Yönetmenin dayanılmaz hafifliği

Yönetmek, yönetici olmak ayrıcalıklı bir durum mudur, bundan hiç emin değilim. Ama diyelim sizin hayallerinizi süsleyen bir şey olsun. Oldu ya hayalleriniz de gerçekleşti ve  “herkese nasip olmayan” o şeyi elde ettiniz.

HAYRETTİN GEÇKİN

Yönetmek, yönetici olmak ayrıcalıklı bir durum mudur, bundan hiç emin değilim. Ama diyelim sizin hayallerinizi süsleyen bir şey olsun. Oldu ya hayalleriniz de gerçekleşti ve  “herkese nasip olmayan” o şeyi elde ettiniz.

Cumhurbaşkanısınız, bakansınız, belediye başkanısınız, genel müdürsünüz vs, vs… Yetkiler elinizde. İnsanlar avucunuzda kelebek misali, sıksanız ölecek, açsanız uçacak. Yani yaşatmak da elinizde öldürmek de…

İkincisini seçtiğinizde inanın bana her yana ölüm saçmanız hükmettikleriniz tarafından bir lütuf olarak bile algılanabilir.  İnsan bu çünkü! “Dediğim dedik çaldığım düdük” diyerek herkese kudretli olduğunuzu kanıtlayabilirsiniz örneğin. İsterseniz hükmettiklerinize söz hakkı da, karar verme hakkı da tanımazsınız. Bu da size kalmış. Kuşkusuz size göre hayatın amacı buysa.

Daha da ileri gidebilirsiniz: Hükmettiklerinizin arasına saldığınız hafiyelerden topladığınız bilgilere göre istediğinize istediğiniz cezayı verebilirsiniz. Gözaltı, gözaltında kayıp, hapis, sürgün, görevden el çektirme, kınama vs… İsteyin yeter ki evlerini başlarına bile yıkarsınız. Eğer ülkenin başına geçmişseniz kan gölüne bile çevirebilirsiniz ortalığı. Savaşı kutsatırsınız bir çırpıda size itaat edenlere. Dedim ya halk bu, sesi çıkmaz. Yeter ki vicdanınız buna uygun olsun, size verilen bu görevi kabul edin.

BİR AĞIZLIK SAKIZ İÇİN BİR ÇUVAL KEÇİBOYNUZU

Devam edelim biraz daha. Elinizin altında adamlarınız varsa ki olmak zorunda yola gelmeyenlere meydan dayağı dahi çektirebilirsiniz. Hükmettiğiniz insanlardan kafaları boş cüsseli bazılarını linç çetesi olarak değerlendirmenizi kolay kolay yadırgayacak kimse çıkmaz emin olun. Halk güçlüye inanır, biliyorsunuz. Bu saydıklarımı yapabilmeniz bulunduğunuz makamın-mevkiin büyüklüğüne bağlı. Örneğin küçük müdürseniz büyüklerin şamar oğlanısınız demektir ki bence bir ağızlık sakız için bir çuval keçiboynuzu çiğnemeye değmez.

Çok kudretliyseniz, tepelerdeyseniz hükmettiklerinizi kendinize inandırmanız lazım her şeyden önce. Artık cinlere mi, perilere mi inandırırsınız onu ben bilemem. Yoksa tekne su alır. Onları inanç ve ırk üzerinden kendinize bağlamanız hem kolay, hem de daha masrafsız.  Örnekleri var bunun. Yeter ki bağırarak konuşun karşılarında, parmak sallayın, sizi onaylamayanları karalamaktan çekinmeyin. Unutmayın ki oyununuzun üzerine oyun kuran kimse çıktı mı oturduğunuz yeri unutun.

BİR ÇİÇEĞİN YANINDAN GEÇERKEN

Böyle davranın demiyorum kesinlikle. Bu şekilde davranmaya başladınız mı arkası gelir zaten. Ne hinlikler, ne senaryolar vardır yolunuzun üstünde. İnsanlıktan düşseniz bile bulunduğunuz yeri korumaya çalışacaksınız çünkü. Böyle bir yola başvuran biri olarak aklınız fikriniz bulunduğunuz yeri kaybetmemek olduğu için, olmaz ya kitap okuyan biri olsanız bile kafanıza bir satırı dahi girmez. Hatta okuyanlara, düşünenlere, düş kuranlara düşman kesilirsiniz farkına varmadan. Bir önce söylediğinizi unutup ona taban tabana ters şeyler yapmaya başlarsınız. Dahası var: Bir çiçeğin yanından geçerken onu fark edemezsiniz örneğin. Size gülen bir çocuğun saçlarını okşayacağınız yerde onun gülüşünden kuşkuya kapılabilirsiniz. Bağırmadan hiçbir şey anlatamaz olursunuz artık. Başkalarını suçlamazsanız bu kez kendinizi suçlamaya başlarsınız. Giderek sizi uyaracak kimseniz de kalmaz çevrenizde… Bol bol alkış alır, “bravo, yaşa” sesleri duyarsınız. Öncesinde “haram yemeyeceğim, herkese adil davranacağım, yetkilerimi insanların refahı ve huzuru için kullanacağım, şeffaflıktan ve hesap verir olmaktan çekinmeyeceğim” gibi şeyler söylemiş olsanız veya öyle düşünmüş olsanız dahi bunların hepsini unutacaksınız yavaş yavaş. Yasa masa da tanımayacaksınız. Olur ya bu konuda söyledikleriniz, söz verdikleriniz aklınıza gelirse kimse görmesin diye elinizi cebinize soksanız bile çalınan bisikletinin peşinden koşan birinin “hırsız var” diye bağırması sizin sinirlerinizi bozacak. Parmağınız ağırlık verecek cebinize.

TEMİZ KALMAK, KİRLENMEDEN KALMAK

Daha beteri de var: Sağa sola ateş açmadan, yasaklar çıkarmadan yaşayamaz hale gelirsiniz. Makamınız, mevkiiniz ne kadar yüksek olursa olsun kasaba şerifinden farkınız kalmayacak.  Değer miydi diye sormak bana düşmez kuşkusuz. Yönetmek, yönetici olmak ayrıcalıklı bir durum mudur, bundan hiç emin değilim derken de bunu kastetmiştim aslında.

Ha, bu görevlerde temiz kalmak, kirlenmeden kalmak; haktan, hukuktan ve adaletten ayrılmamak omurganızla ilgili bir durum. Fıtrat ya da maya deyin siz buna. Ama esas olarak da bilinç işi,  birikim işi bana göre. Daha çok da vicdan işi. Diyeceğim zor mu zor iş. Çünkü insan bu. Şaşar-beşer öyle ya!

Ben diyeceklerimi dedim. Şimdi de aklımı imkânsıza düşürüp yönetmenin ve yönetilmenin ayıbının ortadan kalkacağı bir dünya düşleyeceğim izninizle.

PAYLAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ