seçer, kısa vadede çok getirisi olan, yarınları veya geçmişi hesaba katmayan, haksız gelir ve servete dayanarak kendisi için bir yaşama alanı yaratır. Bu bir kısır döngüdür, her devir ve dönemde, şekli, yolu yordamı değişir, fakat asla, temel mantığı değişmez. Günümüzde yaşadıklarımızla yüz on yıl öncesinde yaşanmış Taksim Kışlası’nın satılması gerçeğinin bize çağrıştırdıkları sanırım bunlar olmalı.

 

(Şehbâl Dergisi’nin 15 Şubat 1326 (28 Şubat 1911) tarihli 35. sayısının kapağında Taksim Kışlası resminin altındaki yazının çevirimi)                             
Taksim Kışlası’nın Cephesi
 Hayat ve memâtı(ölüm kalımı) vesîle-i kîl u kâl (atışmalara sebep) olan bir sîmâ-yı mi’mârî(mimari çehre)
Taksim Kışlası ile Meydanı’nın hazîne-i maliyece, bir şirkete satılmasının keyfiyeti, âlem-i matbûâtta ve Meclis-i Mebûsân’da epeyce münakâşâta sebebiyet verdi. Vuku’-i ferâğına muârız olan taraf kışla ile arsa için alınan dokuz yüz bin lira bedeli az görmekle beraber kışlanın kıymet-i tarihiyesine nazaran hadd-i zâtinde satılması münasip olamayacağını serdediyor; diğer taraf ise, masârif-i fevkalade karşılığı olarak emlâk-ı müdevverenin fürûhtunun evvelce karar-ı meb’ûsâna iktirân etmiş olduğu için bey-i vâkinin buna müstenit bulunduğunu ve şerâit-i mukarrerenin menâfi-i hazîneyi kâfil olduğunu iddiâ eyliyor.
                          (Latin harflerine çevirim: AHMET BAYINDIR)